Gündüzalp Holding; hem kara hem de deniz taşımacılığını birlikte yürüten, Türkiye' nin en büyük taşımacılık şirketi olmaya oynayan, bir şirketti. Ana merkez ve kara taşımacılığının merkezi Ankara' da iken deniz taşımacılığı İstanbul merkezliydi. Gökalp üniversiteden mezun olduktan sonra, babası holdingin deniz taşımacılığı kısmını oğlu için uygun görmüştü, kara taşımacılığı kolu ise ablasına emanetti.İşi gereği Gökalp o dönemde İstanbul' da yaşıyordu, arada sırada Ankara' ya geliyordu.
Hem Mehmet beyin elden iş çekmemesi hem de Gökalp' in işlere ısınma sürecinin uzaması nedeniyle, şirkette boy göstermekten öteye gidemeyen genç adam, çoğu kez İstanbul' a sadece aileden birinin bulunması için gönderildiğini düşünüyordu. Babası, onun tecrübesizliğini öne sürerek işler ile doğrudan ilgilenmesini istemediğini söylerken onu da kırmamaya gayret eder ve 'zamanı gelince ailenin ve şirketin yükü senin omuzlarında olacak zaten oğlum.Okuldan yeni mezunsun, sıkıcı iş hayatına girmeden önce biraz hayattan keyif almaya bak' derdi.
Ankara' da bulunduğu o şubat gecesi arkadaşlarıyla gece eğlencesindeyken annesinden gelen telefonla babasının söz ettiği, onu uzak tutmaya çalıştığı yükün ne olduğunu öğrenmişti.
Babasına ulaşamadığını, telefonunun kapalı olduğunu söylemişti annesi, 'Bir şeyler yap' demişti ağlayarak. Önce annesinin aşırı tepki verdiğini düşünmüş,'Yapma anne, iş yerinde sıkıntıları var sanırım, yalnız kalmak istemiştir' diyerek annesini teselli etmek istemişti ama kadının sesindeki bir şey içine kurt düşürmüştü onun da.
Telefonu kapattıktan sonra arkadaşlarından ayrılıp babasını bulmak umuduyla şirkete gitmişti, babasını orada bulamayınca korumasını aradı; Kadir, babasının nerede olduğunu bilmesi gereken kişiydi. Adam Mehmet Bey' in şirketten erken çıktığını ve kimseyi yanına almadığını söyleyince panik tıslayan bir yılan gibi damarlarında dolaşmaya başladı. Civardaki barları ve restoranları aramaya başladı, gecenin ilerleyen saatlerinde nihayet babasını bulmuştu. Adam oturmakta olduğu bar sandalyesine yığılmış bir şekilde kollarını dayadığı başını masaya koymuştu, tabiri caizse küp gibi sarhoştu.
Babasının yanına oturan Gökalp bir süre adamın sessizliğine ortak oldu. Mehmet beyin alkolün etkisiyle mahmurlaşmış gözlerine, kendi varlığının vermiş olduğu ayılma emaresini görünce; genç adam babasına sorunun ne olduğunu sordu.Babası hüzünlü gözlerle baktı oğluna, anlatıp anlatmamak konusunda kararsız gibiydi veya fazla içtiği için cümleleri toparlamakta güçlük çekiyordu. Kendisine ilgiyle bakan oğlunun gözlerinde ne gördüyse kelimeler ağzından yavaş ama sakin bir şekilde döküldü.
'Ailemiz tehlikede oğlum...'
Gökalp, Mehmet bey' in sözlerini sarhoş gevezeliği saymayacak kadar babasını tanıyordu. Babasının omzuna elini koydu ve yüzüne doğru eğildi
'Nasıl bir tehlikeden bahsediyorsun?'
Adam masada duran içkiden aldığı koca yudumu hoş olmayan bir şey gibi yüzünü buruşturarak yuttu. Genç adam dayanamadı
'Daha açık konuşsan belki yardım edebilirim baba, ne oldu?'
Babası Gökalp'in yüzüne baktı uzun süre, sonra da bir karar vermiş gibi sandalyede doğrularak oğluna doğrudan baktı.
'Artık büyüdün ve bir erkek oldun Gökalp, bir adamın ailesi için gerekirse neler yapabileceğini anlayabilecek yaşa geldin'
Konunun gidişatı hiç hoşuna gitmedi Gökalp' in, belli ki duyacağı şeylerden hoşlanmayacaktı ama sesini çıkarmadan başını sallamakla yetindi. Babası için bu onay yeterliydi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlış Hesap
General FictionKalpte taşınan nefret bir gün sevgiye dönüşürse... İhtiyacı olan mutluluğu, en büyük düşmanı sayesinde elde edebilecekse... Kimin kime ihanetidir bu? Ya da en çok sevilen, bir gün düşmana dönüşürse... Ve sevmekten de vaz geçmemişse... Yine de... Aff...