{Son 27 gün.}

89 10 9
                                        

Multi; Fırat.


Ling-long! Yine ben:) eminim geçen günün geri kalanında nelerin yaşandığı sizi epeyi meraklandırmıştır. Bu gün gözlerimi yeni güne, geri saymının 27'ci gününe açıyorum. Olacaklar sizi heyecanlandırıyormu? İnanın sizden bir farkım yok.

Ama öncesinde sizi 28'ci günümün nasıl bittiği hakkında bilgilendirmem lazım. :)


••••••••••••••••••••••••••••••••••


"Benim." Kafamı hemen ses gelen tarafa çevirdim.

Odadaki pencerenin önünde küçük bir masa vardı. Ve odamda o küçük masadan destek alarak bir erkek duruyordu. Ama erkek dediğiniz de bu olsa gerek. İkinci kez böyle bir "yaratığı" görmek bu kadar şaşırmama ve kalbimin yerinden çıkarcasına atmasına neden oluyorsa, üçüncünü görmeyi pek tercih etmezdim. (Birinci dediğim koca adam.)

Evet biz taraflarda da yakışıklı erkekler vardı tabii. Yalçın ama en yakışıklısıydı. Her mahalleden illa 4-5 kız asılırdı ona. Tabii ben de seviyordum Yalçın'ı. Hem de çok. Ama gel ki o bana küçük ablasıymışım gibi davranıyordu şapşal.

Ne yani benden beş yaş büyükse nolmuş?!


"Sen kimsin?" Sabahtan beri masadan destek alarak, kollarını önünde birleştirmiş halde duran "yaratık" hafif gülümseyerek ellerini çözdü ve artık masadan elleriyle destek almaya başladı. (Sakat falan mıydı ne?)

"Senin fi'n."

What?!

"Üzgünüm ama şu an bir file ihtiyacım olduğunu sanmıyorum. Teşekkür ederim." Bu dediğime karşılık gözlerini devirdi. Aramızdaki hava cidden bozulmuştu. Az önce bir filmi andıran sahneyi saçma cümlemle bozmuştum anlıyorum. Ama bu "yaratık" file hiç benzemiyordu.

"Fil değil şapşal fi."

"O da ne be?" Bana bir kaç ağır adımlarla yaklaşarak karşımda durdu. Ciddi desem çocuğun her yerinden ego fışkırıyordu. Konuşması,yürüyüşü, tam 8 dakika 43 saniyedir tahammül ettiğim tavırları... Özgüveni fazla kaçmıştı demek ki.

"Baştan anlatayım peri kızı. Şu an bulunduğun mekan Düş'ler ülkesi. Anlıyorum. Çok saçma. Hatta çok çok fazla saçma. İlk başlarda ben de böyle düşünüyordum ama şimdi...Neyse devam edeyim. Burada toplaşan her kes hasta. Sizin dünyanızda bulunan 16 yaştan yukarı 23 yaştan aşağı, her hangi sonu ölümle biten hastalıkla savaşan kişiler burada. Burada, ömrünüzün son günlerini, gerçek hayatta gerçekleştiremeyeceğiniz düşlerinizi gerçekleştirmek için bulunuyorsunuz. Ama basitce değil. Hiç bir şey savaşmadan ve ya üzerinde uğraşılmadan kazanılmaz ve ya kaybedilmez. Ama siz sadece kazanmak için savaşacaksınız. Kiminle mi? Basit, gerçek hayatta gerçekleşdirilmesi zor olmayan, hatta kendinizin yapa bileceği ama yapamadığı şeylere sebep nedir?"

Kendisinin bu soruya cevap vereceğini düşündüğüm için bir süre sessizliğimi sürdürdüm. Ama bana sorar anlamda baktığını görünce, sorunun bana gönderildiğini anladım ve mantıklı bir cevap bulmaya çalıştım. Aklıma ilk gelen şeyi söyledim ona. Ne de olsa teog imtihanında diyildik.

"Korku..."

"Doğru cevap. Korkular mutlaka bizim neyise kaybetmemize ya da onu hiç bir zaman yenemememize neden oluyorlar. Bu bir çocuğun yüksekten kaymak istemesi, ama aynı zamanda yüksekten korktuğu için kayamaması gibi bir şey. Siz de tam anlamıyla korkularınızla savaşacaksınız. Ve ben senin korkunun unudulmak olduğunu biliyorum Yener..."

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin