Derin bir nefes aldı, temiz ve serin gece havasını içine çekti, siyaha çalan lacivert gökyüzü ciğerlerine doldu.
Küçüklü büyüklü, parlak ve sönük yüzlerce yıldız minik iğneler gibi gökyüzünü deliyorlardı, ay ise adeta karanlığı yırtıyor, isyankar bir şarkı söylüyordu.
Kafasını hafifçe yukarı kaldırdı, devasa ve bembeyaz ışık küresinden aşağı bir ip sarkıyordu. İp, başının biraz üstünde son buluyordu. Gecenin karanlığıyla karışan, sadece dikkatli dinleyenlere duyulacak bir şarkı söyleyerek danslarını eden beyaz ışıkla parlayan gümüşi bir ipti bu, adeta ışıldıyor ve etrafına ışık saçıyordu.
İpi parmakları arasına aldı, ipek gibiyd, yumuşaktı, ama bir yandan da daha önce dokunduğu hiçbir şeye benzemiyordu. İpe dokunduğunda içine bir ürperti yayılmıştı, damarlarında yolculuk eden ve parmaklarını titreten bir ürperti.
Birkaç adım geri attı. Tekrar derin bir nefes aldı ve son kez dünyanın havasını içine çekti, reçineyle ıslak toprağın birbirine karışan kokusunu, ağaçların yeşilini ve beyaz ışığı...
Hızlıca öne atılarak ellerini ipe sardı ve ayakları yerden kesildi. Bir hayalet veya belli belirsiz bir siluet gibi havanın ortasında sallanıyordu.
Beyaz elbisesinin altından çıkan, porseleni andıran bacakları havada ileri geri sallanıyorlardı, beline düşen gümüşi saçları hafif rüzgarla ufak bir dans içindeydiler, elleri hala ipe tutunmuştu ve ilerlediği her bir santimetreyle dönüşüyor gibiydi.
Bir ışıltı etrafını sarıyordu sanki, gözlerini açıp elbisesinin dantellerine, ince tüllerine, porselen misali pürüzsüz bacakları ve kollarına baktıkça hiçbir şey seçemiyordu ama daha önce hiç tanışmadığı bir şeyin onu bulduğunu hissedebiliyordu.
Bir çeşit dönüşüm geçiriyormuş gibi hissediyordu, ışıltı alnına dokundu, saçlarının arasından kaydı ve burnunu, dudaklarını ve yanaklarını ziyaret etti. Kollarına sürttü, bacaklarına sarındı ve bir anda hafiflemiş gibiydi.
Çıkmaya devam etti, bulutlar etrafında gri bir halı yaratıyorlardı, onu karşılıyor gibiydiler, ay giderek yakınlaşıyor ve büyüyordu, tüm heybetiyle onu bekliyor, adeta gülümsüyordu.
Sim gibi gökyüzüne serpiştirilmiş yıldızlar yolunu aydınlatıyorlardı, dünyaya dair her şey geride kalmıştı, ağaçların veda şarkısı sadece bir fısıltıdan ibaretti artık, reçine kokusu zihninden silinmişti ve yapraklar ve toprak ve kendisi. Artık kendisi de dünyaya ait değildi.
Son bir kez daha kendini yukarı çekti ve tüm yerçekimi kaybolmuş gibi gelen birkaç saliseden sonra ayakları aya değdi. Beyaz, parlak ve yaldızlı yüzeye değdiği anda sanki birisi onu iki parçaya yırtmış gibi yok oldu, vücudu gökyüzündeki yıldızları andıran parıltılara dönüştü, ateş böcekleri gibi boşlukta dans ediyor ve ışıldıyorlardı.
Ve parçacıkları yolculuklara çıktılar, başka bir süpernovada, bir galakside veya başka bir sistemde buluşmak üzere, yeni yıldızlar yaratmak yeni hayatlar başlatmak yeni ipler yaratmak üzere...
Eleştirirseniz ve fikirlerinizi belirtirseniz çok sevinirim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Moon, Stars and Other Things
Kısa HikayeBurada aklıma gelen ufak fikirlerden yazdığım kısa yazıları paylaşacağım, bir çeşit doğaçlama.