Şehir

251 16 1
                                    

Üçüncü kez her şeyi anlattığımda sanırım anlamışlardı. Amacımız Dünya'yı kurtarmak değildi. Sadece en kısa yoldan ve en hızlı şekilde şehirden çıkmalıydık. Bu yüzden yeraltını kullanmayı planlıyordum. Yaptığım araştırmalara göre yeraltında köleler için zindanlar ve bu zindanlara ulaşabilmek için tüneller vardı. Askerlere yakalanmazsak tünellerin bize yardım edeceğine inanıyordum.

Hepsinin birer silahı vardı ama Stella nasıl tutluduğunu bile bilmiyordu. Bir günlüğüne ormanda kalıp ona yardım etmeye ve dinlenmeye karar verdik.

Ateş yakamayacağımız malumdu ama ben bile çok üşümüştüm. Stella soğuktan söyleniyordu. Belli etmemeye çalışsa da Mare'nin de titrediği belli oluyordu. Ventus çantasından bir battaniye çıkardı ve kızlara uzattı. Mare ilk başta reddetti ama Ben Stella'nın yanına yanaşıp battaniyeye girdim. Sonra o da yanımıza geldi.

"Bunun kamp ateşi yakıp şarkı söyleyeceğimiz basit bir eğelence olmasını dilerdim." dedi Stella.

"Her şey iyi olacak, söz veriyorum." dedim.

"Tutamayacağın sözler verme." diye araya girdi Mare. "Senden nefret ettiğim için söylediğimi falan sanma ama her şeyin iyi olmayacağını biliyorsun."

Haklıydı. Aslında sadece onu rahatlatmak için öylesine söylemiştim.

Herkesin uykusu gelmeye başladığında nöbet saatlerine karar verdik. İlk nöbet Ventus'un ve ikinci nöbet benimdi. Nöbete kadar yeterince uyuyabilmek için hemen gözlerimi kapattım. Uyandığımda güneş doğmak üzereydi. Ventus hala nöbet tutuyordu. Hemen ayaklandım.

"Ne yapıyorsun sen?! Beni uyandırman gerekirdi!"

"Uykum gelmedi ve kimseyi uyandırmak istemedim."

"Sırayla nöbet tutmamızın bir nedeni var Ventus. Tüm gece nöbet tutarasan uykusuz kalırsın. Uykusuz kalırsan gün içindeki enerjin düşer ve sonuçta hepimizi tehlikeye atarsın. Kahramanlık yapmak için hepimizi tehlikeye atmaya değer mi?"

"Ben uyumana izin veriyorum, sen beni azarlıyorsun."

"Uyumama izin vermek mi? Ben uyumak istemedim ki!"

"Hadi ama!"

"Hey bağırmasanıza." diye uyandı Caelum. Onunla birlikte diğerleri de uyandı. Biz de Ventus ile kavgamızı kesip eşyalarımızı topladık ve yürümeye başladık.

"Şehre girme vakti." diye başladım söze. "Dürüst olacağım, ölebiliriz. Ama son ana kadar birbirimizi koruyacağımıza söz vermeliyiz."

Küçük adımlarla önden yürüdüm. Plan basitti;

Hızlı ol ve önüne çıkanları öldür.

Artık şehrin içindeydik. Hemen çökmüş bir binanın arkasına saklandık ve durum tespiti yapmaya çalıştık. Ama dördü de hiç konuşmuyor, etrafa bakıyordu. Çığlıkları ve silah seslerini dinliyorlardı. Anlayabiliyordum. Burası onlara çok şey ifade ediyordu. Belki ölen yakınlarını, belki de yok olan evlerini düşünüyorlardı. Kendini güvende hissetmen gereken yerde, kendi evlerinde korkuyla yürüyorlardı. Buranın eski halini göz önüne getirdiklerinde ne düşündüklerini bilmiyordum ama üzücü olduğu kesindi.

Sonuda yolumuza devam etmeye başladık. Haritadan yararlanarak yer altına inen bir tünel bulduk. Ve içeri doğru yürümeye başladık. Stella, Mare ve Ventus önden gidiyordu. Caelum ve ben ise arkada kalmıştık. Mesafenin bu kadar açılmış olması beni huzursuz ediyordu. İçimde kötü bir his vardı. Ve birden biri arkamdan beni yakaladı.

Elimde olmadan bir çığlık attım ve Caelum birden arkasını döndü. Adamın beni koluyla boynumdan tuttuğunu görünce onun üstüne atladı. Öndekiler duymuyor olmalıydı.

"Kaç!" diye bağırdı Caelum. Adam Caelum'un boynuna bıçak dayadı. O anki refleksle yayımı çektim ve adamı tek hamlede öldürüverdim. Ama o benden önce davranmıştı.

Çoktan Caelum'un boğazını kesmişti.

Yanına oturdum ve yaşamasını diledim. Yaşamadığını biliyordum. Yaşıyor olmasına imkan yoktu. Öylece oturup ağlamaya başladım. Benim suçumdu. Adamdan kurtulduğum anda onu öldürmem gerekirdi. Ama yapamamıştım. Buraya geldiğimde bir insanı öldürmenin çok kolay olacağını düşünmüştüm. Sonuçta hayatım boyunca hayvan öldürmüştüm, değil mi? Ve açıkçası bence bir

hayvan insandan daha iyiydi. Tahmin ettiğim gibi olmamıştı. Elim terleyip titremeye başlamıştım. Ve onu öldürebilecek cesareti bulduğumda çok geç olmuştu. Benim suçumdu...

Mare "nerede kaldınız?" diye söylenerek bize yaklaştı. Benim yerde olduğumu ve Caelum'un ölmüş olduğunu görünce ise sustu ve yanıma oturdu. Elini omzuma koydu.

"Ağlamayı kes Caroline. Buraya ölmeyi göze alarak geldik. Bu bir şekilde olacaktı."

"Birbirimizi koruyacağımıza söz vermiştik. Ve ben sözümü tutamadım. Onu korumam gerekirdi!" diye bağırdım.

"Kendine gel!" diye bağırdı o da. "Belki hepimiz öleceğiz. Ölmesek bile her an ölme tehlikesi altındayız. Biraz cesur olmak zorundasın. Durmadan zırlayamazsın. İşte gerçek; insanlar ölür." Ve ayağa kalkıp elini uzattı. Elini tuttum ve ayaklandım. Yüzümü sildim ve onun arkasından yürümeye başladım. Diğerlerinin yanına gittiğimizde bize soran gözlerle bakıyorlardı.

"Caelum nerede?" diye sordular.

"O... Bizimle devam edemiyor." dedi Mare.

"Aman Tanrım." diyerek ellerini yüzüne kapattı Stella.

"Her şey yolunda." diyerek yanına gittim.

"Bu söylediğine kendin inanıyor musun?" diye sordu.

"Devam edelim." diye araya girdi Ventus. En önden gitti ve biz de onu takip ettik. Bir muhafız gördüğü anda onu indirdi. üstündeki silah ve işimize yarayacak malzemeleri aldı. Silah kendi çantasına koydu, pusula ve telsizi ise Mare'ye uzattı.

Biraz daha yürüdükten sonra hepimiz oldukça yorulmuştuk. Civardaki muhafızları kontrol etmem için beni görevlendirdiler. Etrafta dolaşıyordum. Kimse gözükmüyordu. Yerde parlayan bir şey gördüm ve onu almak için eğildim. Ona dokunduğum anda ayaklarımın altı boşaldı.

Birdenbire taş zemine çakılmıştım. Elimde olmadan inledim. Birden ne olduklarını anlamadığım hayvanlar çıkageldi. Üstüme yürüyor ve oklarımın ucu kadar sivri dişlerini gösteriyorlardı. Bir kaç tanesini öldürdüm ama sayıları çok fazlaydı. Öleceğime emindim.

Bitiyordu. Buraya kadardı. O anda bir duman belirdi. Gaz. Ne olduğunu bilmiyordum. Nefesimi tuttum ve dağılasını bekledim. Duman dağıldığı zaman tekrar nefes almaya başladım. Hayvanlar gitmişti. Ölmemişlerdi. Gitmişlerdi. Bunun ne olduğunu bilmiyordum ama korktuğumu inkar edemem. Yayım. Yayım neredeydi? Oklarım da yoktu. Kesinlikle panik olmuştum. Ve o anda korkudan nefesimi kesece bir şey oldu.

"Kim var orada?" diye sinirli bir ses duydum.

Silahsız ve savunmasız bir şekilde öylece ölümü bekliyordum...

-BU BÖLÜMÜ BU KADAR GEÇ YAYINLADIĞIM İÇİN ÖZÜR DİLERİM. YAZMAYA FIRSATIM OLMADI. BİR DAHA OLAMAYACAK :)-

KAÇIŞWhere stories live. Discover now