16. Bölüm

287 232 9
                                    

Okulun son demlerine gelinmişti artık. Barış, okulun bu son vakitlerini hiç de güzel anılarla geçirememişti maalesef. Hem bitirme tezini yetiştirmeye çalışmış hem yıl sonu sınavlarına hazırlanmış hem de beklediği güzel haberi alamamanın verdiği hayal kırıklığıyla boğuşmuştu. Ruh hali hiç olmadığı kadar kötüydü onun. Etrafındaki herkes mezun olmanın getirdiği mutluluğu ve hüznü bir arada yaşayıp anın tadını çıkarırken o kendi kabuğuna çekilmiş, içinde bulunduğu ümitsizliğin girdabında kaybolup gitmişti.

Ne yana baksa mezuniyet fotoğrafı çeken öğrenciler görüyordu. Herkesin yüzünde bu duyguların yansıması vardı. Ama o bazen bir bankta tek başına oturup hüzünleriyle baş başa kalıyor bazen de kütüphaneye gidip acaba kitap teslim etmeye gelen kızlardan birinin adı Yeşim olabilir mi diye umutsuzca bekliyordu. Ama bütün bu bekleyişlerin sonu hep beyhudeydi. Artık onun da umudu kesilmişti, en iyisi yurda gidip bütünleme sınavlarına kaldığı iki dersi geçmek için sıkıca ders çalışmaktı. Bütün bunların üstüne bir de okulu uzatırsa işte o zaman ailesinin yüzüne bakamazdı. Çaresizce yurdun yolunu tuttu ve birkaç gün sonra gireceği sınavlara çalışmaya başladı.

.....................................

Bütünlemeye kaldığı iki dersi de başarılı bir şekilde yüksek puan alarak geçmişti Barış. Ruhsal olarak kötü geçen bir dönemin sonunda sorunsuz bir şekilde mezun olabilme düşüncesi onu bir nebze olsun rahatlatmıştı. En azından bunu başarabilmişti. Ama hala aklından Yeşim'i çıkaramamıştı. İçinde bir umudu olduğu için değil belki de, ona duyduğu hayranlık ya da ona duyduğu... Olabilir miydi sahiden? Hiç görmediği birine, sadece adını bildiği ve hakkında başka hiçbir şey bilmediği birine âşık olabilir miydi? Aşk sadece görmekten mi ibaretti? İnsan görmeden de sevemez miydi herhangi birini? Eğer aynı düşüncelerde buluşuyorsa iki insan neden sevemesin ki birbirlerini... Aynı düşünce de buluşmak da bir tek "Biz" olabilmekle mümkündü. Belki de Barış Yeşim'de bu duyguyu görmüştü...

Ve artık mezuniyet günü gelip çatmıştı. Acısıyla, tatlısıyla geçirilen dört koca yılın meyvesinin alınacağı son gündü bugün okulda. Barış'ın içinden katılmak gelmemişti okulun spor salonundaki mezuniyet törenine. Ama onun arkadaş çevresi Barış'ı buna zorlamışlardı. Barış da dört yılın hatırına onları kırmamıştı.

Herkes mezuniyet törenine günlerdir özenli bir şekilde hazırlanmıştı. Öğrenciler o güne özel kıyafetler alıp giymişler, tepeden tırnağa süslenip gelmişlerdi törene. Herkes birbirinden şık görünüyordu. Barış çok fazla özenmese de kıyafetine bayağı şık görünüyordu. Zaten 1.85 boyu, uzun düz saçları, simsiyah iri gözleriyle dikkat çeken biriyken bir de mezuniyet töreninde giydiği kıyafetlerle daha da çekici bir hal almıştı. Onu gören bütün kızlar bir daha dönüp bakıyorlardı. Ama o bunları görmüyordu bile zira aklı fikri hala Yeşim'deydi. İçinde hiç umut kalmamıştı ama o yine de içindeki o kıza ihanet etmek istemiyordu.

