Öncelikle merhaba, hep kitap yazmak istemiştim ama bir şekilde olmadı. Şimdi burada bu fırsatı buldum ve denemek istiyorum. :) Sizler de yorumlarınızla düşüncelerinizi ve hatalarımı söylerseniz çok memnun olurum. Şimdiden teşekkürler. İyi okumalar.. :)
****
Herkesin merak ettiği o soruya cevap vererek mi başlasam anlatmaya? Yoksa her şeyin başladığı noktadan mı? Gerçi ikisi de aynı cevaba çıktıktan sonra hangisiyle başladığım fark eder mi? Ama ben sorunuza cevap vererek başlayayım diyorum.
Evet, o soru. Şu an sizin de aklınızdan geçen hani. "Siz nasıl tanıştınız?"
Tüm samimiyetimle söylüyorum gerçekten o gün hayatımın en kötü günlerinden biriydi. Kimi kandırıyorum ki her pazartesi ve perşembe her seferinde benim hayatımın en kötü günü olma kategorisinde açık ara farkla birinci oluyor. Neden dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü ben mimarlık öğrencisiyim ve her pazartesi Perşembe girmek zorunda olduğum bir Mimari Tasarım dersim var.
O malum gün de yine sabaha kadar uyumadan çizim yapmış tabi ki maketi yetiştirememiş ve koşa koşa okula gelmiştim. Her zaman olduğu gibi hoca yine beğenmemiş ve çizimlerimin üstünü çizerek paftalarımı adeta mürekkep dökülmüş kâğıda çevirmişti. Üst sınıflar gibi bilgisayar çıktısı da değildi üstelik el çizimiydi onlar el emeği göz nuru anlarsınız ya... Ve evet... Mimarlık sandığınız gibi sadece kes yapıştırdan ibaret değil. Neyse neden kötü bir gün olduğunu az çok tahmin ettiğinizi varsayarak asıl konumuza dönüyorum nasıl tanıştık? Ahh tabi ondan önce daha asıl bir konu var. Benim kim olduğum gibi.
Merhaba, benim adım Başak Bertan. On dokuz yaşındayım ve mimarlık ikinci sınıf öğrencisiyim. Küçükken iri gözlü diye tabir edilip büyüdükçe kafamın büyümesiyle küçük kalan koyu kahverengi gözlere, bir şey olduğunda hemencik kızaran beyaz bir tene ve her gün başıma bela olan kıvırcık kahverengi saçlara sahibim. Ortalama boyum ve kilomla iddialı olmasam da halimden memnunum. Dışarıdan bakıldığında oldukça sıradan biriyim; kimseye karışmayan, kendi halinde, belirli bir arkadaş çevresinin dışına pek çıkmayan, çıkmak istese de içine kapanık biri olduğu için çıkamayan, hani şu okula ilk geldiğinde ya da alttan dersin olduğunda not için bulduğun saf, içine kapanık tipler vardır ya onlardanım işte. Günlerim genelde okuldan yurda yurttan okula bir döngü içerisinde geçer.
Belirli bir arkadaş çevresi diye bahsettiğim kısma geri dönecek olursak; biz üç kişiyiz ben, Yelit ve Tuana. İkisi de üniversiteye geldikten sonra tanıştığım yediğimizin içtiğimizin ayrı gitmediği canım arkadaşlarım. Yelit Yipkin; kahverengi ve düz saçlarıyla, onun hiç beğenmediği ve benim bayıldığım badem misali çekik gözleriyle ve hemen hemen aynı boyda olmamıza rağmen kırk beş kilosuyla oldukça güzel bir kızdı. Utangaçlıkta beni bile sollayacak derecede sessiz biriydi. Yelit de benim gibi sadece dışarıya karşı çekingendi bizim yanımızda veya arkadaş çevremizde oldukça neşeli bir kızdı. Güldüğü zaman en sevdiğim millet olan Koreliler misali gözleri kaybolurdu. Her daim kendine has yöresine has deyimler kullanırdı. Çoğunu ilk duyduğumuz için onu sinir etmek adına "Yok artık" deyip gülerdik.
Tuana Kartal ise sarışının adı var lafını onaylamak için var gibiydi. Simsiyah ve makara ipliği gibi olan saçları ben dâhil çoğu kızı kıskandıracak nitelikteydi. İşte bu yüzden sıradan biriyim demiştim size. . Tuana; her zaman neşeli, hareketli ve dışadönük biri olmuştu. Belki de bizi bir araya getiren onun bu neşesiydi. Bulunduğu ortamda gülmemeniz imkânsız gibiydi. Her zaman saçma bir hareket yapar en mutsuz anınızda bile size güldürmeyi başarırdı. Bunun için soğuk espri yapabilecek kadar ileri gidebilirdi. Hatta bilmediği espriyi yapmaya kalksa bile sonunda sizi güldürmeyi yine başarırdı. Bir keresinde Yelit ile otururken yanımıza gelip "Size bir espri patlatayım mı?" diye sorduğunda; olayı bilmeyeniniz yoktur. Patlar dersin ve karşı taraf "Bom!" deyip gülmeye başlar. Bunu bildiğimiz için çok da içten gelmeyen bir sesle "Patlat." Dedik ve Tuana'nın cevabını beklemeye başladık. O ise Hiç düşünmeden "Patladıı" diye bağırmıştı. Belki "Bom!" dese hiçbir tesiri olmayacaktı ama biz Yelitle aynı anda gülmeye başlamıştık. Tuana yine espriyi unutmuştu...
Aramızda çok boy farkı yoktu en fazla üç bilemedin beş cm oynardı. Ama boy farkına göre sıralayacak olsanız ben, Tuana ve Yelit olarak sıralanırdık. Aynı şekilde kilolarımızı kıyaslasak en dolunay yüzlü bendim içlerinde. Benim ve arkadaşlarımın az çok gözünüzde canlandığımızı görür gibiyim. Hadi ama biraz uğraşın...
Aslında ilk Yelit ve Tuana tanışmıştı. Ben yurttaki kızların "İlk gün ders olmaz ya gitme." klasiğine uyarak okula gitmemiştim ama yalan arkadaşlar inanmayın ilk haftayı geçtin ilk gün bile yoklama alıyorlar. Belki diğer bölümler farklıdır ama mimarlıkta ilk hafta bile ders yapılıyor. Proje konun veriliyor ve araştırmaya başlıyorsun.
Ben ertesi gün okula gittiğimde sınıfta sadece Yelit ve Tuana vardı. Şimdiden kaynaşmış bir konu hakkında konuşup gülüşüyorlardı. Çekinerek yanlarına yaklaştım ve sesim içime kaçmış gibi "Günaydın." diyebildim. Yelit halimden anlayarak bakarken Tuana elini uzattı ve gözlerine ulaşan kocaman gülümsemesiyle "Günaydın, ben Tuana ve arkadaşımızın adı da Yelit. Ya sen?"
O zaman beni bu kadar sıcak karşılamasına şaşırmıştım ama bilmiyordum ki bu iki ufak tefek kişi hayatımda hiç de ufak olmayan bir yer kaplayacak ve her ne kadar size anlatacağım olayları başta onlardan saklasamda beni anlayıp destek olacaklardı.
**
İlk bölümüm böyle yeni başlıyorum. Hatalarım varsa kusura bakmayın. Yorum ve oylarınızı bekliyorum :) Umarım hoşunuza gitmiştir. Kendinize cici bakın ^_^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEHRİBAR
Romance"Bana gülümseyen adeta sonbaharın tüm renklerini aynı parlaklık ve canlılıkla içinde barındıran bir çift kehribar rengi göz..." *** Gülüşünü düşünmeyi bırakıp bir...