{Son 28 gün.}

89 12 11
                                    

~Multimedia~Koca adam.
{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}{}



Ling-long! Yine ben. Bu gün geri sayımın 28'ci günü. Acayip garip gün oldu bu gün. Anlatmamı istermisiniz?...
<><><><><><><><><><><><><><><





Film'miydi bu? Yoksa çizgi film'mi? Baş rölde miydim? Yoksa kiminse hikayesini mi oynuyordum? Şu an karşıma sergilenen rüyamıydı? Yoksa zihnimin bana oynadığı oyun mu?

Karşımdaki manzayı kendime anlatınca bile gülesim geliyorsa size nasıl anlatıcam bilmiyordum. Mucizelere inanırdım evet ama bir gün birisi karşıma çıkıp 'gözlerimi açıp kapayıncayadek ayrı bir dünyaya sayahet etti 'dese sadece gülüp geçerdim.

Karşımdaki manzara sanki gidecekmiş gibi kafamı deli gibi sallıyor, gözlerimi saniyede en az on kere kapatıp açıyordum. Nerelere gelmişdim yav? Karşımdakiler gerçek miydi? Aptal durumuna düşmüştüm iyice.

Karşımda yem-yeşil orman gibi bir alan vardı. Etrafımı da bana garip gözlerle bakan insanlar sarmıştı.

Gerçek olup olmadıklarını yoklamak için bir tanesinin yanına usulca yaklaşıp kolunu cimcikledim.

"Auu! Ne yapıyorsun?!" Diye çemkirdi bana kıvırcıklı. Sesi insan sesine benziyordu ve gerçekti! Şu an böyle bir şeye şahit olduğuma inanamıyordum ve cidden artık aklımı kaçıracak durumdaydım.

Ama sonra aklıma ne geldi biliyor musunuz? Rüyaysa rüya, gerçekse gerçek. Her şeyi akışına bırakmak istedim. Zaten 48 günlük sürem kaldı fani'li ve gördüğüm üzere peri'li hayatta. Ne olursa olsun artık.

"Şey. Özür dilerim. Bana birazcık..." Hepsinin üzerine tek-tek göz gezdirdim ve devam etdim. "Bayaa garip geldiniz. Ben insanım da."

"Dilek sen olmalısın!" İsmimin kaba bir ses tonuyla telaffüz edildiği yöne baktım.

Bence öldüm cennetdeyim *_*

Herkes koca adamın gelmesiyle kenara çekildi. Belli ki buranın sahibi vardı ve tam karşımda durmuş kendini beyenmişlik özgüveniyle gözlerimin içine bakıyordu. Şu an yanında küçük bir çocuk gibi göründüğüme emindim ama benden sadece iki ya da üç yaş büyük ola bilirdi. Benimle kıyaslarsak benden çok uzun ve kocamandı. Adamı izlemeyi bırakıp kendimi toparladım ve onun gibi kendime has özgüvenimle imalı sorusunu yanıtladım.

"Evet benim. Peki sizin kim olduğunuzu sormamın bir sakıncası var mı?" Koca adam bana dudağının kenarıyla alayıcı bir şekilde güldü ve bana bir adım yaklaştı. Bir adım daha... Bir adım daha... Gerileme isteğimi son anda basdırdım. İlk günden kendimi nasıl tanıtırsam herkes benimle ona göre konuşur, ona göre davranırdı. Ve ben ilk günden kendimi korkak kediler gibi göstermeyi hiç istemezdim.

Koca adam bana yaklaştıkca hafif erkeksi kokusu doldu genzime. Ama bu koku basit erkek parfümü gibi değil, tabiat gibi kokuyordu sanki. Yaprak gibi, taze çiçek gibi, yağmurdan sonra ölesiye sevdiğimiz toprak gibi kokuyordu. Çaktırmadan kokunun ciğerlerimi süslemesine izin verdim. İçime çektim usulca.

O an koca adamdan hafif gülme sesi geldi ve beni aptal düşüncelerimden kopardı. Bana karşı eğilerek

"Kokuma tüm kızlar bayılır." Dedi. Ve arkasına bakmadan geldiği yöne doğru gitdi. Sakni birazcık, çok hafifi, minicik rezil olmuştum. Arkasından öylece bakakaldım koca adamın. Bir şey demek istiyordum ama ne diyeceğimi de bilmiyordum dilimi yutmuşcasına.

Dilek Yener bu sefer yenemedi...

"O hep böyle kabadır. Çok ta aldırma." Yanımda genç:neredeyse benimle aynı yaşta olan bir erkek bana bakıyordu. Gözlerinde saf ışıltı vardı. Yanıma gelmesiyle de her kes etrafıma toplaştı.

"Bu arada ben Tahya." Dedi genç ve bana elini uzattı gülümseyerek. Aynı gülümsemeyle karşılık verdim ve havada kalan elini tutdum.

"Dilek."

"Sanırım bunu az önce duydum." İkimizde kıkırdadığımız sırada elimi Tahya'nın elinden ayırarak bir kız kavradı.

"Bizimle de tanışmak istersin herhalde." Gıcık bir tipi yoktu kızın. Aksine şeker gibi kızdı. Mavi gözleri neşe saçıyordu etrafa.

"Tabii dedim hepsine bakarak."

Elimi sıkan kızın isminin Deniz olduğunu öyrendim ve teker-teker her kesin ismini. Ama hepsininki de aklımda kaldığı söylenmez.

Deniz bana onunla aynı odayı paylaşacağımızı söylediyinde içimde bir yanım buna mutlu oldu. Çünki kendim de öyle olduğum için yanımda kalacak kişinin de neşeli, cıvıl-cıvıl olmasını istiyordum. Yeşilliklerin, rengarenk çiçeklerin içinde yürüyerek odaya geldik. Oda diyorum ama burda her şey yapraktan ve çiçekten uluşuyordu. Ama her şey de komforlu ve tıpkı bizim odamızdaki eşyalar gibiydi. Etrafın mis kokusunu içime çektim ve benim olduğunu saydığım yatağıma oturdum. (İyice sahiplendim ha burayı.)

"Ares." Deniz de karşı yatakta oturmuştu. Sesini duyduğum gibi kafamı ona taraf çevirdim.

"Efendim?"

"Az önceki sarı kafalı'nın adı Ares. Evet çok kaba adam ama biz onun içinde bir yerlerde minik bir çocuk edasıyla yatan Ares'in olduğuna inanıyoruz."

"Hmm. İlginç. Tüm bu yaşadıklarım ilginç aslında. Burası neresi? Neden buradayız? Benim şu anda doğum günü partimde olmam gerekiyor."

"Herkes olması gereken yerde Dilek'cim."

"Nasıl ya? Hiç bir şey anlamıyorum." Deniz bana sadece gülerek odanın çıkışına taraf gitdi. Ne yani sorularım cevapsız mı kalacak?

"Ya sorularımı yanıtlasana! Cevap vermiycek misin? Offf. Sana diyorum."

Kapının önüne geldiğinde bana dönüp gülerek "Bunları sana söylemesi gereken kişinin söylemesi daha uygun olur." Dedi ve odayı terk etdi. Bense arkasından sadece

"Kimin?" Diye sora bildim.

"Benim."

                             Dilek Yener...






Ling-long! Merhaba :D Sadece şunu demek istiyorum ki ilk beş ya da altı bölüm kısa olacak. Gerisini up uzun yazmaya çalışıcam. Kocaman seviliyorsunuz❤️

Bölümü beyenmeniz Dilek'leriyle

Yeni bölümde görüşmek üzere...^_^

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin