Merhaba canlarım :) İlk defa hikaye yazıyorum ve oldukça heyecanla başladım bu işe. Daha bu işlerde yeni olduğum için hatalarım olabilir ve lütfen mazur görün bende elimden geldiğince hata yapmamaya çalışıcam zaten. İlk günden 50 reads olunca heyecan yaptım ve hemen yüklemek istedim. Multimedia da Ecrin var. Hepinize iyi okumalar :*
Geçirdiğimiz 4 saatlik yolculuğun sonunda eve gelebildik. Eve girer girmez hepimiz yataklara attık kendimizi. “Nasıl oluyor da yeni taşındığınız eve gelir gelmez kendinizi yatağa atabiliyorsunuz?” dediğinizi duyar gibiyim. Şimdi şöyle oluyor; Sevgili babacım bir akıllılık edip yeni evimize eşyalarımızı önceden gönderdi. İlk olarak buradan bir arkadaşından yardım isteyip temizlikçi tuttu ve evi temizletti ardından bi iç mimarlık ofisi ile anlaştı onlarda evi yerleştirdiler. Bu yüzden biz Bursa’dan gelince rahata konduk
Kesinlikle yeni odama hayran kaldım. Şu mimar harika bir iş çıkarmış. İstediğim gibi çatı katında, tamamen pembe ve beyaz üzerine kurulmuş. Yatağıma uzanmış pamuk şekerine benzeyen odamı incelerken kendimi sevgili uykunun kollarına bıraktım.
Telefonumun mesaj sesiyle uyandığımda hava kararmıştı. Yatakta doğrulup telefonumu elime aldım. 3000 mesaj 20 cevapsız arama ha? Bizimkiler meraktan ölmüş anlışıldığı kadarıyla.. Mesajlara baktım bizimkiler uyandığımda Skype açmamı istemişler. Hemen laptopu aldım ve Skype’ı açtım. Onlara eve daha yeni geldiğimizi ve gelir gelmez uyuduğumu anlattım. Hepsi gittiğim için sitemli konuştu benimle. Bizimkiler dediğim; Batuhan, Ogün, Kübra ve Buse. Onlar benim en yakınlarım. Bursa’dan gitmek istemememin tek nedeni onlardı zaten. Onlarla biraz daha konuşup laptopu kapattım. Dolaptan kot şortumu ve bi tişörtü aldım, giyindim. Yataktan telefonumu, çantamdan da hayatımın anlamı olan kulaklığımı alıp aşağı indim.
Annemler salonda oturmuş muhabbet ediyorlardı. Onların yanına gittiğimde ev hakkında biraz konuştuk daha sonra biraz dışarı çıkmak istediğimi söyleyip evden çıktım. Daha yabancı olduğum İstanbul da bu saatte gezip kaybedemem kendimi diye düşünüp sitede dolaşmaya başladım.
Müzik dinlemeyi seviyorum, müzik dinlerken kendimden geçiyorum, nerede olduğumu bile şaşırıyorum. Kesinlikle nerede olduğumu şaşırıyorum. Mesela şu an yerdeyim. Bi saniye ben şu an neden yerdeyim? Popomun acısıyla kalkarken yerdeki telefonun parçalarını birleştiren çocuğu gördüm resmen burnundan soluyordu.
Benim ona baktığımı fark etmiş olacak ki kafasını bana çevirdi. Göz göze gelmemiz korkudan gerilememe neden oldu. O nasıl gözdü öyle? İçinde ateş çıkıyor falan sandım ve geri geri giderken yerdeki taşa ayağımın takılmasıyla tekrar popomun üzerine düştüm. Allah’ım nasıl bu kadar sakar olmayı başarabiliyorum ki? Karşıma geçti ve telefonunu bana doğru sallayarak “Dua et ki bozulmadı yoksa bana yeni bi telefon borcun olacaktı sakar” dedi. Sinirle yerden kalktım. “Neden sana yeni bir telefon almak zorunda olayım ki? Önüne baksaydın!” dedim üzerimdeki tozları temizlerken. Göz devirerek “Kendinden geçmiş gibi yürüyen sendin.”dedi. Nefesimi dışarı üfledim “Alt tarafı özür dileyeceksin amma uzattın ya” dedim ve yanından geçtim. Arkamdan homurdandığını duyabiliyordum.
Ne korkutucu, sinir bi çocuk bu? Onu umursamamaya çalışarak kulaklığımı taktım ve Cem Adrian’ın o harika sesi doldurdu kulaklarımı.
Hoş geldin, çalmadan gir içeri, sen geldin tanıdım gözlerini…