Bölüm 1 "I'm Super HERO"

27 1 0
                                    


Metehan'ın Ağzından...  

"Kardeş sen arabayı ne zaman alıyorsun ya" dedi kuzenim ağzına bir avuç dolusu cipsi sokmaya çalışırken. 

"Para biriktiriyorum hala" dedim Fatih'in alırken döktüğü cipsleri toplarken. 

"Ne kadar oldu ki" dedi kuzenim. 

"Yaklaşık 8.000 TL" dedim. 

"Al bir Şahin kardeş" dedi ellerini havaya kaldırdı ve sağa sola sallayıp "YAN YAN!" dedi sesini bir oktav yükselterek. Sonra kaşlarını çattı oturduğu sandalyeyi bir tık yaklaştırdı ve bana doğru eğilip. "Kardeş sen bir durgun gibisin" dedi. Hayatta en önemli şeylerden biri paylaşacak bir dosttur bence. Arkadaşlık ile dostluğun en büyük farkı budur zaten kuzenim mi benimle aynı yaşta benden daha uzun -ki ben bir seksen sekizim- ve esmer bir çocuktu. Benimle aynı kiloya sahip olmasına rağmen o kadarda düzgün bir vücuda sahip değildi. Çünkü hayat önceliklerimiz farklıydı ancak bir sıkıntı olduğunda yanımda olan yegane kişiler arasındaydı Fatih. Tam olarak "FATİH MEHMET HAN" ancak herkes ona "Fatih" diyor. Fatih Ankara'nın herkesin birbirini tanıdığı o şirin yerlerden birinde oturuyordu. Telefonu sürekli meşgul herkes ile anlaşabilen herkesin sevdiği biriydi liseden beri. 

Ben ise ah ben... Beni seven insan çok azdır ya da bunu gösteren genelde insanlar benden uzak durur çünkü öfkelendiğim zaman insanları kendimden uzaklaştırırım. Sinirlendiğim zaman genelde insanlar beni beraber olunmayacak veya arkadaşlık edilmeyecek biri olarak görüyor. Bunun nedeni ise... Ne sorunlu bir aile, ne parasızlık, ne de başka bir şey. Tek sorunum farklı bir düşünce yapımın olması. Ancak hayatımın en kötü dönemlerinde bir şey fark ettim. İnsanların bana yakın olmasını istiyorsam ben de onlara yakın olmalıydım. Böyle de yaptım. Çok fazla şey bilirim her konu hakkında az da olsa bir fikrim vardır ancak insanları dinlemek. Birinin sizi dinlemesi sizi ne kadar mutlu ediyor değil mi? Dinlemeyi seven biri olduğum için çok şanlısınız :D

Derdi olanı ilk ben dinlerim lise de bunu çok yaptım. "Arkadaş kötü günde belli olur" bu sözü hepimiz duymuşsunuzdur değil mi? Bence de öyle inkar edemem. Lise de bunu hiç yaşayamadım insanlar gelip sormadı ne oldu bu kadar üzgünsün diye. Şimdi düşünüyorum da fındık kabuğunu doldurmayan nedenlerden kendimi üzmüşüm. Kız arkadaşım olsun dedim oldu da ne oldu yapılar uyuşmadığı için ayrıldık. Ama sonra olanlar kalbimde bir delik açtı. İlkler hiç unutulmaz derler gerçekten de doğru ancak 20 yaşıma geldim çok değil 2-3 sene önceydi bu olaylar. Şimdi düşünüyorum da boşa üzmüşüm. Zaten kızla bir buçuk yıldır arada bir "merhabalaşma" yazışmaları dışında pek bir şey olmadı, yüzünü bile uzun zamandır görmedim. Onun dışında sorumlarım da vardı. Herkes lisede "ailem beni anlamıyor" derken ben "lisesiler beni anlamıyor" diyordum. Uğraştığım bir şeyde taktir edilememek beni sömürüyordu. Ta ki anlayana kadar "beşe kadar saymayı bilene yüzü gösterip bu ne diye sorarsan bir tane bir iki tane sıfır" der. Bu yüzden takmamaya başladım hayallerimi de kimseye söylemedim. Söyledim de, ne dediklerini takmadım denebilir.

"Yok bir şey" dedim Fatih'e. "Anlat kardeş durduk yere böyle durulmazsın sen" dedi kuzenim aslında haklıydı. "Kardeş kızın yüzü aklımdan gitmiyor bir an önce arabayı almam lazım. Bir daha metro penceresi görmek istemiyorum" dedim. 

Bir hafta önceydi metrodaydım...

Karşımda bir kız var çok güzel bir kız mı hayır öyle manken gibi bir kız değil. Açık tenli, hafif toplu 60'lı kilolarda, kahverengi gözlü ve dolgun dudaklı bir kızdı. Saçları balyajlıydı siyah-kızıl bir rengi vardı. yaklaşık olarak 16-17 yaşında taş çatlasa 18 yaşında bir kız. Sevgilisiyle buluşmadan eve dönüyor belli. Kırmızı rujları, kırmızı ojeleri var. Hafif bir göz makyajı var yani şuan bayağı albenisi var. Bana bakıyor ama normal bir bakış yani böyle ağzının suyu akarak değil. Baksa bile dikkat çekmezdi koca vagonda ikimiz vardık sadece... Telefonla konuştu bölük pörçük "Baba" ve "görüşürüz" demesinde normal bir kız olduğunu anladım. Sırf açık giyinmiş diye ona fahişe damgası vuramayız öyle değil mi? Ardından metroya üç tane içkili oğlan bindi. ancak onlar zil zurna sarhoş olmuşlar ve bir şey çıkartacakları belli. İçeri girdiler ve kızı görüp yanına gittiler. Başta aralarında şakalaşıyorlardı. Kalbim hızlanıyordu ancak kavga çıkacağı için değil ineceğim durağa yaklaştığım içindi. Ardından içlerinden biraz daha iri olanları -iri dediysem benim %70 im kadar falan en olarak- kıza yaklaştı. Yanında durdu. Kız rahatsız olup adım atmak için hamle yaparken oğlan kızın kolundan yakaladı ve yarım yamalak "Kaç para?" diye sordu kız "Ne diyorsunuz siz ya?" dedi kız ve o anda oğlan kızın kolunu sıktı. "Bırakır mısınız canım acıyor! Ben *r*spu değilim. Bırakın beni" dedi kız korkuyla. Arkada ki oğlanlardan biri "daha iyi lan daha düzgün olur bunun ki" dedi yarım yamalak ve gülerek. Kız bayağı korkmuştu çaresizce bana bakıyordu. Çantamı usulca yere bıraktım. Bir kahraman gibi ortaya atıldım. Arkada gülen iki oğlana bir metre kala "Kızı bırakın yoksa!" dedim. Ama öyle gürleyerek ya da bağırarak değil sakince soğukkanlılıkla. Az önce arsızca konuşan oğlan "YOKSA?" dedi yanındaki oğlana hafifçe vurdu ve "Hamit gel önce sonra s*kelim  sonra..." dedi. Diyemeden çenesine bir kroşe atmıştım bile zaten çok sürmedi direk yere yığıldı. Sonra Hamit bana hamle yaptı sağ kroşe çıkarmaya çalıştı. Sola eğildim  ve yüzünün tam ortasına bir yumruk vurdum ve hemen sağ kolunu kilitledim. Ensesinden tuttum ve sağ arkamda duran direğe kafasını vurdum. Geri yalpalayıp yere düştü. Ardından olayı çıkaran ilk oğlana doğru hamle yaptım. Direk boğazına sarılıp havaya kaldırdım. Bu arada diğer iki oğlan ayağa kalmıştı. Ancak bana saldırmak yerine vagonun en sonun kaçmışlardı. Bu arada metro köprü üstündeki durağa girmişti ve yavaşlıyordu.  Boğazını yakaladığım oğlan yüzümün tam ortasına sert bir yumruk attı. Sarhoştu ama iyi yumruk atıyordu p*ç. oğlanı yere atıp geri yalpaladım. Ancak bu hareket sakin oğlanı çıkartıp yerine Öfkeli bir yaratık koydu. Oğlanı boğazından yakaladım ve havaya kaldırdım. Tam bu sırada metro durdu ve kapılar açıldı diğer oğlanlar dışarı çıktı. Hızla trenden çıktım ve oğlanı sağ bacağından tutup çevirerek ve yere sertçe fırlattım. Hayal meyal de olsa bir kaç kemiğinden gelen "ÇAT!" sesi hala kulağımda. Ardından depar attım ve önden koşan oğlanın kafasına vurdum zaten burnu kırık olan Hamit kafasına aldığı darbe ile yere kapaklandı. Ardından üçüncü ve son oğlana doğru koştum tam merdivenlerden iniyordu. Arkasından zıplayıp tabanımla bir tekme attım sırtına. Hem hızı arttı hemde dengesi bozuldu. Takıldı ve yaklaşık yirmi basamaklı büyük boy yürüyen merdivenden paldır küldür aşağı yuvarlandı. Bu sırada o Ankara'nın eski metrosunun kapı seslerini duydum. Koşarak metronun kapısına geldim ama artık çok geçti kapı kapanmıştı. İşte o anı unutamıyordum tehlike kalmamıştı onun için yalnız da değildi birkaç kişi vardı içeride. Takım elbiseli bir adam, otuzlu yaşlarında bir kadın ve yeni evli genç bir çift ancak kız hala korkmuş ve kanlanmış gözlerini korkuyla açmış bana bakıyordu. Masum bir şekilde bir yandan "beni bırakma korkuyorum" bir yandan da "teşekkür ederim" der gibi bakıyordu. Ardından birkaç adam etrafıma toplandı öyle bir gelişleri vardı ki üç oğlanları tanıyorlar ve kavga için geliyorlar sandım. Gardımı kaldırdım vücudumu kastım. Adamlar bir anda durdu. "Kendinizi tanıtın kimsiniz" dedim. İçlerinde biraz daha yaşlı olanları "Evladım bunları niye dövdün" dedi bana. "İçip masum bir kızı s*kmeye çalışmasalardı dövmezdim" dedim öfkeyle. Adamın gözleri üç katına çıktı. "NE?" diye kükredi yanında ki adama "çabuk polisi ara" dedi yanında ki adam telefonu açtı ve "Bir ihbarda bulunacaktım burada bir oğlan var üç tane oğlanın ağzını burnunu kırmış. Üç oğlanın bir kıza tecavüz girişiminde bulunduğunu, o yüzden dövdüğünü söylüyor. Acilen bir ekip lazım" dedi tam bir Angaralı gibi  ve telefonu kapattı. "Polis 15 dakikaya geliyor" dedi ve ekledi "On beş dakikamız var". Sonra ise ortamda bulunan on beş adam üç oğlanın üstüne çullandı. Adamların seviyesine inmeden tekme ile işlerini hallediyorlardı. Hele bir dayı vardı ki Az önce kıza "kaç para" diyen oğlanın o sarışın kafasına kaleye şut çeken futbolcu gibi vuruyordu. Yerdeki oğlan ise "abiler durun nolur lütfen" diye yalvarıyordu. En güzeli ise az önce bana neden dövdüğümü soran adamın merdivenlerden inmesi ile başladı. Yuvarlanan oğlan ayağı kalkmayı başarmış tam kaçarken az önceki dayı "O AMINA KODUĞUMU YAKALA LAN!" diye kükredi. Yandaki adam bir güreşçi edasıyla oğlanı yakalayıp yere fırlattı. Organize bir şekilde 6 adam aşağı inip oğlanı dövmeye başladılar. Oğlanı döverken etrafımda oğlanların ağzına burnuna tekme atan adamları izliyordum ve kendi kendime sordum "Lan sanki durakta inmeden önce organize olmuşlar sırayla vuruyorlar bak bak gençler bir vuruyor yaşlılar bir her beş tekrarda dayılar yorulduğu için gençler iki tekme atıyor" dedim ve kendi kendime gülmeye başladım. Ardından polis geldi küçük bir ekip gelmiş üç kişi ama sahaya inen taraftar gibi oğlanları dövmeye devam ediyorlardı adamlar. -ki bu olayları hiç tasvip etmiyorum taraftarın yeri tribündür.- Polisler baktı ki olacak gibi değil iki ekip daha çağırdı acilen. Sonra hepimizi toplayıp karakola götürdüler. Bu arada asıl sorun olan kişiler için de ambulans çağırdılar.

