Hoş Geldin!

2.2K 93 73
                                    



Tanıtım videosudur. Keyifle izleyiniz...



"İstediğim bu değildi!"

Bavulumun tekerlekleri sürüklenmeyi bıraktığında karşımdaki kampüse baktım. Okulu gördükçe tüylerimin diken diken olmasına engelleyemiyordum. Arkamdan sürgülü kapının yaşlı güvenlik tarafından kapatıldığını duydum. Kaçmam için çok geçti. Büyük bina sanki etrafımı kaplıyordu. Yavruağzına benzeyen bir rengi ve ahşaptan pencereleri vardı. Etrafında yükselen orman ise buranın tamamen farklı gizemli olmasını sağlıyordu. Halbuki burası gizemli değildi. Sadece 254 nolu hatta binip gelebilirdiniz ya da burada olanlar gibi özel arabalarla çok rahat ulaşılırdı. Eminim yukarıdan birileri izliyor olsa koskoca yapıların arasında kalmış nokta kadar gözüküyordum. Her neyse! Derin bir nefes aldım. Okulumun içinde -pek sevimli güzel okulum- yurdumun alanı da vardı. Okul psikolojisinden kurtulmamamız için her şey itina ile hazırlanmış gibiydi. Sahi bu öğrenciler neredeydi? Derste ya da yurtta? Sessiz taş zeminde tekerlerlerin tıngırtısı aşırı gürültülü geliyordu. Sürmeye devam ettim. Masum çocukluk anlarımı geride bırakmam gerekiyordu. Burası liseydi. Gitmek istemediğim ama ailemin yetkinlikleri sayesinde zorla içine çekildiğim bir liseydi. Bana kalsa bu lanet özel okula gelmez devlet okulunda herkesle eşit okurdum. Sahi oradakiler eşitti değil mi? İlk nereye gitmeliydim? Bavulumla okulun koridorlarında dolaşmam hayli ilgi çekerdi. Malum "yeni kız" olgusu tam bir baş belasıydı ve ben kendi dünyamdan memnundum. Bana dokunmayan yılan Kuzey Kore'yi bile fethedebilirdi. Yurt tabelalarının doğrultusunda ilerleyerek binayı buldum. Okuldan tek farkı adıydı. Harika! Tekdüzeliğin bile bir sınırı vardı. İçeriye girdiğimde cebimde buruşmaya yüz tutmuş kağıdı çıkardım. Oda numaram yazıyordu. Dudaklarım rakamla büzüldü, büzüldü, büzüldü...

"4!" numara için fazlaca şansız olmalıydım. Neticede kültürümüzde ölümü çağrıştıran bir rakamda kalmak hoş değildi. Belki de kapı numaramı boyamalıydım. Giriş katta olması benim daha az merdiven çıkacağımı gösteriyordu. En azından olumlu bir şeyler vardı. Odanın kartını birkaç kez ceplerimi yokladıktan sonra buldum. Bugün eşyalarımı yerleştirip alışmam gerekecekti. Bu yılları tehlikelerden uzak geçirmeliydim. En azından geçmişime dönmemeliydim...

Ah şimdi geçmişin canı cehenneme...

Odanın ahşap görünümlü mekanik kapısı garip bir bip sesinden sonra açıldığında odaya kendimi attım. Odamın rengini tahmin etmek zor olmasa gerekti. Tabi ki yavruağzıydı. Müdürü buranın takıntılı olmalıydı. Yatak örtüleri yumuşak bir kahverengiydi. Bu renkler içinde yıllarımı geçireceğimi bilmek bile yeterince bunaltıcıydı. Odada iki yatak vardı. Ama ikisi de bozulmamıştı. Duvar kenarı tarafına kendimi atarken pencere manzarasını karşımdakine bıraktım. Onun nasıl biri olduğunu bilmediğimden ilk günden cırlamasını istemezdim. Demiştim değil mi sessiz sakin kalmaya çalışan biriyim diye? Odanın renklerine darbe gibi inan fosfor sarısı bavulumu açtım ve içindekileri dolaba yerleştirmeye başladım. İlkokul yıllarım da yurt ortamlarda geçtiğinden olağan bir durum gibiydi. Benim yetiştiren ailenin imkanları had safhadaydı fakat asla evimde kalamamıştım. Sizde fark ettiniz değil mi ben yetimdim ah birde öksüz...Bu konuya daha sonra değinmek daha iyi olacak gibi...

Rafların üzerine katlı çamaşırları belli bir simetriye göre dizdiğimde kapının bip sesini tekrar duydum. Gelen oda arkadaşım olmalıydı. Dolabın kapağını kapattım ve valizi yatağın altına doğru ittim. Arkadaş canlısı gözükmek tarzım olmasa da ilk kez gördüğüm birine gülümsemeliydim. Odanın kapısı açıldığında karşımda gördüğüm kızla dilim tutuldu.

"Bu

Fazla

Güzeldi!"

Kız birkaç valizi içeriye zar zor soktuğunda elim saçma salak bir şekilde havaya kalktı.

"Geldin hoş..." diye bir kelime mırıldandım.

Hayatımda böyle biri televizyon dışında görmemiştim. Bana gözlerini devirdiğinde memnuniyetle yatağa baktı. Kızın ardından odaya giren iki kadın valizleri yerleştirmek için işe koyuldu. Kız ise telefonunu çıkarmış birilerine mesaj atıyordu.

Pekala yorgun olabilirdi.

"Selam ben Yuju...Oda..."

Lafımı bakışları kesmişti. Bana önemsemez bir bakış attığında utanmam gereken bir olayın içinde kalmışım yerin dibine girdiğimi hissettim.

"Her neyse... Ben Sana... K-İ-M SANA!" soy ismine yaptığı baskı ile ne demeye çalıştığı belliydi. Önemli biriydi. Buraya niçin geldiği belliydi. Benimle arkadaş olmayacaktı. Hiçbir zaman olanaklarımla övünmeyen biriydim. Davranışına anlam vermeye çalışmamak en iyisiydi.

GÖR-GÜ-SÜZ-DÜ!

Odada işim bittiğine sevindim. Çantamdan kulaklığı çıkarıp dışarı bahçeye yürümeye başladım. Hayatımda dost edinme potansiyeli en düşük insan ben olmalıydım. Okulun ile yurdun ortak bahçesine çıktığımda ilk geldiğime nazaran insanlar daha fazlaydı. Ormanın bir parça kısmını okul kendisine himaye etmiş gibiydi. Arkasında uzanan büyük meşe, çam ve bilmediğim bir çok ağaç arka tarafın gizemli görünmesini sağlıyordu. Derin bir nefes aldığımda ellerimi cebime yerleştirdim ve okulun bahçesine doğru adımlamaya başladım. Sürgülü kapı bir kez daha açıldığında kapıdan giren bir an bakışlarını bana çevirdi. Adımlarım yavaşlayarak durdu. Rüzgar yanağımı yalayıp geçtiğinde saçlarım geriye savruldu. Kulağımda çalan müziğin sesini duyamaz olduğumda ela gözleri sanki gözlerimi hapsetmişti. Kalbimin bu kadar hızlı attığını daha önce fark etmemiştim. Arkasındaki kapı kapandığında suratında çarpık bir gülümseme belirdi. Bana doğru geliyordu ve ben onu izlemekten kendimi alamıyordum. Siyah saçları güzel alnını örtüyordu. Gözlerinde tuhaf bir ışık vardı. Suratı bir anlığına gülümsemiş geri eski ifadesiz haline dönmüştü. Bana yaklaştıkça yüzünün her detayını incelememe fırsat sunuyordu. Sonunda önüme gelip yavaşlayarak sundu. Gözleri gözlerimde biraz oyalandıktan sonra konuştu. Sesi huzur dolu muydu? Yoksa gizem mi çözememiştim. Salakça sesine gülümsediğimi biliyordum.

"Önümden çekilmek için daha ne bekliyorsun?"

Dediğini idrak etmemiş olacağım ki yüzüme doğru sıkkınca nefesini verdi ve bavulunu sağıma kaydırıp öylece yürüdü gitti. Hala girdiği kapıya bakmam ne kadar salakçaydı bilmiyorum ama yanımdan gittiğinde boşluğa yuvarlanıyormuş gibi hissetmiştim. İlk kez bir erkeğe karşı bunları hissediyordum ve bu tek kelimeyle korkunçtu. Kafamı dağıtmam gerekiyordu. Okul bahçesindeki ormanda yürüyüş yapmak iyi fikirdi. Benden uzaklaştığında kanaat getirdiğimde doğruca ormana doğru yöneldim. Her zaman yalnız yürümeyi severdim. Ormanın ıssız patikasına adım attığım an bir ses yankılandı.

"Hoş...."

Bu da neydi? Birkaç adım daha atıp sesi anlamaya çalıştım.

"Hoşşşşşş..."

Devamına ulaşmak için daha ileriye gitmem gerekiyor gibiydi. Bu ilk gün şakası mıydı? Adımlarımı hızlandırıp merakımın doğrultusunda ilerlediğimde tepemden bir şimşek hızla 10 metre ötemdeki ağaça düştü ve ardından sesi net bir şekilde duydum.

"Hoş geldin sevgili kızımmm..."

Yumuşak dokunaklı sesin şu an huzur verdiğini söyleyemezdim.Geri geri koşmaya başladığımda buranın güvenilir bir yer olmadığına emindim.

Efsane/ G-Dragon FanficHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin