Başkasına Emanet!

93 8 2
                                    

Duygulardan korkulur mu? Mesela her sinemaya gidişimde içimde oluşan boşluktan korkabilir miyim? Kurduğum hayallerden, beni gülümsetenlerden ve beni en çok üzenlerden korkuyorsam mesela.

Bu kadar acımasız olunur mu be hayat! Her yüzde bulmaya çalışmak birini ne kadar acı biliyor musun? Binlerce insan arasında tek bir yüzü görme korkusu yaşadın mı sen hiç? Ya yine o kadar hızlı atarsa kalbim. Ya yeniden tutuklu kalırsa onda gözlerim.

Belki de boşu boşuna kaptırıyorum kendimi. Ama çok zor biliyor musun? İçinde bir ateş var,yüreğinin üzerinde kocaman bir ağırlık taşıyorsun. Başından bir kova buz boşaltsalar kendine gelemeyecekmişsin gibi. Bir hipnoz mağduru gibi hissediyorsun kendini. Kölesi olduğun biri var. Dediklerini yapmak zorundaymışsın gibi. Ama bu kadar esaretim. Bundan sonra hiçbir ateş yakmaz beni senin gibi.

Bazı zamanlar bir kitap karakterine aşık olmak istiyorum. Daha az canım yanar,daha az üzülürüm biliyorum. Nasıl hayal edersem öyle mutlu olacağız çünkü. Ne tepki vermesini istersem zihnimde, öyle olacak. Bir sabah bana hazırlamaya çalıştığı kreplerin yanık kokusuyla uyanacağım mesela. Mutfağa bir korkuyla gelirken onun komik halleriyle karşılaşacağım. Belki kahkahalarla güleceğim dakikalarca.

Peki ne olacak hayallerden uyanınca? Bir adım kalp kırıklığı belki, bir kaç damla gözyaşı. Sonrası daha kolay aslında. Hayallerimin yerine koymaya çalıştığım insanlarla geçecek kopya hayatlar, sahte mutluluklar,yalancı gülümsemeler ve değişmeye çalışan insanlar.

Tarifinin bile olmadığı bir duyguyla kavrulmaktan benim korkularım. İnsanların ''AŞK'' dedikleri bir duygu var. Körü körüne bağlandıkları üç harf. Filmler,diziler,kitaplar o kadar alıştırmışki bizi bu duygunun varlığına, hızlanan her kalp atışı AŞK diye tanımlanıyor bu günlerde. Belki de o yüzden nefretin aşka yakınlığı.

O kadar klasikleşmiş ki insanların dilinde bu tek kelime. Basitleşmiş duygular herkesin dilinde. Benim korkum hızlanan ritimlerde değil, asla farklılaşmayacak yüreğinde. Benim de duygularım basit gelir mi bir çok zihinde? Ama zaten duyguların yoğunluğunu zihin belirlemez değil mi? Ben konuşurum,ben anlatırım, beni bir tek senin yüreğin hisseder.

Biliyorum ağlar o bunları okuyunca. Üzülür, nedenini bilemez. Yorgun düşer bedeni duyduklarında sonra. Oysaki söylemiştim ona. ''Değmez üzülme. Ben anlatayım sen hikaye dinler gibi dinle'' demiştim. Hatta belki çocuklarına anlatır bir ninni gibi. Merak etmesin üzülmem. Zor olur ama başka bir kadına emanet ederim ellerimle. Çocukları olursa görmeye gelemem. Ama o bana kızmasın. Ben uzaktan yaşarım onun mutluluğunu. Belki biraz sevinç gözyaşı dökerim arkasından.

Tüm yaşananlardan sonra bir şeyler anladığım doğru. Her mutluluk yüzündeki gülümseme, attığın kahkahalardan ibaret değilmiş. Başkasıyla mutlu olduğunu görmek bir tek canını yakmazmış mesela. Mutlu da olurmuşsun. Hatta minnet duyuyormuşsun zamanla onu mutlu ettiği için sevdiği kadından. Ben o kadına minnettarım. Ona hayat verdiği için. Onu bensiz de mutlu edebildiği için.

Yanıldığımız, başaramadığımız her şey insanı bir adım daha olgunlaştırır. Yüzünde farkına varamadığın değişiklikler, ruhundaki farklılıklardan ibarettir. Ben sana kadar yaşlandım. Bu ne demek biliyor musun? Ölüm bana sen kadar yakın. Yaşamım senin hayatının bir parçası. Hep sana ''uçurumum'' diyordum ya. Ne kadar yükselirsen o kadar çok olacak çakılmalarım. Ve ben zirveden düşüyorum. Gözlerinden.

Seninle Ya Da SensizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin