s e v e n t e e n

163 25 11
                                    

Multimedya: Demii <3

Önerilen şarkı:
Demi Lovato-Stone Cold





Benim için ömür boyu gibi süren yolculuktan sonra adama yolu tarif ederek beni Selena'nın evine bırakmasını sağladım. Evini tespit etmemesi için bir iki sokak önce indim. Ben teşekkür ettikten sonra adama gitmesini söyledim.

İlerleyecek halim yoktu. Ağlamaktan başım ağrıyordu. Adam bana durmadan neden ağladığımı sormuştu. Endişelendiğini ve bir problem olup olmadığını söyleyip duruyordu.

Burnumu çekerek ilerliyordum. Selena'ya ne kadar inanabilirdim? Bana doğru söyleme ihtimali olabilir miydi? Ya da neden böyle bir yalan söylesin? Hiç zannetmiyorum. Bu kadar düşmüş olamaz. Değil mi?

Son bir sokak kala yürümeye gerçekten halim kalmamıştı. Hala olayları düşünüyor ve işin içinden çıkamıyordum. Her şey harikayken ne oldu böyle birden bire?

Eve ulaştığımda kapısının sonuna kadar açık olduğunu fark ettim. Şüphelerim gittikçe artarken içeri girdim. Dylan yerde baygın bir şekilde yatıyordu. Kafası kanıyordu.

Onu o şekilde görmemle, ani bir refleks olarak ağzımı kapattım. Ben kan görmeye dayanamazdım ki! O o şekilde kanlar içinde yatarken karnıma saplanan acı ile yanına çöktüm. Ciddi gibi görünüyordu. Ağlamam şiddetlendi.

Göz yaşlarım t-shirt ünü ıslatırken başını ellerim arasına alıp dizime koydum. Yüzü kanlar içindeydi, sadece başı değil ki! Elimle gözünün etrafındaki kanı usulca temizledim. Kafasına darbe almış olmalıydı. Ama Selena neredeydi? Onu evine götürdüğünü söylemişti. Şimdi yoktu.

Onu düşünecek zamanım yoktu. Kanlar hızla akmaya devam ediyordu ve kafası olduğu için bir şey olma ihtimali yüksek gibi görünüyordu. Ama şu anda ağlayıp, ona bir şey olmaması için yalvarmaktan başka çarem yoktu ki! Telefonum, ambulans çağırmak için herhangi bir şeyim yoktu. Ona pansuman yapamazdım. Tamamiyle çaresizdim. Sırtımı duvara yasladım. Pantolonum kan içindeydi. Damlayan kanlar gözlerimi buğulandırıyordu.

Ama şimdi bayılmam mümkün değildi. O bu haldeyken, bu kadar çaresizken bayılamazdım. Mümkün olabildiğince oraya bakmamaya çalışım. Belki oraya bir kumaş bastırabilirdim. Kanı pıhtılaştırmam gerekiyordu. Yoksa kan kaybından...

Hemen üzerimdeki hırkayı, başını fazla oynatmadan çıkardım. Elimde bir top yumağı şekline getirerek başına bastırmaya başladım.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Biraz olsun dinmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Biraz olsun dinmişti. Ama hala akmaya devam ediyordu. Ağlıyordum, gözümün önü buğulanıyordu. Başımı boynuna bastırdım ve ona sarıldım. "Dylan... lütfen, gitme... şimdi gidemezsin. Beni yarı yolda bırakamazsın... yapma" hıçkırıklarım yüzünden ben bile ne dediğimi anlamıyordum. Boğazım acıyordu.

Göz damlalarım tek tek boğazına düşüyordu. Onu daha da kendime bastırdım. Sanki böyle yapınca kanaması duracak, iyileşecek gibi hissediyordum. Ama hiçbir faydası olmuyordu. Onu hastaneye götürmeliydim. Ama... ondan tek farkım uyanık olmamdı. Zar zor yürüye biliyordum.

"Dylan, uyanmalısın... uyan artık hadi. Yardımına ihtiyacım var. Tek başıma yapamam..." sesimi alçatmıştım. Boğazımın acısından sesli ağlayamıyordum bile. Uzun uzun iç çekiyordum.

Birden öksürdü. Kafamı kaldırıp kafasını dik pozisyona getirdim. İç acıtırcasına, birkaç kere öksürdükten sonra tekrar eski yüz ifadesine ve sessizliğine büründü. Bende az önce olduğu gibi kafamı omzuna yasladım. Beklemekten başka çarem yoktu.

Onun gözümün önünde ölmesine izin vermekten başka çarem yoktu. Kanlar akmaya devam ederken , onların tek tek damlamasını izlemekten başka çarem yoktu. Sadece bekliyordum. Ona sarılmış, bekliyordum...

"Demi..." diye mırıldandığını hissettim. Hemen kafamı kaldırıp umutla ona baktığımda yine öksürdüğünü fark ettim. Yutkundu birkaç kere, dudağını ıslattı. O halde gördükçe onu, içim parçalanıyordu. Konuşmaya başlayacak gibiydi. "Demi... sen misin?" dedi zar zor. Onu yormak, istediğim son şeydi. Bekletmeden cevapladım. "Be-benim. Burdayım. Korkma. Yanındayım." diyebildim sadece hıçkırıklarımın arasından. "Seni seviyorum..." dedi nefes vererek. Seni seviyorum dedi. Bu nedensizce daha da ağlamamı sağladı. Platonik olmadığımı hissetmiştim. Karşılıklı olduğuna dair içimde bir umut vardı. Artık emindim. Onu seviyordum ve burada ölmesine asla izin veremezdim.

"Be-bende seni seviyorum Dylan. Hem de çok seviyorum. Ne olur beni bırakma... seni hastaneye yetiştireceğim bak... Söz veriyorum. Ölme... Lütfen. Dayanmalısın. Sana inanıyorum. İyileşince söz veriyorum seni bırakmayacağım. Bir daha yanından ayrılmayacağım. Ama şimdi... sende beni bırakma. sana ihtiyacım var."

"Bırakmayacağım... söz veriyorum." sözlerinden cesaret alarak, acılarıma aldanmadan ayaklandım. Kolunu omzuma dolayıp kalkmasına yardım ettim.

"Hadi, seni hastaneye yetiştirelim."






Merhaba :) umarım duygusal bir şeyler yazabilmişimdir. Bu bölümde beklenen itiraflar oldu sonunda. Böyle bir sahnede olmasının daha etkileyici olacağını düşündüm. Umarım amacıma ulaşmışımdır.

Bu bölüme gerçekten bol bol yorum bekliyorum. Uğraştım çünkü. Basit bir şekilde yazamadım. Biraz zor oldu.

Ayrıca çok önemli bir duyurum var! OKUMADAN GEÇME!!
Haftaya sınavlarım başlıyor. Ve bilginiz olsun ben 7. Sınıftayım. Bazılarınıza göre yaşım yazmak için küçük olabilir ama yazarlık ruhuma işlemiş sanırım. Çok seviyorum. Neyse konumuz bu değil.

Sınavlarım haftaya başlıyor. Ki bu hepinizin anladığı üzere bir ara anlamına geliyor. Hemen üzülmeyin. Arayı o kadar açmam. Ama bir ayı bulabilir. Bunun için üzgünüm.

Ve son olarak, bir çare buldum bu oy olayına;

-Tam Olarak 12 oy geldiğinde, geldiği an yeni bölümü yayınlayacağım. Anında.

Bu arada yeni Dylan&Demi kurgularına başladım. Şu an 3 tane kurgu var elimde ama sırayla yayınlarım kitapları. (Sizde hangi ship ile ile ilgili yazmamı istiyorsanız yorum bırakın)

Hepiniz şu küçük oy yıldızcıklarına basmayı unutmayın. :)

Waitin For You // O'Brien&LovatoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin