"KORKU, KARANLIK TARAFA GİDEN YOLDUR"

94 10 3
                                    

Merhabalar tekrardan :) Umarım güzel bir bölüm olmuştur. İyi okumalar :) Multideki Ömer :)

***


Ömer Hoca gittikten sonra eşyalarımı toplayıp beni bekleyen Tuana ve Yelit'in yanına kantine indim. Yelit'in telefon elinde biriyle mesajlaşıyordu. Yüzündeki aptal gülümseme resmen "İsmail'le konuşuyorum!" diye bağırıyordu. İsmail'le lise sondan beri sevgiliydiler ve Yelit'in çekik gözleriyle İsmail'in iri gözleri bence çok yakışıyorlardı. İsmail birkaç kere Yelit'in yanına gelmişti o sırada tanışmıştık. Kafamı Tuana'ya çevirdiğimde hararetli bir şekilde Tayfur'a dünkü Beşiktaş maçını anlatıyordu. Tuana'nın bu haline alışkındım. Zaten sık sık Fenerbahçe Beşiktaş kavgası yapardık. Tayfur'un da bu kadar fanatik olması istemsizce gülümseme sebep oldu. Sanırım arkadaşım için mutluydum. Ben kendi kendime düşünüp kafamda senaryolar kurduğum esnada geldiğimi fark ettiler.

Aynı anda gelen "İyi misin?" sorusuna karşılık olarak gülümsedim ve biraz da lisede öğrendiğim kinaye sanatını kullanarak "Hiç olmadığım kadar." Diye cevapladım. Tuana gülerek "Yanakların öyle söylemiyor ama dökül bakalım." dediğinde iki kat daha utanarak cevap aramaya başladım.

Aslında onlara yalan söylemek istemiyordum ama bu durumu nasıl anlatacağımı da bilemiyordum. Gerçi ortada bir durum var mıydı onu bile bilmiyordum. Zaten bir seferlik bir olaydı ve kimse bilmese daha iyi olur diye düşünerek "Size yetişebilmek için hızlı indim de o yüzden yoruldum sanırım." diye kaçamak bir cevap verdim. Tuana her ne kadar 'İnanmadım ama neyse' bakışları atsada uzatmadı ve onlar eve bense işe gitmek için yola çıktık.

**

Saat 17.15ti ve ben çok yorulmuştum işten çıkmama çok az kalmıştı. Özel bir mimarlık ofisinde çalışıyordum ve aynı zamanda hem çaycı hem hademe hem mimardım. Sonuçta mezun olmamıştım diploma gibi bir güvencem yoktu. Zaten dışarıdan bakıldığında stajyer olarak görünüyordum. Her ne kadar yorucu olsada bulabileceğim en iyi iş buydu hem Onur abi de çok iyi biriydi. Bir sorun olduğunda rahatlıkla kendisine bildirebiliyordum.

Onur abinin kapısını tıklattım ve ses verince kapıyı açtım ve içeri girmeden kapıda bekledim. Karşı taraftan ses gelmeden kapıyı açmamam gerektiğini ve gelebilirsin denmeden içeri dalmamam gerektiğini üniversitede acı bir şekilde azar işittikten sonra öğrenmiştim. Lisedeyken kapıyı tıklatıp hemen girdiğimiz için hiç dikkat etmemiştim ama burada işler öyle yürümüyordu.

"Abi ben birazdan çıkacağım bir isteğin var mı?" diye sorarken içimden 'N'olur evet de' adlı şarkıyı kendi versiyonum olan 'N'olur hayır de' olarak söylüyordum. Onur abi sağolsun yorulduğumu fark etmiş olacak ki gülümsedi ve "Çıkabilirsin." dedi. Beklediğim cevabı aldığım için mutluluktan uçarak eşyalarımı topladım ve son kontrollerimi yaptıktan sonra ofisten çıktım.

Çalıştığım yer ile yurdum arasında beş dakika yürüme mesafesi vardı. Okulum uzak olsada işyerim yakın olduğu için mutluydum. Yani bu mutlu olmam için bir sebepti. Her zaman küçük şeylerle mutlu olabilmek için elimden geleni yapmıştım. Hele ki o olaydan sonra...

Yurda geldiğimde saat daha 17.25ti. Bugün işten erken çıkmıştım. Oda arkadaşım Ezginin de yokluğunu fırsat bilerek kendimi direk sıcak suyun nazik kollarına bıraktım.

Duştan çıktığım da Ezgi daha gelmemişti. Telefonuma elime aldığımda bir mesaj geldiğini gördüm. Mavişim yazısını görünce istemsizce sırıttım. "Ablacım telefon için izin verdiler arayabilirsin." yazmıştı. Hiç beklemeden yeşil tuşa bastım ve aradım. İki çalıştan sonra açmıştı.

KEHRİBARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin