GEÇMİŞTEN GELEN

58 8 17
                                    

Selamun aleyküm öncelikle :) Önceden yazdığım bölümü direk paylaşıyorum. Çok önemli bir proje teslimim olduğu için kontrol etmeden atıyorum. Unutmadan... Belki de paylaştığım son bölüm bu. Ara vermeyi ya da komple bırakmayı düşünüyorum. Bu biraz da sizlere bağlı, keyifli okumalar ^^

***

Yemekten sonra günlerim aynı sıradanlığıyla devam ediyordu. Ömer Hocayla o günden sonra hiç konuşmamıştık. Yemeği bitirdikten sonra yorgun olduğumu söyleyip gidelim demiştim. Zaten yemek benim için gereksizdi. Onun içinde farklı olduğunu sanmıyordum. Amacı sadece beni sinir etmekti. Bugün proje dersi olmadığı için gece sabahlamadan saat 2'de yatmıştım. Normalde az uykuya alıştığım için bu uyku bile bana çok geliyordu. Kendimi dinlenmiş hissediyordum. 07.30'da yurttan çıkmıştım. Bilgisayar destekli mimari tasarım dersim vardı. Artık yavaş yavaş el çizimini bırakıp program öğrenmeye başlıyorduk. Gerçi bu dönem de el çizimiyle teslim yapacaktık ama 2. Dönem sonunda bilgisayar çizimine geçebilecektik.

Acelem olduğu için otobüste oturabilmek için sıra beklememiştim ve ayakta gitmek zorunda kalmıştım. Telefonumu elime alıp Damla, Yelit ve Tuana'nın günaydın mesajlarına cevap verdikten sonra gelen kutumda bir mesajın daha olduğunu gördüm. Numaraya baktığımda aklımdan silmek istediğim bu şehirden nefret etmeme sebep olan anılarım tekrar canlanmıştı. Numarayı diyorum çünkü artık gerek olmadığı için silmiştim. En başta Kaydetmek de istememiştim aslında. Her gün mesaj gelmeye başlayınca mecbur 'gölge' diye kaydetmiştim. Şimdi nerden çıkmıştı tekrar. Yaz tatiline girdiğimizden beri sesi çıkmıyordu. Bende vazgeçtiğini düşünerek rahatlamaya başlamıştım. Tekrar dışarı çıkmaya, gülmeye...

Hiç acele etmeden mesajı açmak için telefonumun oku yazan tuşuna bastım.

Gönderen:05.......

"Sence de artık tanışma vaktimiz gelmedi mi?"

Önce tekrar numarayı kaydedip daha sonra mesaja cevap yazma tenezzülünde bile bulunmadan telefonumu cebime koydum ve otobüste düşmemek için iki elimle birden direği tutmuştum. Aklımda o zamanlar tekrar canlanmıştı. Birinci sınıftaydım. Okula geldikten birkaç ay sonrasıydı sanırım. O zamanlar Damla ile farklı şehirlerde olduğumuz için bunalımda dolaşıyordum. Yelit ve Tuana ile yeni yeni tanışmaya başlamıştık. Derdimi paylaşabileceğim çok fazla kişi yoktu. O sıralarda tek başıma yurttan okula okuldan yurda giderken takip ediliyormuşum gibi hissetmeye başlamıştım. Başta kuruntu yaptığımı düşünüyordum ama telefonuma gelen mesajlar bu düşüncemi destekler nitelikteydi.

Aslında hakaret, tehdit veya sapıkça mesajlar değillerdi. Sadece her gittiğim yerden haberi olduğunu belirten "Bugün seni kafede gördüm." "Bence o eteği bir daha giyme." "artık yurda dönmelisin." Ya da "Yanındaki kimdi?" şeklinde mesajlardı. Hiçbirine cevap vermesem de istemsizce ürkmeme sebep oluyordu. O an sadece mesaj atıyor olabilirdi ama bana zarar vermeye kalksa yüzünü bile tanımadığım biriydi. O beni tanıyordu hakkımda her şeyi biliyordu ama ben... Yolda yanımdan geçse kafamı çevirip bakmazdım belki de. Bu da istemsizce daha çok korkmama sebep oluyordu.

Arkadaşlarımla dışarı çıktığım zaman sürekli etrafıma bakmaktan eğlenemiyordum bile. Huzursuzluğumu fark etseler de bir şey demiyorlardı. Daha sonra samimiyetimiz arttıkça anlamıştım bütün gerçeği. Onlarda en az benim kadar merak edip endişeleniyorlardı. Elimden geldiğince mesajları dikkate alarak yaşamaya başlamıştım. Sebepsiz yere onu kızdırmak istemiyordum. Gelip bana bulaşmasındansa dediğini yaparsam en azından kendimi korurum diye düşünüyordum.

Zaten öyle kızdığı gibi açık giyinen sürekli gezen biri değildim ona uymak benim için çok da zor olmuyordu. Ama hayatımı baskı altında yaşamak ve bunu sürekli hissetmek çok da kolay değildi bu yüzden psikolojim bozulmaya başlamıştı. Her yaptığımın bilinmesi hissi hiçte hoş değildi.

KEHRİBARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin