Şüphe

421 42 4
                                    

Nefes nefese kalmıştım. Son bir hamleyle mağaraya girdiğimde ardımdan bana doğru koşan ateşli adamları görebiliyordum. Beni öldüreceklerdi. Hem de hiçbir suçum yokken beni yok edeceklerdi. Ateş yaklaştıkça tenimden soğuk terler döküyordum. Sonunda mağaranın önünde hiddetle durdular. En arkalarında bir çift kırmızı göz bana gülerek bakıyordu. Yüzünde bir peçe vardı. Sırtım tırtıklı zemine çarptığında önümde Ji Yong belirdi. Sarı saçları güzel yüzü ile bana bir bakış fırlattı. Ama kıyafeti farklıydı. Belinde bir kılıç ve üzerinde mavi beyaz bir eski zaman elbisesi vardı. Onlara doğru bir hamle yaptığında gözlerimi açtım. Ter içindeydim. Hava henüz aydınlanmamıştı ve Kim Sana'nın düzenli nefes alışverişini duyuyordum. Bu nasıl bir rüyaydı. Yaşananlardan sonra bunu görmem normal miydi? Sarsak bir adımla yataktan doğrulduğumda Kim Sana arkasını döndü.Küçük mutfaktan bir bardak su alıp içtim. Ji Yong'a sorma cesaretinde bulunamamıştım. Oradan ayrılırken soruların cevabını merak ediyordum. Daha yeni gelmesine rağmen aralarındaki korkunç iletişimin nedenini öğrenmeliydim.

Güneş yeni gün için ağır ağır başını uzattığında uyayabileceğimi sanmıyordum. Belki de dışarı çıkmalı ortak oturma alanına gitmeliydim. Rafımdan bir kitap çekip aldığımda odanın kapısını yavaşça aralayıp çıktım. Koridorlarda in cin top oynuyordu. Uzun koridordan geçip ortak oturma alanındaki kanepeye geçtiğimde kitabın kapağını açtım. Kapaktaki ""Sıradışı olan sadece ben değildim ve sadece o da değildi, birlikteyken olduğumuz şeydi." Sözlere baktım. Sıradışılık kavramı hayatımın merkezindeydi. İlk sayfayı özenle açtığımda kitabın üzerine bir gölge düştü. İrkilerek ayağa fırladım. O kadar psikolojim bozuktu ki aniden gelenlere saldırabilirdim. Kalbim karşımdakiyle birlikte sakinleşti. Jin üzerindeki bol tişörtü ve pijamasıyla bana bakıyordu. Ama bu bakış benim ona baktığım gibi şaşkınlık doluydu.

"Canım tatlı bir şeyler çekmişti..."

Elindeki çikolatayı gösterirken dudağımı kemirdim. Ayaklarını yere sürerek yanıma kendini attığında kitaba kısa bir an bakıp geri kapattı.

"Demek fantastik kurguyu seviyorsun?"

Kanepenin diğer ucuna oturduğumda kitabı kucağıma çektim. Geçen gün bana Hoon'dan bahsetmişti. Hatta ilk kez bahseden kişiydi. Yerimde huzursuzca kımıldandım. Elindeki çikolatayı inceleyerek yiyordu. Bana bakmak yerine karşısında bulunan pencereye odaklanmıştı. Sormam saçmaydı. Kitabı eski keyfimden eser kalmamış bir şekilde elime aldım. Sayfanın üzerinde bakışlarım gezse de okuyabileceğimi sanmıyordum. Merakım adeta beni kamçılıyordu. Sonunda derin bir sıkıntıyla nefesimi vererek ilgisini çektim. Kaşları havada bana bakarken sorum dudaklarımdan döküldü.

"Kraliçe Hoon ile ilgili söylediklerin..." duraksadım. Kraliçe Hoon lafıyla bile yüzü aydınlanmıştı. Son lokmasını hızla ağzında çiğnedikten sonra bana döndü.

"Ona cidden çok benziyorsun. Hoş fotoğrafı yok ama bir ressama kendini çizdirmiş.O resmi gördüğümde büyülenmiştim. 400 yıl önce yaşamış ama şimdiki kızlardan çok farklı bir güzelliği vardı. Sonra bu okula geldim ve seni gördüm. Sanki bu dünyaya ait değilmişsin gibiydi. Aynı ona benziyordun."

Heyecanı sesine yansımıştı. Annemin aynısı olmak bir an beni ürkütmüştü. Sonra omuzları düştü.

"Ama hakkında garip rivayetler var. Onun büyücü olduğunu ve ülkeyi zor duruma soktuğundan halk tarafından öldürüldüğü..."

Bana anlatılanlar bu değildi.

"Ben inanmıyorum. Büyücülüğün hem nesi kötü? Halkına hiçbir zararı dokunmamış. Hatta halktan kaçarken hamileymiş. Bazıları hamile iken öldürüldüğünü söylüyor bazıları ise çocuğuna büyü yaparak sakladığını söylüyor. Sence bu mümkün mü?"

Efsane/ G-Dragon FanficHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin