Dilsiz dile gelir mi hiç . ? Ya kelimeler lal olmak istermi ? yada ne bileyim ; hiç bir tanım , hiç bir olay üzerine bir anlam ifade etmeden yapabilir mi ?. Ya insanlar hadlerini ne zaman bilirler ? . Ya acı; acı insanı neden halsiz bırakır ki ? Ya peki bu hayattan gitmek istediğinde etrafında kim varsa seninle bir bağı olduğunu düşünmediğin yada bilmediğin ; bu insanların hayatı ya sana bağlıysa ... Ya gördüğün tanıdığın yada yeni tanıştığın birinin hakkında bir hüküm verirken ve seçimini yaparken birini seçip ötekini ötelemenin doğru karar olduğunu nereden bilebilir ki insan ...
Ya birbirlerini sevmeyen insanlar onlara ne demeli ... İnsanın insandan yardımı esirgeyen ;bir lokma ekmeği çok görüp dünyayı dar eden kendini vazgeçilmez sananlar ne zaman kendilerine gelecekler .? Bir yoğum bakım odasında canlarını azrail'e teslim ederken mi ? yoksa bir hiç olmanın eşiğindeyken mi ?
Evet biz insanlar ölüm hariç artık her şeyin , neredeyse her şeyin çaresini bulup da kendi fıtratının özünü bulamayanlar ...Ne kadar da aciziz böyle. Bizi biz olmaktan alıkoyan ne ?!
&&&&& &&&&&&& &&&&&&&
İçeriden tazıyı andıran bir koşma sesi gelirken akabinde açıldı kapı .Piraye neredeyse devrilecek yere ; müdür bey öyle kavradı ki kızın elini ben buradayım der gibi ... Piraye müdüre bir daha baktı yalvaran gözlerle ; açılan kapıdaki ufaklığa . müdür bey :'' merhaba delikanlı '' dedi ve çocuğun kafasını okşamak istedi ; çocuk geri attı adımını gözlerini kıstı: '' siz kimsiniz ? Ben deli kanlı değilim Tanju 'yum ben '' dedi .Çocuk gözleri kısmış bu yabancıları baştan aşşağı süzdü : ''ne istiyor sunuz ? dilenci misiniz siz ? '' dedi gülerek .müdür bey :'' hösssttt ne dilencisi dilenciye benzer bir halimiz var mı ?'' . Çocuk : '' e biraz var ''dedi kahkaha atarak . ''Müdür evin hanımı nerede ? '' dedi kızgın bir ses tonuyla; çocuk :'' içeride çağırayım '' dedi .Müdür bey sinirli sinirli : ''gerek yok '' dedi daldı içeri .
Hemen girişteki ara hole geçtiler içeri girdiklerinde Melek hanım cam kenarında babasından kalma , ceviz ağacından yapılmış , muhteşem oyma sanatının tüm zerafetini taşıdığı hareketli sandalyesinde sallanıyordu ; öyle dalgındı ki ... elini yanağına koymuş bir ileri bir geri giderken ağlamamak için kendini zor tutuyordu sanki..Müdür bey : '' öhü öhü merhaba melek hanım nasılsınız ?'' dedi sorgulayan bir ses tonuyla .Melek hanım sandalyeden kalktı yerleri süpüren şık elbisesinin önünü hafif kaldırıp bir adım attı durdu. Öyle heyecanlıydı ki; heyecanı renk değiştiren yüzünden ayan beyan belli oluyordu . Yalandan olduğu belli olan, ama genede insanın içini ısıtan gülümsemesini taktı yüzüne : ''hoşgeldiniz ''dedi .
''Buyurun buyurun içeri geliniz lütfen buyurun '' . dedi
Yetimhane müdürü : ''hoş bulduk hanımefendi ''dedi kendinden emin adımlarla çocuğun elini hiç bırakmadan içeri girdi . Salona geçtiklerinde devasa bir salon daha vardı ; müdür bey '' belki yurdun bir kaç koğuşunu birleştirsek böyle geniş bir salon yapabiliriz '' dedi ,kendi kendine içinden .Çok naif tasarlanmıştı .Tavan ceviz ağacından yapılmıştı asma şeklinde köşeler loş ışıklarla renk verilmişti . Pırlanta görünümlü avizeden tavan boyunda yüksekliği olan camlardan tutunda , bahçedeki rengarenk güllere varana kadar her şey enfesti .Bir an güllerin arasındaki kupkuru bir ağaç çarptı müdürün gözüne .O kadar rengin içinde bir siyahlık o kadar güzelliğin içinde bir çirkinlik o kadar har 'ın içinde bu boşvermişliğe dalıp da solup giden bir fidan ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFİTAP
Ficção GeralHiçbir gece yoktur ki şafağa yenilmesin .... Gecenin günü kemirmeye başladığı saatlerde rahme düşen bir can ...ve gene günün geceye karışımın da nefes buluyor... Acaba bilseydi bu hangi gezegenin cehennemi olduğu belli olmayan viraneye gelmek...