Sabah uyandığımda hemen eşyalarımı topladım, damağıma bir nane yaprağı yapıştırdım ve yürümeye başladım. Her gün aynı yerde kamp kurmanın çok tehlikeli olduğunu biliyordum. Bu yüzden yeni bir kamp yerine ihtiyacım vardı. Gölden de çok uzak olmaması gerekiyordu. birkaç saat yürüdükten sonra bir ağacın dibine oturdum ve dinlendim.
Birden bir ses duydum. Hemen ayaklandım ve yayıma bir ok taktım. Sesimi çıkarmadım ama korktuğum için nefesim çok güçlüydü.
"Kim var orada?" diye bağırdı bir kız. Daha sessiz nefes almaya çalıştım.
Birden üstüme atladı ve bana vurmaya başladı. Zar zor onu üstümden attım ve koşmaya başladım. Ben geliyor mu diye arkama baktığım anda birinin sert gövdesine çarptığımı hissettim. Çocuk beni kollarıyla tuttu. Tepiniyor ve kurtulmaya çalışıyordum.
"Bırak beni! Canımı yakıyorsun!" diye bağırdım. Kollarını biraz gevşetti. O sırada beni pataklayan kız geldi.
"Ona ne yapacağız?" diye sordu erkek olan.
"Donanımına baksana. Kesin Ronda'nın ajanı." dedi kız. Onlardı. Su almak için göle gelenler onlardı. Seslerinden tanımıştım.
"Ajan değilim." dedim sakin bir ses tonuyla. Artık tepinmiyordum.
"Sana konuşmanı söylemedim." diye tısladı kız. Ve çocuğa dönerek "bırak da şunu öldüreyim!" diye yalvardı.
"Onu köye götürmeliyiz. Ne yapmamız gerektiğini amcama sormalıyız." Kız hiçbir şey söylemeden önden ilerledi.
"Nereye gidiyoruz?" diye fısıldadım beni tutan çocuğa.
"Soru sormayı kesmezsen seni onun elinden ben de kurtaramayacağım." dedi fısıldayarak.
"Kolumu bu kadar sıkmak zorunda değilsin. Beni tutmak zorunda bile değilsin." dedim.
"Evet, seni bırakayım ve kaç diye mi?"
"Saçmalama lütfen. Kaçarsam beni 5 saniye içinde yakalarsınız ve daha kötü davranırsınız. O kadar salak değilim."
"Sana kötü mü davranıyoruz?"
"Kız beni öldürmek için ciddi ciddi yalvardı." dedim. Gülümsedi ve kolumu bıraktı. Ben de gülümsedim. Birden yüzü düştü.
"Gerçeği söyle, Ronda'nın ajanı mısın?"
"Hayır." dedim ısrarcı bir tonla.
"Sana güveniyorum."
"Sen gerçeği söyle, ölecek miyim?"
"Sanmıyorum."
"Sana güveniyorum."
Geldiğimiz yer küçük bir kasabaya benziyordu. Küçük kulübelerin içinden insanlar başlarını uzatıp bana şaşkınlıkla bakıyorlardı. Yanımıza yaşlı bir adam yaklaştı ve bir bana, bir yanımdakilere sorgulayıcı gözlerle baktı.
"Onu yolda bulduk." dedi kız.
"Onu konseye götürün." dedi adam.
Beni en büyük kulübeye götürdüler. İçerideki büyük masada 3 kişi oturuyordu. Ayakta ise yaklaşık 10 kişi vardı. Masadaki üç adam bana dikkatlice baktı. Sonra biri beni bir sandalyeye oturttu ve masadakilerden biri bana yaklaştı.
"Tanıt kendini."
"Ben Caroline Parker. Ve aslen Kanadalıyım. Ailemle birlikte dünya ormanlarını dolaşırız. Yani dolaşırdık. Sonra bir ayı saldırısı oldu ve... devam etmek istemiyorum. Bir bardak su alabilir miyim?"
"Devam et."
"Edemem."
"Devam et! Yoksa seni şu an burada öldürürüm." Beni buraya getiren çocuğa baktım. "Devam et." diye fısıldadı.
"Ve onlar öldü, tamam mı? Bense sadece bayıldım. Yani sanırım. İki gün önce bu ormanda uyandım. Ve sonra askerleriniz beni buldu." dedim ikisine dönerek.
"Nerede olduğumuzu biliyor musun?"
"Güney Amerika?"
"Güney Amerika mı? Ne zamandır uyuyorsun sen?"
"Nisan başları, 2013." Kulübedeki herkes şaşkınlıkla bana döndü. O kız ve oğlan korku dolu yüzlerle bana bakıyordu. Benimle konuşan adam da telaşlı görünüyordu.
"Onu hemen revire götürün!" diye bağırdı. İki adam beni kaldırdı ve revire sürükledi. En son hatırladığım koluma batırdıkları uyuşturucu iğne oldu.
Gözlerimi açtığımda başucunda şu çocuk oturuyordu.
"İyi misin?" diye sordu.
"Evet. Sadece, birkaç soru sorabilir miyim?"
"Belki de daha iyi olmanı beklemeliyiz."
"Lütfen."
"Pekala. Sorun nedir?"
"Öncelikle, ismin ne?"
"İsmim Ventus."
"Neredeyim ben?"
"Burası Potestatem şehrinin doğusundaki ormanda kurulmuş olan Ultrices kasabası. Potestatem diktatör Ronda'nın yönetiminde olduğu için kaçıp burada yeni bir yaşam kurduk. Burası, eski Güney Amerika."
"Eski mi? Anlamıyorum. Hangi yıldayız ki?"
"Sorun da bu, Caroline. 2013'te bayıldığını söyledin. Sen... Belki de söylemem daha iyi."
"Kendi hayatımla ilgili gerçeği öğrenmemin kötü olacağını mı düşünüyorsun?" dedim alaycı bir ifadeyle.
"Tahmin ettiğin gibi değil."
"Söyle şunu Ventus."
"Yüz yıldır uyuyorsun Caroline."