Oradaydın, parmaklarımla dokunabilecek kadar yakınımdaydın.
Menekşe tahrının ortasında dikiliyordun. Güneş arkanda parlıyor, rüzgar kısacık saçlarınla oynuyordu. Çilli yüzün kasılmıştı bir gülümsemeyle, gözlerinin yanında beliren o çizgileri görebiliyordum buradan.
Oradaydın, eğer elimi uzatsam yakalayacaktım seni. Tenin tenime deyecek, parmaklarım yüzündeki kusursuz gülümsemeye dokunacaktı.
Oradaydın işte, oradaydın.
İlâhsal bir varlık gibi kusursuz hatlarınla oradaydın. Kollarınla sarmaladığın kocaman bir buketti senin gerçekliğin. Eğer sana doğru bir adım atsaydım alıverecektim pamuk şekeri andıran kokuyu senden, hep pamuk şeker kokardın sen. Kokun futursuzca sarhoş eder insanı. Tıpkı bir sirenin şarkısı gibi, tıpkı sineklerine kendine çeken bal kavonuzu gibi çekiverirdi kokun insanları kendine.
Oradaydın, sıcak bir yaz günü menekşe tarlının ortasında dikiliyordun. Hasırdan bir şapka vardı başında; kot tulumunun göğüs kısmına kırmızı bir boya bulaşmıştı. O kadar kırmızıydı ki kanıyor gibi duruyordu göğsün. "Acıyor mu?" diye sorası geliyordu insanın o lekeyi görünce. Lakin dudaklarının kıvraklığı ile öyle tezat bir lekeydi ki bu, sadece susup dik dik bakmakla yetinmek zorunda bırakıyordu.
Oradaydın, bir adım atsam ulaşabilirdim sana.
Lakin elimi sana uzattığımda yok olup gittin. Menekşe yapraklarına dönüşüp masmavi gökyüzüne dağıldın. Elim havada, bomboş kaldı. Bir yaz rüyası gibi silindin gözümün önünden, aniden, haber bile vermeden. Ben ise öyle kalakaldım.
Bir adım atsam ulaşabilirdim sana.
Ama ulaşamadım.
_________
Uğurböceğine.