Babamı aradım ankesörlü telefondan çünkü her şeyim metroda kalan çantamdaydı ve tüm olanları anlattım. Babam kısa ve öz konuştu ciddi ve güçlü bir ses tonuyla "GELİYORUM OĞLUM" dedi oğluma vurgu yapmıştı. 

Latif amca eski bir emniyet müdürüdür. Babam durumu Latif amcaya anlattığında Latif amca daha evden çıkmadan bir kaç yeri aramış. Bir saat sonra ben nezarethane de iken bir görevli gelip beni karakol amirinin odasına götürdü içeri girdiğimde Latif Amcayı, Babamı ve tanımadığım iki adamı gördüm. Ardından amir "buyurun Metin bey oğlunuz geldi" dedi ve bana dönerek "serbestsin evlat" dedi. Çıktık eve giderken olayı babama daha detaylı anlattım. Apartmana gelmeden yüz metre kala arabayı durdurdu. "Oğlum karakollara düştüğün için seninle bu kadar gurur duyamazdım. Senin gibi bir oğlum olduğu için çok mutluyum aferin sana" dedi neşe içerisinde. Elini kafama uzattı saçlarımı karıştırarak "Ama ya sana bir şey olsaydı oğlum" dedi babam. "Bana bir şey olmaz yine olsa yine yaparım" dedim göbeğine yavaşça vurup "Çünkü beni sen eğittin" dedim. Haklıydım da dünyada şuana kadar korkmadığım biriyle karşılaşmadım en azından bu sıralar öyle düşünüyorum. Aslında korkmamamın bir sebebi de babam çünkü evimiz balkonundaki kum torbasıyla beni o eğitmeye başladı. Yumruktan nasıl kaçılır, nasıl daha iyi yumruk atılır, her şeyin temelini onun ile öğrendim. Ardından arkadaşımın abisinin gittiği yerde Whing Chun ile tanıştım. Hala yapıyorum ve basit kaçmaları öğrendim ayrıca hızlı saldırı ve silahlı saldırılara karşı neler yapmam gerektiğini öğrendim. Ne kadar ironiktir ki eğitimden dönüyordum o gün. Savunma sporlarının hasını öğrensem de Muay thai da yapıyorum. Etkisiz hale gelmiş kötü adamı dövmek en büyük zevklerimdendir çünkü. Savunduk kendimizi de ağzına yumruk atmanın zevkini sadece tekme atmak veriyor bende... 

Ama korkusuzluğumun asıl nedeni okuduğum üniversitenin MMA ve Kick Boks topluluklarına kafa tutmam olabilir. Ayrıca okul adına bir kaç dövüşe de çıkmışlığım var. Bu yüzden de olabilir. Eğitim aldığım yerlerde hocalara yani en iyiye kafa tutmam ile tanınıyorum şuana kadar hep dayak yedim ama olsun :D

           

          

        


     

  

Hayallere Doğru Vites VitesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin