Prenses Ezmeralda

28 5 7
                                    

Frderic uyandığında sabah olmuştu. Üzerindeki yorgunluğa rağmen kendini zorlayarak yataktan doğruldu. Esnerken sağ elinin tersiyle ağzını kapatmaya çalıştı. Yanında duran camdan yüzüne güneş vuruyordu. Uykusunu açmak için gözlerini sertçe avuşturdu. Bu yüzden yanağının üzerine uzun bir kaç kirpiği düştü. Ayaklarını yataktan aşağı doğru sarkıttı. Zorla da olsa en sonunda ayağa kalktı. Üzerindeki uykudan eser bırakmamak için şehir meydanındaki soğuk su çeşmesine gitmeye karar verdi. Hızlıca üstünü giyindi ve paltosunu da alıp dışarı çıktı.

Meydandaki çeşmeden gerçekten çok soğuk su akıyordu. Elini ve yüzünü iyice yıkadıktan ve uykusunu açtıktan sonra, yüzündeki suyu biraz olsun yere akıtmak için başını hafifçe iki yana salladı. Gözleri iyice net görmeye başlayınca ilk gördüğü kişi Lancelin olmuştu. Anlaşılan çoktan giyinmişti bile.
"Lancelin, ne yapıyorsun bu saatte?"
"Siz ne yapıyorsanız onu."
"Sadece yüzümü yıkamak için gelmiştim."
"Pek âlâ, ben de biraz hava almak için çıkmıştım."
Frederic, inanmamış olsa ki gözleri kısık bir şekilde Lancelin'e bakmaya devam etti.
Lancelin ise üsteledi.
"Ne var?"
"Yok bir şey."
"Güzel. O halde ben hava almaya devam edeceğim."
Frederic, Lancelin'le uğraşacak halde değildi. Umursamazca omuz silkti ve yüzünü yıkamaya devam etti.
Lancelin, pazarda yalpalayarak yürüyordu. Etrafına da bakınarak tabi. Beline uzanan düz siyah saçlı, elinde çiçek sepeti olan bir kız gördü. Hemen başka bir çiçek sepetinden beyaz ufak bir çiçek aldı. Koşar adım kızın yanına geldi.
"Afedersiniz, ama galiba bu çiçek size ait."
Kız bir süre çiçeğe baktı. Sonra gülümseyerek cevap verdi.
"Hayır. Hiç sanmıyorum. Bu kesinlikle benim rengim değil."
"Hayır, hayır. Bu kesinlikle sizin renginiz."
Lancelin, elindeki çiçeği kızın kulağının arkasına tutturdu.
"Bakın, gördünüz mü?"
Kız tebessüm etti.
"Bunu gördüğün her kıza yapıyorsundur herhalde."
Lancelin suçlamaya karşı çıkar gibi ellerini omuz hizasında kaldırdı.
"Şuan için teksin."
Daha sonra Lancelin elini uzattı.
"Adım Lancelin."
Kız Lancelin'in elini memnun oldum dercesine sıkıp yoluna devam etmeye çalıştı, ancak Lancelin, kızın elini tutup kendine doğru çevirdi.
"Bana henüz adınızı bahşetmediniz. Bir prenses olmalısınız."
Lancelin, hala kızın elini bırakmamıştı ve kızın elini sağa sola doğru hareket ettirerek kendince oyun yapıyordu.
"Adınız da Prenses Morgouse veya Sofia olmalı. Ya da Prenses Elisabetta. İşte bu!"
Lancelin bir prenses selamlar gibi eğildi ve bağırdı.
"Prenses Elisabetta!"
Lancelin tekrar doğrulmadı. Kızı selamlamaya devam ediyordu ve hala bir eliyle kızın elini tutuyordu.
Kız kaşlarını kaldırdı.
"Kes şunu. İnsanlar dik dik bakıyor!"
Lancelin gülümsüyordu.
"İsmini söyleyene kadar olmaz."
"İsmim Ezmeralda!"
Lancelin yavaşça doğruldu.
"Memnun oldum, Prenses Ezmeralda."
Kız ilerlemeye çalışınca Lancelin yine kızın önüne geçti.
"İzin ver, sepeti ben taşıyayım. Prensesler böyle şeyleri taşımaz."
"Ne yazık ki, ben bir prenses değilim."
"Ama benim için öylesin."
Kız en başta gülümsüyordu ama en sonunda dayanamayıp küçük bir kahkaha attı. Lancelin hiç mimiğini bozmadan konuşmaya devam etti.
"İşe yaramıyor, değil mi?"
Kız kıkırdayarak cevap verdi.
"Hayır, hem de hiç! Ama denemen ve ne zaman vazgeçmen gerektiğini bilmen hoşuma gitti."
Ezmeralda, kulağındaki çiçeği çıkarıp, Lancelin'in hala bırakmadığı eline doğru uzattı.
"Al bunu da. Gözüne çarpan başka bir kıza verirsin."
Bu sefer Lancelin kızın geçmesine izin verdi ve arkasından bağırdı.
"Gözüme çarpan tek kişi sizsiniz!!"
Kız gülümseyerek arkasında kalan Lancelin'e döndü.
"Eminim öyledir!"
Daha sonra kız önüne dönüp yürümeye devam etti. Lancelin de elinde kalan beyaz çiçeği ağzına alıp, Ezmeralda'nın arkasından bakarak gülümsedi.

Lancelin, tekrar Mafred'in hanına geldi. Birisi yerdeki kanları temizliyordu. Frederic pek memnun olmasa gerek suratını asıyordu.
"Burada küçük bir savaş olmuş gibi duruyor. Ya da bilemiyorum, biri kolunu kaybetmiş gibi. Tüm bunlar da ne, kaptan?"
"Neredeyse kolunu kaybetmiş."
"Anlamadım?"
Frederic bileğini hareket ettirdi. Bıçak çıktı.
"Bize bu bıçakları takarlarken, sen Mafred'le konuşuyordun. Sâhi, ben de bıçağı niye sana da takmadıklarını soracaktım."
"Çünkü, anlaşılan, Mafred'in benim için farklı planları
varmış."
"Ne gibi?"
Frederic, kolunu saran giysisini biraz sıyırdı ve bıçağın bağlandığı yeri gösterdi. Aynı Mafred gibi, bıçak, yarılmış kolunun içindeydi ve belli hareketlerle ortaya çıkıyordu.
"Öğh. Ciddi olamazsın. Sen ve Mafred. İkiniz de manyaksınız. Bunu ondan sen mi istedin?"
"Onun bana hediyesiydi diyelim."
"Ve sen de kabul ettin!"
"Zorladı."
"Olayı anlatmak ister misin?"
"Hiç sanmıyorum. Peki sen ağzındaki çiçeğin olayını anlatmak ister misin?"
"Hiç sanmıyorum."
Lancelin, biraz duraksadı.
"Freddy?"
"Eğer bana şöyle seslenmeyi bırakmazsan kelleni, vücudunun geri kalan kısmından ayırırım."
"Pekâlâ. Kaptancığım?"
Frederic iç geçirdi.
"Söyle kahrolası."
"Hani diyorlar ya. Halk için, meydanda bir tür balo düzenlenecek?"
"Eee. Bunun bizimle ne ilgisi var?"
Lancelin büyük bir nefes aldı ve konuşmaya nihayet başlayabildi.
"Biz de gidebilir miyiz?" Ya da ben. Ben ve biri belki. Sizin gelmenize gerek yok zaten. Değil mi? Sadece ben. Zaten çok durmam."
Frederic kahkaha atmaya başladı. Lancelin sinirle mırıldandı.
"Şuan annemden dışarıya çıkmak için izin istiyor gibi hissediyorum. Bu berbat."
Frederic kahkahasını biraz bastırdı.
"Bu, çiçeği açıklıyor."
O sırada, konuşmayı dinleyen Perceval ve Colbert de dayanamayıp güldüler.
Lancelin sinirlendi.
"Siz orada ne yapıyorsunuz?"
Perceval ve Colbert, onların yanına geldiler.
"Ciddi olamazsın. Balo mu?"
Hala gülüyorlardı.
Frederic sırıttı. Ama Lancelin'e izin verdi.
"Bunun için benden izin almana ne gerek var? Komutanın olmam bir şey değiştirmez. İstiyorsan git."
Colbert ağzı açık kalakaldı.
"Şaka yapıyorsun. Şaka yapıyorsunuz."
Frederic, Perceval ve Colbert'e döndü.
"Hanginiz bir kadın için kendinizi küçük düşürmediniz ki?"
Perceval ve Colbert, yüzlerindeki rahatsız edici gülümsemeyle kendilerinden emin bir şekilde el kaldırdılar.
Frederic, başını ellerinin arasına aldı.
"Kaybolun şuradan."
Perceval ve Colbert hala gülüyorlardı. Lancelin de paltosunu giyerken Frederic'e seslendi.
"Ben üstüme giyecek bir şeyler almaya gidiyorum."


Suikastçinin İntikamıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin