Red

16 4 1
                                    

Perceval dudak büzdü.
"Bunu giyemezsin. Çok çirkin."
Lancelin kaşlarını kaldırdı.
"O kadar da değil, abartma. Ki bence gayet güzel."
Colbert koşar adım onların yanına geldi.
"Burada oturmuş, genç kızlar gibi kıyafet mi seçiyorsunuz?"
Perceval hemen savunmaya geçti.
"Burada oturmuş, genç kızlar gibi balo için kıyafet seçiyoruz."
"Zavallısınız."
Perceval, Lancelin'in elinden giysi takımını aldı ve Colbert'e gösterdi.
"Çok çirkin değil mi?"
"Öğh, gerçekten iğrenç. Lancelin bunu giymeyi planlamıyordu herhalde?"
"Kapayın çenenizi! Sizin giyim zevkiniz yok bir kere."
"Senin bu iğrenç takımla göndermem."
"İğrenç değil."
"Evet öyle."
"ZEVKSİZSİN."
Perceval, Colbert'i kolundan çekiştirdi ve onunla beraber odadan dışarı çıktı. O sırada Lancelin'in duyabileceği şekilde bağırdı.
"Gidelim Colbert. Anlaşılan, Bay Giysi Uzmanı, bizim yardımımızı istemiyor."
Lancelin arkasından bağırıyordu.
"Giyecek kıyafet seçmek için giysi uzmanı olmak gerekmiyor, dahi çocuk."
Colbert gülerek, Perceval'ın oyununu devam ettirdi.
"Kim bilir, belki de Bayan Balo Eşi, onu beğenmez!"
"Ciddi misiniz? Bu ayaklara geleceğimi düşünmüyorsunuz, herhalde."
Lancelin yine de içten içe huzursuzlaşıyordu.
Çünkü bu konularda gerçekten beceriksizdi. Onlar ne kadar dalga geçselerde biraz haklılık payına sahiptiler. Az önce yaptıklarına pişman oldu ama şimdi yapacaklarına daha pişman olacaktı.
"Buraya gelin, serseriler."
Perceval, koridoru dönerken bağırarak Lancelin'e seslendi.
"Daha nazik lütfen!"
Lancelin kollarını iki yana açtı.
"Ne istiyorsun, özür dilememi falan mı?"
İşte şimdi Colbert ve Perceval memnun olmuşlardı. Kapının önüne dikildiler.
"Dinliyoruz."
"Hayatta olmaz. Siz iki beyinsize özür dilemem."
Colbert ve Perceval birbirlerine baktılar. Sonra ortak karar almış gibi kafalarını salladılar.
"Çok yazık. Bizim de yeni giysi almak için paramız, seçmek içinse zamanımız vardı oysaki."
Perceval, Lancelin cevap vermeyince hızlıca konuştu.
"Görüşmek üzere!"
Onlar uzaklaşmaya başlayınca Lancelin arkalarından bağırdı.
"Durun!"
Daha sonra sessizce fısıldadı.
"Özür dilerim."
"İçinden falan mı konuşuyorsun? Ben hiçbir şey duymadım."
"Ben de öyle."
Lancelin yine fısıldadı.
"Özür d..."
"Duyacağımız şekilde."
Lancelin sinirlendi ve bağırdı.
"Ö-Z-Ü-R D-İ-L-E-R-İ-M!!!"
Bu yüksek sesle ne kadar affallasalar da çoktan gülmeye başlamışlardı.
"Pekâlâ peşimize takıl, hanım evlâdı."

Frederic, onları dinlerken sırıtıyordu.
"Kızın, senin balo eşin olacağından haberi var mı?"
Lancelin en başta lafı biraz ağzında geveledi. Ama daha sonra çok uğraşmamak için söyleyiverdi.
"Henüz yok."
Perceval ağzı açık kalakalmıştı.
"Yalnız mı gideceksin?"
"Bu da nereden çıktı? Sadece henüz kızın haberi yok."
"Ya kabul etmezse?"
"Eder."
"Nereden biliyorsun?"
"Çünkü kimse bu bakışlara karşı koyamaz."
Lancelin dudağının sağ kısmı yukarı kalkacak şekilde yandan gülümsedi.
"Lancelin, sana bir sır vereyim mi? Şu tipinle evlat olsan sevilmezsin. Belki gülmesen neyse."
"Ne zaman susacaksın merak ediyorum."
"Ölünce susarım."
"O halde ölümün benim elimden olacak."
"Bundan bu kadar emin olmasan iyi olur."
Frederic derin bir iç geçirdi.
"Peki, ana kuzuları. Dört yaşındaki çocuklar gibi kavga etmeyi bıraksanız iyi olur."
"O başlattı."
"Ciddi misin yoksa dalga mı geçiyorsun Lancelin?"
"Kapa çeneni de gidelim artık."
"Bence önce kıza haber verelim."
"Önce giysi giyeyim ki kıza güzel giyimliyken teklif edeyim."
"Pekâlâ, bir de yüzünü kapaması için utanç kesesi alalım."
"Artık rica etsem o koca ağzını kapar mısın?"
"Sen? Rica etmek?"
Colbert'in bu sözü üzerine Lancelin, elini kendi boğazına dayayarak 'sen öldün' derken, Frederic boş boş etrafa bakınıyordu.
"Kavganız bittiyse çıkın gidin şuradan."
"Gördün mü? Patron yüzünü görmek istemiyor Colbert."
Colbert sadece gözlerini devirdi ve paltosunu aldı.
"Gidelim artık."

Perceval, Colbert ve Lancelin dışarıda bir süre gezindikten sonra en sonunda düzgün bir şey seçmeyi başardılar. Parayı ödedikten sonra Colbert "Kızın nerede olduğuna dair ufak bir fikrin var mı," diye sordu.
"Ev-vet."
"Bu aydınlatıcı bilgilerini bizimle de paylaşmak ister misin?"
"Hay-yır."
Colbert, Lancelin'i terslemek için ne demesi gerektiğini düşünüyordu. Ama Lancelin fırsat vermedi.
"Burada işiniz bitti beyler. Geri kalan kısmı ben hallederim."
Perceval kısık gözlerle Colbert'e döndü.
"Bu 'parayı ödediniz ve işin zor kısmını yaptınız. Ben de kıza çıkma teklifi edeyim, şimdi defolun gidin buradan' demenin nazik yolu."
Lancelin dudak büzdü.
"Siz nasıl anlarsanız artık."
"Güzel. Yani Lancelin bizi kullandı."
Lancelin artık onları dinlemiyordu. Koşar adımlarla oradan uzaklaştı.

Ezmeralda, kasabadan biraz uzaklaşıp, küçük kırlık bir yere doğru ilerliyordu. Bir yandan topladığı çiçekleri, kolundaki sepete koyuyor, bir yandan da mırıldanıyordu. Daha sonra gördüğü karşısında biraz şaşırdı.
Ufak bir tebessüme karışık acınası bakışlarla sordu.
"Yine mi sen?"
Lancelin bir kaç adım ileri attı.
"Umarım bir gün içinde adımı unutmamışsınızdır."
"Maalesef hayır, Lancelin. Ama unutsam fena olmaz. Beni takip falan mı ettin?"
"Ne? Tabi ki hayır!"
Ezmeralda, inanmamış olsa ki iki elini beline koydu.
"Gerçekten."
"O halde nasıl buldun beni?"
"Dün sepetinde Hanımeli de vardı. Kasabada Hanımeli yetişen tek yer burası."
Lancelin yalan söylüyordu. Dün kızı takip etmiş ve nereye gittiğini görmüştü. Ama Ezmeralda buna inandı.
"Pekâlâ. Neden geldin?"
"Hiç. Hâl hatır sorayım dedim."
Kız, Lancelin'i iyice süzdü.
"Giyinmişsin..."
"Öyle mi? Ha, bunlar mı? Hiç, ben sadece öylesine geçirdim üstüme."
"Lütfen bana, beni baloya davet edeceğini söyleme."
"Ne balosu?"
"Şehir meydanında düzenlenecek yarınki balo."
"Ha o balo. Seni davet etmek mi? Tabi ki de hayır. Saçmalama."
"Sana inanmıyorum."
"İnanmalısın."
"Pekâlâ, şimdi ne yapacaksın, neyi bekliyorsun?"
"Neden hep çiçek topladığını soracağım."
"Cevap alamayacaksın."
"O halde çiçek toplamana yardım edebilirim?"
"Pek değil."
"Benden istediğin bir şey olup olmadığını sorarım o halde."
"Cevabın hayır olacağından eminim."
Lancelin derin bir iç çekti.
"Sanırım defolup gitmemi söylüyorsun."
Ezmeralda cevap vermedi. Lancelin tam gidecekken kıza döndü.
"Yine de benimle baloya gelir misin?"
Ezmeralda tebessüm etti. Lancelin umutlanmıştı.
"Yani bu gülümseme davetimi kabul ettiğin anlama mı geliyor?"
"Hayır."
"Neden?"
"Seni tanımıyorum bile."
"Baloda tanışmak için yeterince vaktimiz olur."
"Lancelin gerçekten. Hayır. Zaten balo gecesi yapacak çok işim var. Anlayacağın meşgulüm."
"Yani meşgul olmasan gelirdin?"
"Lancelin, bence zorlamamalısın."
"Bu zorlama değil ki. Sadece merak."
"Bu merakını sevmedim"
"Merakım da seni sevmedi."
"Güzel, Lancelin. Güneş batacak birazdan. Şimdi ben gideceğim, ve sen de beni takip etmeyeceksin."
"Niye edeyim ki?"
"Bilemiyorum, bir tür sapık tipin var."
"Harika be, sapık damgası da yedik. Aman ne hoş."
"Lancelin, seni sadece bir kere gördüm. Abartılı bir şekilde deliymiş gibi peşimde dolanıyorsun."
"Hayır, hayır. Hemen şimdi gidiyorum. Ve merak etme. Seni takip etmem, kaba bayan."
"Umarım etmezsin. Hoşçakal Deli."
Lancelin, kızın yanından ayrılırken kaşlarını çattı. Sinirli bir şekilde geldiği yoldan geri dönmek için yürümeye başladı.
"Sapıkmış."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 04, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Suikastçinin İntikamıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin