Gönül'den...
Bir hafta koskoca bir hafta geçti son konuşmamızın üzerinden. Sonra mı? Sonrası hiç. Ne bir mesaj ne bir telefon. Hiç bir şekilde haber alınamıyor Baran beyimizden.
"Simin delirmek üzereyim." dedim odanın içinde dönüp durmaktan nefes nefese kalmış ses tonumla.
"Sakin ol Gönül, yazık ediyorsun kendine kaç gündür."
"Ediyorum evet ama yok işte baksana, ne aradı ne mesaj attı. İnsan biraz bile merak etmez mi ya?" İsyan ettiğimi belirten derin bir nefes alıp verdim. Bu sırada kendimi çoktan yatağa bırakmıştım bile.
"Gönül kızacaksın biliyorum ama, Mafya'yı aramayı hiç düşündün mü?"
"Saçmalama Simin, Baran duyarsa çok kızar. Hem elbet arar biliyorsun içi rahst etmez."
"Bir hafta Gönül koskoca bir hafta kendin yakınıp duruyorsun bir saattir. Hem o suçlu şuan,sana bir şey söylemeye hakkı yok."
Haklıydı bir haftadır ne aramış ne mesaj atmıştı, bense günlerdir ona ulaşmaya çalışıyor, hatta meraktan deliriyordum. Ama görünen o ki beyfendinin umrunda değildi bu durum. Ben suçlu olmazdım, sonuçta ona ulaşabileceğim başka kimse yoktu. Yasin'i aramak tek yoldu ve ben Baran'a bir şey olmasından ciddi anlamda korkmaya başlamıştım.
"Varmı numarası" dedim yirmi saniyelik bir deli cesareti ile. Eğer hemen aramazsam vazgeçebilirdim.
"Sen arkadaşını tanımıyor musun Gönül" Pis sırıtışından anladığım kadarıyla muhtemelen Yasin'in numarasının Simin'de olduğundan haberi bile yoktur. Sinsi sinsi sırıtırken çoktan çantasından telefonunu çıkartıp numarwyı benim telefonuma geçirmişti bile Simin. Telefonu elime alıp yataktan kalktıktan sonra bir kaç saniye daha düşündüm, aramak ve aramamak işte bütün mesele bu, demiş gerizekalı bir düşünür. Elim yavaş yavaş "ara" yazısına giderken kalbim artık atmayı bırakmış resmen çırpınıyordu.
Çalıyor...
Çalıyor...
Çalıyor..."Alo" açtı, açtı, açtı. Heyecandan dilimi yutmuş olabilirim şuan.
"Şey, merhaba." Merhaba mı lanet olsun yutmamışım keşke yutsaymışım.
"Merhaba." sesi uykulu geliyordu ve belliki kim olduğumu anlayamamıştı. Tam da şuan da Yasin'i aradığım için kendime küfür edebilir ve bu telefonu Simin'e yedirebilirdim. Evet evet yapabilirdim.
Yapmadım, evet yapsaydım pişman olmazdım ama yapmadım işte. Şimdi de bir kafede oturmuş Yasin'in gelmesini bekliyordum. Aptalca bir şeye kalkışmıştım ve bu durum cidden beni rahatsız ediyordu. Burda olmam saçmalıktı, burada olmamalıydım.
"Naber" masaya rahat bi şekilde yayılan, evet doğru anladınız yayılan bir Yasin ve ben, bu işin sonu hiç ama hiç hayırlı olmayacaktı.
"Neden illa buluşalım dedin? Bir şey mi oldu Baran'a"
"Sakin Baran'a hiç bir şey olmadı, kendisi birazcık aşk acısı çekiyor diyr duydum sadece." Aşk acısı mı? Ne demek oluyordu bu.
"Nasıl yani anlayamadım?"
"Gidersen anlarsın" dedi elindeki ufak kağıdı bana uzatırken. Kağıtta bir adres vardı. Ben kağıda bakarken Yasin çoktan masadan kalkıp gitmişti bile. Peki ya ben ben bu adrese gitmeli miydim? Baran onu aradığımı biliyor muydu?
Ağır adımlarla kafeden çıkıp arabama binerken hala bir karar verememiştim. Direksiyonu elimle sıkıca kavrayıp derin bir nefes aldım önce.