YİNE Mİ SEN?

119 18 5
                                    


Merhabalar :) Bu bölümü tekrardan düzenledim :) Keyifli okumalar ^^

***

     Bir yandan akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş diye söylenirken diğer yandan yürüyordum ve çabalarım sonunda nihayete ermişti. Uzun zamandır her gün gördüğüm ama bugün daha anlamlı gelen o yazıyı gülerek selamladım. "Mühendislik Mimarlık Fakültesi"

Öğrenci girişi geçen sert kıştan dolayı uçan çatı yüzünden kapalı olduğu için kantine doğru yöneldim. Kantin girişini hiç sevmiyordum çünkü bahçeden girdiğimde sanki herkes bana bakıyormuş gibi geliyordu dedim ya ben çekingen biriyim. Ayrıca ne bekliyorsunuz ki mühendislik fakültesi dedim bir erkeğe yüz gram kız denk geliyor burada. Erkek spor takımlarımız birinci olurken kız takımlarında ilk üçe bile giremiyorduk çünkü spor takımına toplayacak kız sayısı bulunmadığı için kızlar kolunda müsabakalara katılmıyorduk.

Bahçeden girdikten sonra direkt merdivenlere yöneldim sınıfımız dördüncü kattaydı. Gerçi bugünkü ders Mimari Tasarım, ben kısaca proje diyeceğim, olduğu için dersi stüdyolarda işleyecektik. Neyse bir fark yok stüdyolarda dördüncü katta zaten. Kapıdan girdiğimde hoca daha gelmemişti derin bir nefes alarak yerime oturdum ve son dakika maketi diye adlandırdığımız elemanı yapmaya başlayarak kıyamet günü ibadet etmeye koyuldum. O sırada Yelit ve Tuana aceleyle içeri girip hemen maket yapmaya başladılar. Tuana, "Biz ne zaman her şeyi bitirip okula rahat rahat geleceğiz?" dedi. Ben "Sanırım hiçbir zaman." deyip gülerken Yelit araya girdi. "Onu bunu bırakın da geçen dönem bizim bölümden mezun olan biri öğretim görevlisi olarak gelmiş. Kim acaba merak ediyorum. Yakışıklı biri olduğunu söylüyorlar." dedi. Sanırım bölümümüzdeki akademik kadro tamamen bayanlardan oluştuğu için yeni asistan merak konusu olmuştu. Gelince görürüz artık diyerek konuyu kapattık ve maket yapmaya devam ettik.

Hoca çizimlerimi üzerine mürekkep dökülmüş hale getirdikten sonra "Biraz ara verelim, on beş dakika sonra burada olun." diyerek odasına gitti. Zaten aç, yorgun ve uykusuzdum hani şu sokakta yürürken ayağınıza dolanan ve gözlerinizin içine bakıp kuyruk sallayan ve genelde diğer kızların "Ayy çok sevimli yaa." diyerek benimse "Bacağıma değdi." diye çığlık atarak tepki verdiğim tüylü yaratıklar var ya işte aynen öyleydim. "Ben bir kahve içip iki lokma bir şey yemeye iniyorum. Geliyor musunuz?" dedim. Tuana ve Yelit henüz projelerini göstermedikleri için sınıfta kalıp çalışmaya devam edeceklerini söylediler. Tek başıma kantine indikten sonra sırayı görünce ufak çaplı bir kalp krizi yaşayıp hemen kendimi toparladım ve sıraya girdim.


       Sandviçimin son lokmasını ağzıma atıp kahvemin son yudumunu da içtikten sonra saate baktım. Hoca gideli on yedi dakika olmuştu. Ben yine geç kalma korkusuyla uçarak merdivenleri çıktım ve koridorda koşmaya devam ettim. Pardon ettim mi dedim. Edemedim desem daha doğru.

Koridorun ortasına gelemeden sert bir cisme çarptım ve dengemi kaybedip yüzüstü yere düştüm. "Koridorun ortasına bunu koyan kim ya düşmemizi mi istiyor?" diye söylenirken, yere düşmeme rağmen canımın çok da acımadığını fark ettim. Tek acı çarpmanın etkisinden kaynaklı acıydı. Nasıl başarıyorum bilmiyorum ama yine yeniden kendimi utandıracak bir şey bulmuştum. O an yanaklarımın tekrar kızarmasına sebep olan cümleleri ve sesi duyduğumda "Üstümde çok rahat olabilirsin ama kendim için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Gerçi senin olman durumu biraz değiştirir ama..."

Hemen toparlanıp kalktım tam "Özür dilerim. Özür dilerim." Deyip tekrar kaçmaya niyetlenirken bir el bileğimden tuttu ve hareket etmeme engel oldu. Her ne kadar elimi çekmeye çalışsam da bir milim dahi hareket edememiştim. Mecbur utanarak arkamı döndüm ve yüzüne baktım. Gözlerine. Daha önce görmediğim sinir bozuculuktaki mavi gözlerine. Neden bilmiyorum ama herkesin bayıldığı mavi gözleri sevemiyordum. Benim için iticilikten öte gidemiyordu. Yine aynı rahatsız edici ifadeyle yüzüme bakıyordu ve "Hayırdır Başak ne bu acele?" dedi.

"Derse yetişmem gerek kolumu bırakır mısın?" diye sorduğumda gülerek "Dur ya daha yeni başladık özlemedin mi beni hiç?" diye sorduğunda "Yanlışlıkla bir hata yaptım ve özrümü diledim. Daha fazlasına gerek yok. Uzatma. Bırak kolumu derse gideyim." dedim. "Oo asabiyiz de, sende hep bana bunu yapıyorsun. Yeter artık Başak!" beni süzerek konuşmaya devam etti. "Allahtan çarptığın kişi bendim yoksa başkası olsa sağ çıkamayabilirdi." Ve yine o alayla kalkmış tek kaş yandan gülmeye çalışan yamuk ağzı.

Sinirimi bir kenara bırakıp bir cevap aramaya başladım. "Yeter artık Gürkan. Daha ne yapmam gerecek anlaman için. Seni istemiyorum."

"Bir şey yapmana gerek yok. Sadece dikkatli ol. Benim yerimde başkası da olabilirdi."

"Derse yetişmem gerektiğini söylemiştim. Şimdi müsaade edersen gitmek istiyorum." dedikten sonra tepkim karşısında afallamasından faydalanarak kolumu ve çektim ve stüdyoya doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan gelen sesi yol boyunca bana eşlik etti.

"Sabrımın sınırları taşmak üzere Başak, bence artık beni ciddiye almalısın. Buraya gelme sebebim belli. Yurtdışına gitmekten neden vazgeçtim sanıyorsun? Buna izin veremem. Senin... "

Devam etmesini bekledim. Neyden bahsediyordu? Yine nereden çıkıp gelmişti? Ne güzel öğrenci değişimi ile yurt dışına gittiği için bu dönem kafam rahattı. Yani öyle olacağını düşünüyordum. Geçen dönemin sonunda peşime takılmış ve bütün yazı bana zehir etmişti. Daha sonrada Yurt dışına gideceğinden bahsedip kendi çapında "Beni beklersin değil mi?" triplerine girmişti. Şimdi ne olmuştu da o kadar hevesle gideceği yerden dönmüştü. Her zamanki gibi saçmaladığını düşünerek stüdyoya doğru yürümeye devam ettim.

***

Bu benim ilk deneyimim o yüzden okuduktan sonra rica etsem beğendiğiniz ya da beğenmediğimiz herhangi bir kısım olursa yorumlarınızı yazabilir misiniz şimdiden teşekkürler :) Kendinize cici bakın ^^

KEHRİBARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin