Gözlerimi açtığımda burnuma dolan hastane kokusu ile yaşanılanları idrak edebilmiştim. Baş ucumda Sude'yi görmemle ayaklanmam bir olmuştu. Onun burada ne işi var diye düşünmeme gerek yoktu sanırım. Gözleri kıpkırmızı olmuştu, saçları birbirine karışmıştı. Bora'yı bu kadar sevdiğini hiç düşünmezdim. Sude uyandığımı görünce ayağa kalkmıştı.
"İyi misin Duru?"
"Bora? Rüzgar?" Diyerek sorularını cevapsız bırakmıştım.
"Bora gayet iyi yarına kadar ayaklanır diyorlar doktorlar fakat Rüzgar ameliyattan çıktı ve hâlâ uyanmadı. Doktorlar hayatı tehlikesinin devam ettiğini söylüyorlar"
Gözümden akan yaşlarla "Beni Rüzgar'a götür." Diyebilmiştim. Koluma girip hastanede odasından beni çıkardı ve yoğun bakım olduğunu tahmin ettiğim bir yere getirdi. Camdan içeri baktım ve tüm masumluğuyla uyuyan Rüzgar'ı görmemle hıçkırıklarıma engel olamadım.
"O çok güçlü, değil mi Sude? İyileşicek değil mi? Lütfen ona yardım edin!!" Bağırıyordum ve gözlerimin kararıp başımın dönmesi süpriz olamamıştı.
"Duru o güçlü ama seninde güçlü olman lazım"
Sude haklıydı. Eğer onun sapasağlam ayaklanmasını istiyorsam onun gibi güçlü olmam lazımdı ve olucaktım.
"Teyzecim?" Teyzem tekerlekli sandalyede ki Bora'yı bırakmış ve bana sıkıca sarılmıştı. Teyzemin kollarından ayrılıp Bora'nın yanına gittim. Omzu sargılıydı ve ona sarılamazdım. Ellerini tuttum ve gözyaşları içinde "Neyin içine bulaştınız siz?" Diye sordum.
"Senin şu piç sapık varya. Beni aradı ve bir depoya gelmemizi gelmezsek sana kötü şeyler yapabileceğini söyledi. Aslında gitmek gibi bir niyetim yoktu ama o durmadı" kafasıyla Rüzgar'ı gösterdi. "Polisleri yanımızda getirmek yerine sadece ikimiz gittik. Sonra mı ne oldu? O orospu çocuğu karşımıza çıkmak yerine ateş açtı. Neyseki omzumdan vuruldum ve ambulansı aradım."
Bora'nın anlattıklarını dinlerken sadece Rüzgar'a bakıyordum ve gözlerimden gelen yaşlara engel olamıyordum. İçimden "Niye yaptın Rüzgar!!" diye bağırasım gelsede sadece odanın içinde ki Rüzgar'a bakıp ağlamakla yetinmiştim.
Bora'ya dönüp "Ailesi nerede?" Diye sordum hıçkırarak.
"Rüzgar'ın annesi yok babasıda pek ilgili değildir. Aradım fakat Dubai'de bir iş görüşmesinde olduğunu söyledi. Hastanenin numarasını alıp takip edicekmiş" dedi ve elini ağzına götürüp bir of çekti.
"Ben onun yanındayım" dedim ve cama doğru yaklaştım. Kalk Rüzgar kızılının sana ihtiyacı var.
Günler geçtikçe olan kırgınlığım ilerliyordu. Teyzem gelip aşık olup olmadığımı sorduğunda bir şey söyleyememiştim. Sadece sustum, sustum ve sustum. Onu seviyormuydum? Evet seviyordum. Bunu Rüzgar kaza yaptığında anlayabilmiştim. Ben onu seviyordum fakat nasıl, ne zaman ve nasıl olduğundan en ufak bir fikrim yoktu. Onunlayken yaşadığım güzel duyguları kazadan önce kendime yediremesemde ben onu seviyordum. Bir erkeğe güvenmek, aşık olmak bana göre değildi. Babamdan yediğim kazıklar yetip artıyordu yeterince. Bu yüzden bugüne kadar hayatıma bir erkeği sokmaktan çekinmiştim hep. Bu yetmezmiş gibi bir erkeğe hiç bir zaman böyle şeyler hissetmemiştim. Rüzgar varken mutlu olabiliyordum. Onunlayken her duygunun doruklarında yaşıyordum fakat en önemlisi bana güven veren tek erkek o olmuştu. İlk kez bir erkeğe güvenip yanında rahat olabiliyordum. Beni koruyacağının farkındaydım ve hiç bir şeyden korkmuyordum. Fakat artık herşey değişmişti. O bir hastane odasında makinalara bağlı şekilde yatıyordu ve hepsi benim yüzümdendi. 4 gündür hastaneden ayrılmamış ve uyanmasını beklemiştim. Doktorlar şuana kadar bir gelişme olmadığını ve evime gidip dinlenmem gerektiğini söylüyorlardı ama doktorların, teyzemin, Bora'nın hatta Sude'nin tüm ısrarlarına rağmen gitmemiş ve Rüzgar'ın başında beklemeye devam etmiştim.
"Teyze ben bir yüzümü yıkayıp geliyorum" dedikten sonra ayağa kalktım ve son kez Rüzgar'a bakıp yüzümü yıkmaya gittim. Yüzümü yıkadıktan sonra aynaya baktım. Çökmüştüm. Gerçekten çökmüştüm. Damarlarım ortaya çıkmıştı. Gözlerimin altı mosmor olmuştu. Günlerdir içtiğim sigaranın haddi hesabı yoktu. Artık umutsuzluğun son demlerindeydim. Telefonum titredi ve Sude arıyordu.
"Efendim Sude?"
"Du...Duru. Eğer Rüzgar'ı son bir kez görmek istiyorsan koş" dedi. Duyduğum şeyi idrak ettikten sonra titreyen dizlerimle koşmaya başladım. İnsanlara çarparak koşuyordum fakat suan gerçekten umrumda değildi.
Odadan çıkan doktorlar ve ardından gelen üzeri beyaz bir çarşafla örtülü sedye. Üzerime çöken karanlığın ardından elimin kolunun bağlı kalması. Tarif edilemeyen acının tadını her hücremde hissederken ellerimi saçlarıma getirip dizlerimin üzerine çöktüm. Her şey ağır çekim gibiydi. Kulaklarım çınlıyor ve yanımdan gelen sesleri duymuyordum. Benim yüzümden birinin ölmesi. Biri değil sevdiğimin ölmesi. Sanki üzerimde binlerce sigara söndürülmüş gibi her yerimde ki acı. Gitme Rüzgar. Lütfen gitme.
Bora saçlarımda ki ellerimi tutmuş ve ağır bir tokat atmıştı. Evet gerçekten ağır bir tokattı. Yaşlı gözlerim ile Bora'ya baktım.
"Duru o Rüzgar değil. Değil bitanem o Rüzgar değil!!" Bağırıyordu. Ona sımsıkı sarılmamla tüm sesi kesilmişti. Bana sımsıkı sarılarak "O iyileşicek bitanem" dedikten sonra ellerini saçlarımdan geçirdi.
O iyileşicekti ve ben onun kızılı olmaya devam edicektim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doku
Teen FictionAnnesinin ölümünün ardında ki gizem yetmezmiş gibi peşine takılan son derece tehlikeli sapık. Teyzesinin yanına taşınan Duru Atalay'ı yeni tanıştığı Rüzgar bunca şeye karşı koruyabilecek mi? Peki ya aşk? Korku?