Bölümle pek alakası olmasa da çok beğendiğim bir a capella çalışması. Bunu buraya bırakıp gidiyorum.
Bana nasıl baktığı çok önemli değildi aslında. Şu an buradan gitmek dışında bir şeye odaklanmak istemiyordum. Sırf bu yüzden yüzüme yapmacık gülümsemelerimden birini yerleştirip yavaşça yanına yürüdüm.
-Acil bir işim çıktı da erken kalkmam sıkıntı olmaz değil mi?
Aynı yapmacık gülümsemeyle bana doğru yaklaşması istemsizce gerilmeme neden olmuştu. Fazla yaklaşmıştı ve kişisel alanımı beni rahatsız edecek kadar ihlal ediyordu.
-Amacının ne olduğunu, buraya neden geldiğini tam olarak çözemedim ve bu, beni tahmin edebileceğinden daha fazla rahatsız ediyor.
-Amacım mı? Özel bir amaç için mi buraya geldiğimi düşünüyorsun?
Şaşkınlıkla ve birazda alayla çıkan sesime tek kaşını kaldırarak tepki vermişti.
-Özel bir amacın yoksa neden buradasın?
-Kusura bakma ama şakalarını kaldırabilecek bir ruh halinde değilim şu an.
Gerilmiştim çünkü sakin kalamayacağım kadar rahatsız etmişti bana bu kadar yaklaşması. Sakin bir tepki verebilmek için fazlasıyla geniş alan kaplayan vücudundan biraz uzaklaşmam lazımdı. Yanından geçip kafenin içine doğru ilerledim.
Lavaboların bulunduğu koridorda ilerleyip oturduğumuz masanın görüş alanına girmiştim ki sol kolumu mengene gibi saran parmaklar yüzünden olduğum yerde dönmek zorunda kaldım.
-Sana bir soru sordum değil mi?
-Ben de cevabını verdim. Kolumu bırakır mısın? Canımı acıtıyorsun.
-Şansını fazla zorluyorsun bence. Sorduğum sorunun şaka olmadığını anlayacak kadar zeki olduğunu düşünüyorum.
Kampüse fazlasıyla yakın olan kafelerden birinin ortasında, okulun sahibinin kızının en yakın arkadaşlarından biriyle böyle bir duruma düştüğüme inanamıyordum.
Bakışlarımı kafenin içinde kısa bir süre gezdirip tekrar önümdeki manyağa döndüm. O sırada Kate, Stephen ve Jason da yanımıza gelmişti. Olay hiç istemediğim kadar büyüyecek gibi duruyordu.
-Ne yapıyorsun oğlum bıraksana kızın kolunu. Herkes bize bakıyor.
Stephen'ın söylediklerini başımı bütün şiddetiyle sallayarak desteklemem yetmiyormuş gibi bir yandan da kolumu çekiştiriyordum.
-Manyak mısın sen be? Ne dememi bekliyorsun ki? "Evet ben MİT ajanıyım, Türkiye'nin işi gücü yok İngiltere'de yaşayan 4 kişilik arkadaş grubunuzu araştırmaya karar verdi. İşte ben de o araştırmayı yapan kişiyim." gibi şeyler mi duymak istiyorsun?
-MİT mi? O ne demek?
Kate'in sorusunu cevaplamak için aralanan dudaklarım benden önce konuşmaya başlayan Stephen yüzünden bir şey söyleyemeden kapanmak zorunda kaldı.
-Milli İstihbarat Teşkilatı. Türkiye'nin istihbarat birimi. Amerika'nın CIA'i İngiltere'nin MI6'i yani.
Diğerleri Stephen'ın mekanik bir şekilde yaptığı açıklamadan çok etkilenmemiş olabilirdi ama ben kesinlikle etkilenmiştim. Bir an kolumu sıkan fazlasıyla öfkeli Chris'i boş verip şaşkınlıkla Stephen'a baktım.
-Vay canına birinin bu kadar mekanik bir şekilde bizim istihbarat teşkilatımızı tanımlayacağını hiç düşünmemiştim.
Stephen, dudağının sağ tarafı çapkınca yukarı kalktıktan hemen sonra bunun beni etkilemek için yetersiz olduğunu düşünmüş olmalı ki aşırı tatlı bir şekilde göz kırptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK PARÇALAR
Romance"Dudaklarımı dudaklarına bastırmadan önce gözlerimi kapatıp fısıldadım. -Özür dilerim ama lütfen bana yardım et..." Hayatımın dönüm noktası olan bu yedi kelime, otuz iki harf beni cennetin yamaçlarına mı bırakacaktı yoksa cehenneme mi gömecekti?