Üniversitenin ilk günü içimde ki o büyük sıkıntıyla girmiştim kampüse. Etraf fazla kalabalık değildi 10-15 kişi vardı en fazla. Herkes birbirini tanıyor gibi bir hava vardı ortamda. Bense gözlerimle tanıdık bir sima arıyordum. Görüş alanıma Simin girince derin bir oh çektim. Bu koskoca kafeterya da yalnız kalmak ürkütmüştü beni doğrusu. Simin'e doğru ilerlerken yüzümde sıcak bir gülümseme vardı. Keşke bu sıcaklığı fiziken hissetmeseydim. Üzerime dökülen kahvenin acısıyla bir küfür savurup kahveyi dökene dikmiştim gözlerimi.
"Aptal mısın ya da kör?" üzerimde ki gömleği çekiştirirken gözleri dolu dolu bakan kız tekrar tekrar özür dilemekle meşguldü. Simin'in yanımıza geldiğini fark ettiğimde görüş alanıma bir başka sima da girmişti.
"İyi misin?" yabancı yüzden gelen soruya sahte bir tebessümle karşılık verip Simin'le birlikte kafeteryadan ayrılmıştım.
"Biliyordum işte ya biliyordum. İçimde kötü bir his var demiştim sana."
"Sakin ol biraz Gönül. Bak gömleğinde kurudu işte al giy hadi."
Simin'in elime tutuşturduğu gömleği giyerken karnımda ki acı gerçekten sinirlerimi bozuyordu. Canının yanmasından zevk alan ahmaklardan olmamıştım hiç bir zaman. Aksine canım yanınca ağlar ve acı çektiğimi belli eden kelimeler söylerdim. Kimsenin düşüncesi umrumda değildi.
"Simin gerçekten canım acıyor eve mi gitsem?" Simin'in telefondan başını kaldırmadan verdiği 'cıkıs' yanıtı yetmişti bana evet.
"Neye bakıyorsun sen öyle ya bende bakayım" Evet merakıma yenik düşüp telefonun içine girecektim neredeyse. Yani doğru düşündünüz.
"Okulun sitesine bakıyorum eski öğrencilerle ilgili birşeyler yazmışlar. Kafeterya da sana iyi misin diyen çocuk vardı ya ismi Baran namı diğer Şehzade , Yasin yani Mafya denen çocuğun sağ koluymuş. Gönül bak sakın sivri dillilik yapıp başımıza düşman çıkarma. Barındırmazlar kızım bizi burda. " Burda bu okulda olmak onun hayaliydi benim değil. Benim hayalim yurt dışında gerçekten hayallerimin peşinden koşmaktı. Ama şuan gözlerinde görebiliyordum burada olmayı ne kadar istediğini. Elimi omzuna atıp sıkıca tuttum.
"Söz veriyorum sarı civciv hayallerini gerçekleştirirken bende yanında olucam"
Simin'in yanından ayrıldıktan sonra okul kütüphanesine geçip bir kaç kitap bakmaya başlamıştım. Kütüphane kokusunu her zaman sevmişimdir. O zamanlar da çok severdim. Beni rahatlatıp gevşettiğini düşündüm hep bu kokunun. Elime aldığım bir kitabı inceliyordum ki aşina olmadığım bir ses yankılandı huzurlu sessizliğimde.
"Elinde tuttuğun kitap bir tarih romanı inan bana öyle cafcaflı bir hayat anlatılmıyor onun içinde." Sesin geldiği yöne bakınca tanımadığım bir yüz karşıladı beni.
"İnan bana sana bu kitabı ezbere tekrar yazarım. Bence tanımadığın insanlara bu şekilde yaklaşma. Benden sana ufak bir uyarı" kitabı yerine koyup uzaklaşmayı düşünürken. Aynı ses bu sefer başka şeyler mırıldandı.
"Kahve dökülmemişmiydi senin üzerine niye hala okuldasın." bedenimi tamamen ona döndürdğümde onu Şehzade denen çocuğun yanında gördüğümü anımsadım bir an. Simin'in bahsettiği yasin olabilir miydi?
"İsim neydi pardon?" Kibirli gülümsemesinin altında bi şaşkınlık vardı sanki. Sessizce.
"Gerçekten benim hakkımda bir şey bilmiyor musun sen şimdi?" Her cümlesinde bana doğru bir adım atıyordu ve benim gidebileceğim hiç bir yer yoktu kitaplar ve o kas yığını arasında kalmıştım. Gerçekten testislerine bir tekme savurmayı planlarken duyduğum sesle durdurdum kendimi.