Mezuniyet töreni üniversite rektörünün konuşmasıyla başlamıştı. Daha sonra sırasıyla fakülte dekanları konuşmalarını sürdürdüler. En son da bu dönem üniversiteyi birincilikle bitiren tıp fakültesinden bir öğrenci kısa bir konuşma yapmıştı. Konuşmalar bittikten sonra artık ödül törenine geçilmişti. Alfabetik sıraya göre on beş fakültenin birincileri, ikincileri ve üçüncüleri ödül alacaktı. Biraz uzun süreceğe benziyordu. Herkes bir an önce bu kısımların bitmesini ve kep atma törenine geçilmesini bekliyordu. Tabi öğrenciler için en keyifli kısım orasıydı. Kep atma töreninden sonra da keyifli bir konser başlayacaktı.

Fakültelerde dereceye giren öğrenciler sırasıyla ödüllerini alıyorlardı. Şimdi sıra Eczacılık Fakültesi'ne gelmişti. Üçüncü, ikinci öğrenciler ödüllerini aldıktan sonra sıra birinci öğrenciye gelmişti. Programı sunan kişi, öğrencinin ismini söylediğinde Barış için sanki her yer derin bir sessizliğe bürünmüştü. Elinde mikrofon olan sunucu Eczacılık Fakültesi dönem birincisi "Yeşim Meral" demişti. Barış duyduklarına inanamıyordu. Hemen sahneye doğru çevirdi bakışlarını. Beyazlar içinde, güler yüzlü bir kız sahneye gelmişti. O an sahnenin ışıkları sönse o gülüşüyle her yeri aydınlatırdı herhalde diye düşünmüştü Barış. Onu görür görmez şaşkınlığını gizleyememişti, hayalinde düşlediği kıza ne kadar da benziyordu sahnede gördüğü bu kız. Belki herhangi bir yerde görse hemen tanıyacak gibiydi. O sahneye bakıp bunları düşünürken yurttaki oda arkadaşlarından biri Barış'ın yanına gelmişti. Abi duydun mu, senin aradığın kızın ismini anons etti sunucu, dedi. Barış da gülen gözlerle arkadaşına bakıp elini onun omzuna koydu.

Şimdi ne yapmalı diye düşündü. Kız henüz sahnedeydi, önce onun inmesini bekleyecekti. Kız ödülünü aldıktan sonra küçük bir konuşma yapmak istediğini söyledi. Galiba aldığı ödül için bir teşekkür konuşması yapacaktı. Kız konuşmaya başlamıştı, Barış da gözünü kırpmadan ona bakıyordu. Ve kızın ağzından aynen şu cümleler dökülüyordu:

"Her insanın hayatında dönüm noktaları vardır. Yaşadığınız bazı şeyler sizi o kadar etkiler ki geleceğinize yönelik birçok önemli kararlar almanızı sağlar. Okuduğumuz bir kitap sizin hayatınıza ne ölçüde yön verir bilemem ama benim hayatımı önemli ölçüde değiştirdi. Daha düne kadar gerçek sevdanın varlığına bir türlü inanamazdım. İnsanların hep bencil olduğunu, herkesin kendi egosunu tatmin etmek için yaşadığına inanırdım. Ama varlığıyla bile beni şaşırtan bir insan günün birinde karşıma çıkarak bütün bu düşüncelerimin değişmesine sebep oldu. Hayatta sadece kendini düşünmeyen, hiç görmediği birine bile umutla sarılmayı başarabilen insanlar varmış, onun sayesinde bütün bunları öğrenmiş oldum. Herkes mezuniyet telaşına girmişken; başkaları gezilere, eğlencelere giderken beni kütüphanede kitap raflarının arasında bekleyen insana hepinizin içinde aşkımı ilan etmek istiyorum. Evet, seni çok seviyorum Barış!... Ve sözlerimi bitirmeden şunu da eklemek istiyorum. Bu ödülü ikimiz için yani "BİZ" için alıyorum...

Bir an neye uğradığını şaşıran Barış arkadaşlarının da ona bakıp gülümsemeleriyle durumu anlar olmuştu. Evet, her şey bir rüya gibiydi. Böyle bir sonu kendi hayal dünyası bile düşleyemezdi. Arkadaşlarının da yardımıyla o an sahneye doğru koştu Barış. Aylardır arayıp da bulamadığı insana kavuşmanın mutluluğuyla öyle bir sarıldı ki ona, o an ne kadar fotoğraf makinası flaşı patladı bunu bilmek imkânsızdı... 

Hayatın Adı "Biz" (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin