"Burası muhteşem.."
Kelimeler ağzımdan zor çıkmıştı.
Yaşlı kadın "Gidelim artık buradan." dedi.
Sağ tarafta, tepenin kenarından aşağı uzanan merdivenin sonu görünmüyordu. Taş sütunlardan sadece bazıları doğaya direnip sağlam kalabilmişti. Diğerleri ise ağaç köklerine kurban gitmiş, birkaç parçaya ayrılmıştı.Yaşlı kadın merdivene bir adım attı ve hafifçe sesini yükselterek:
"Kız sana emanet Adriana, onu kaybetmek istemeyiz."Kafamda milyonlarca soruyla boğuşuyordum.
"Tamam Berta endişelenme o, o..."
Heyecanla bana döndü:
"İsmin nedir?""Arcelia.." dedim.
"Arcelia bana emanet." dedi ve gülümsedi.
Hızlıca merdivenlerden inmeye başladık. Merdivenin sağ tarafından ilerliyordum çünkü diğer taraf epey yüksekti, aşağı baktıkça tüm vücudum titriyordu. İnerken bir yandan da muhteşem manzarayı seyrediyordm. Şelalenin karanlık tarafı ise içimi ürpertiyordu. Sormak istedim fakat buna da cevap vermeyeceklerini düşünerek vazgeçtim.Düzlüğe ulaştığımızda birden başım döndü ve kendimi merdivenin son basamağına attım. İki kadın endişeyle bana döndü:
"Ne oldu?! Neyin var? Sen iyi misin?!" Korkmuş görünüyorlardı. Bana neden bu kadar önem verdiklerini anlayabilmiş değildim.
"İyiyim ben, açlıktan olmuş olmalı."
Yaşlı kadın katı bir tavırla : "Seni hemen saraya götürelim, acele et Adriana!" dedi.
Adriana kolumdan kavrayıp kalkmama yardım etti. Yürüdüğümüz yol kalabalık bir insan topluluğu içersinden geçiyordu. Orada neler döndüğünü merak ettim fakat insanların elindeki geniş bronz tepsilerin içinde birbirine karışmış meyveler görünce oranın küçük bir pazar yeri olduğunu anladım.Adriana, "Çevresinden dolaşalım Berta!." dedi ve kadın da sanki o cümleyi bekliyormuşcasına onayladı.
Pazarın cevresinden dolaştık. İnsanlar bana çok tuhaf bakıyordu. Hatta bazı küçük çocuklar beni işaret edip annelerine bir şeyler söylüyorlardı. Artık merakıma yenik düşüp Adriana'ya fısıldadım.
"Bizi neden saraya götürüyorsunuz?"
Adriana çevresine bakındı ve o da fısıldayarak:
"İmparatorun emri, Arcelia şimdi sana bunları anlatmam yasak."Çaresizce başımı eğdim ve yürümeye devam ettim. Berta denen kadın birden duraksadı, "Beni burada bekleyin." dedi ve hızlıca pazara daldı. Çıktığında elinde deriden yapılmış, ayağı tam saran, burunları hafif sivri bir çift ayakkabı vardı. Berta çıplak ayaklarıma baktı ve "Şunları giy." dedi. Yavaşça aldım, kenara yaslanıp ayakkabıları ayağıma geçirdim. Rahatlamıştım çünkü çıplak ayakla yürümekten ayaklarım acımıştı.
İşimi bitirince ilerlemeye devam ettik ve sonunda o görkemli sarayın tam önündeydik. Hayatımda ilk defa bir saraya girecektim. Kapının önünde bekleyen zırhlı iki adam Berta ve Adriana'yı görünce aceleci bir tavırla kapıyı açtılar. Çekingen adımlarımdan sonra geniş kapıdan içeri girdim.
Kafamı kaldırdığımda karşıdan gelen ikiliyi ilk başta gözlerim seçemedi fakat yaklaştıklarında içim büyük bir mutlulukla doldu, kollarımı açarak Gloria'ya doğru koştum. Sıkıca sarıldım ve bir daha bırakmak istemedim. Gözlerim doldu, kafamı boynuna gömdüm. O da aynı haldeydi, gözyaşlarımıza hakim olamadık. Bir dakika sonra dudaklarımı kardeşimin kulağına götürüp fısıldadım:
"Gloria, buradan gitmemiz gerek."Yüzüne baktığımda korkmuş görünüyordu.
"Hayır Arcelia, buradan gidemeyiz.."
***
[Tanıtım fotoğrafı 4 - (Adriana)]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARCELIA
FantasyUzun yıllar önce, büyük imparatorluklar vardı. Fakat Sauraus hiçbirine benzemiyordu. Bu gizli kurulan imparatorluğa giden geri dönemiyordu. Ortadaki şelalenin ötesine geçmek yasak! Keşfedilmemiş bir imparatorluk ve sırlarla dolu bir imparator Rey.. ...