uzunca bir müddet sessizce gözlerini dikerek bana baktıktan sonra, oğlum dedi yumuşak bir ses tonuyla yaklaş, ağır ve korkak hareketler ile hocanın yanına vardım, oğlum biraz önceki mühürlenmişe yaptığımız şeyi sana da yapacağız zira senin şu anki hal-i vaziyetini anlamanın tek yolu bu dedi, sessizce yüzüne baktım, bunu onaylamış olduğumu kabul ederek elininin birini alt çeneme bastırdı diğeriyle alnıma bastırmaya başladı, arapça birşeyler okuyordu, hocanın gözlerine bakıyordum sadece, bir müddet böyle devam etti, sonra direk ve dik bir şekilde gözlerime bakıp çekti ellerini, yüzüme baktı ve çok mesut oldum oğlum seni mühürleyememişler dedi, yine sadece hocanın yüzüne bakıyordum anlamsızca, ancak içimde umutların filizlenmesine sebep olmuştu hocamın bu cümlesi, zira son zamanlarda yaşadıklarımdan sonra ilk defa ben galip gelmiştim, tohumlarını bana bulaştıramamışlardı, kısa bir müddet sessizce durduktan sonra, hocam atakan nereye gitti, durumu nedir, düzelecek mi dedim, bu meseleden bahsedeceğim zaten sana oğlum dedi ancak bu sorularımdan sadece birine yanıt verip hiçbir yere gidemez oğlum, bu kitaptan ayrılamaz dedi, daha sonra kapıya yöneldi, kapıyı açtı beni çağırdı, vardım yanına hocamın, atakan'ı işaret etti eliyle, karanlıkta zor seçilse de atakan dışarıda duvar dibinde boynunu eğmiş yere bakıp sallanır vaziyette duruyor, içler acısı bir hali vardı, yaptıklarını çekiyordu, bir yandan düşününce de acıyordum haline dışarı çıktık beraber, küçük bir köy olduğu için hiç ışık yok, olan lamba direklerinin lambaları da ya kırılmış ya elektrik gitmiyor, hoca tuttu daha sağlam olan kolundan atakan'ı, gel oğlum dedi, içeri getirdik, nasıl hissediyorsun dedi, bembeyaz bir yüzle sadece susuyordu, benim odama git oğlum dedi bana, halının en uç köşesinde alt kısımda bir muska olacaktı al gel dedi, alıp geldim, atakan'la çok yumuşak konuşuyordu, getirdim muskayı hocaya verdim, atakan'a döndü hoca, gel oğlum tak şunu dedi, kafasını sallıyor takmam diyordu, hoca sevecen bir sesle takmasını istedikçe takmam diyordu, hoca bana işaret etti gözüyle tut dercesine, hemen tuttum kollarını, hoca yaklaştıkça elinde muskayla bağırmaya başladı ama öyle bağırıyordu ki sanki vücuduna bıçaklar saplıyorduk, hoca muskayı takınca sesi kesildi, gücü tükenmiş gibiydi, tuttuk hocayla oturttuk mindere hoca su getir oğlum dedi, gidip su getirdim içirdi atakan'a daha sonra başını okşayıp ah be oğlum bu kadar şerre bulaşmanın sebebi neydi be gencecik fidan gibi çocuksun diyor onu telkin ediyordu, atakan daha iyiydi şimdi en azından daha az korkuyordu gibiydi, hoca ona nasihat veriyordu bu sırada, eğer çıkarmanı isteyenler olursa çıkarma bu muskayı oğlum dedi, eğer ailen suretinde biri gelip çıkarmak isterse derhal sana öğreteceklerimi oku onların lafına uyma diyordu, atakan dikkat kesilmiş hocayı dinliyordu, hocam dedim bu kitabı şu anda derhal çıkıp şu gecenin karanlığında yaksak ne olur, arkadaşın da yanar oğlum dedi, maddi olarak değil ancak diğer türlü yanar dedi, ne yapacağız peki dedim, anlaşma yapacağız oğlum dedi, onlarla görüşüp ceddine gelmemeleri için anlaşma yapacağız, hocam dedim ne anlaşması nasıl oluyor bu, oğlum dedi, benim senden ırak olsun ama sen yaşlarda böyle bir derdi başına sarmış oğlum vardı yıllar evvel önce, diyip oğluyla gelinini anlatmaya başladı hocam anlatmaya başladı, oğlum dedi bundan 37 sene evvel daha dün gibi hatırlıyorum, benim gözümün nuru 1 evladım vardı, annesini doğumda kaybettik, hem analık hem babalık yapıp gözümden sakındım, o bana can yoldaşlığı yapardı çok üstün bir ahlaka sahip karakterli bir çocuktu, 21 yaşındaydı o sene, beraber oduna gidiyorduk sık sık, benden daha iyi bir oduncuydu o yaşına rağmen, yine bir gün odun ihtiyacı gerekti lakin ben hasta yatıyorum, oğlum bugün sen git dedim, sağolsun beni hiç kırmazdı, derhal baltasını sırtına yükleyip oduna gitti, ancak normal gelmesi gereken saatten bir hayli gecikince başına bir musibet gelmesinden korktum, akşamın ilk ışıklarıyla beraber hasta halimle köyden birkaç ahbabımın kapısını çalıp ormana aramaya gittik, gaz lambaları vardı o zamanlar elektrik ne arasın aldık elimize evladımı arıyoruz, nitekim buldukta rmanda hepimiz farklı yönlere dağıldık ki oğlumu daha rahat bulalım diyordu hoca, gaz lambasının verdiği azıcık ışıkta ileride bir ağacın karşısında ayakta dikilip hareketsizce ağaca bakan bir insan silueti farkettim, yaklastıkça daha net belli oluyordu, evet bu oğlumdu, acelece yanına vardım, oğlum dedim, ses vermedi hala ağacın dibindeydi ve ağaca bakıyordu, arkası bana dönüktü, oğlum dedim ikinci kez yine ses vermedi, adeta bir heykeldi, taştandı sanki, en ufak bir kıpırtı yoktu, hiç bir tepki vermiyordu, omzuna dokunmamla ani bir hızla yüzünü bana dönmesi bir oldu, bundan sonra gözlerimi açtığımda oğlumu aramaya çıktığım dostlarım yanımdaydı, anladığım kadarıyla halen ormandaydık, ben ağaçların dökülen yapraklarının üzerinde oğlumu gördüğüm ağacın dibinde yatıyordum, dostlarım loş ışığın verdiği hafif parlaklıkta bana bakıyorlardı, kendime gelmem birkaç dakikayı bulmuştu, iyimisin diyolardı, kendimi toplayınca iyiyim, oğlum nerede dedim, oğlunu bulamadık dediler, nasıl olur buradaydı dedim, hayır senin bağırmanla geldik buraya, geldiğimizde de sen baygın yatıyordun dediler, sonra zihnimi topladım ve oğlumun yüzünü bana döndüğünde gördüğüm o dehşet verici manzarayı hatırladım, hayatmın her günü o yüzü hatırlıyorum, her saat her dakika aklımda, ne mi görmüştüm oğlum o yüzde neydi hocam o görüntü dedim, oğlumdu dedi, lakin gözlerinde ve saçlarında bir gariplik vardı dedi, nasıl yani dedim, bana nefretle bakıyordu dedi, saçları normalden daha uzundu 1 günde uzayamayacak kadar dedi, öz babasını öldürmek ister gibi bakıyordu dedi, yüzüme bakıp kısık bir sesle konuştu dedi, arapça sadece bir kelime çıktı ağzından dedi, nedir o hocam dedim, 'hüm' diyordu oğlum dedi sadece 'hüm', acı çekiyor gibiydi, birileri ızdırap veriyordu sanki oğluma, daha fazla dayanamadım o görüntüsüne biricik evladımın, gözlerimden yaşlar boşandı diyordu, oğlumu o halde görünce kahroluyordum adeta, fiziken oğlumdu ama ruhen o gitmişti sanki başkasıydı benimle konuşan, bayılmışım o görüntüyü görünce daha sonra uyandıgımda arkadaslarım yanımdaydı işte oğlum dedi, o güne dek bu kadar kendimi ilime bağlamamıştım lakin tek varlığım oğlumu o halde görünce işim gücüm onlar oldu dedi, peki gelin nedir bu mevzuyla alakalı mı dedim, mevzunun ta kendisi oğlum dedi, o gece gelinimin nesliydi oğlumu o hale getiren diyordu, oğlunuzu gördünüz mü bir daha dedim, gördüm oğlum dedi, gelinimle beraber geldiler, anlatmaya devam ediyordu sen hiç onların düğününü duydun mu oğlum dedi, hayır hocam dedim, anlatayım dedi

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Quanttumun Hikayesi
Hororinci sözlüğü kasıp kavuran quanttum adlı yazarın anlattığı bir olay çok sürükleyici bir hikaye umarım seversiniz