Yolculuk

68 14 3
                                    

Lancelin, oturduğu yerden bağırdı.
"Hanginiz benim yemeğini bitirdi?!"
Colbert daha fazla içinde tutamayarak geğirdi. Perceval gülerek "Sanırım kim olduğunu anladık," dedi. Lancelin sinirle önce Perceval'e baktı. Sonra bakışlarını Colbert'e çevirdi.
"Ne hakla yemeğimi yedin, hayvan?"
"Bana biraz yiyebileceğimi söylemiştin."
"Evet, biraz. Son lokmasına kadar değil!"
"Acıkmıştım."
Perceval bir poşet çıkardı ve Lancelin'in yanına gitti.
"Al, benimkinden ye."
"Teşekkürler."
Perceval tam poşeti Lancelin'e verecekken Lancelin elini uzattı. Perceval de poşeti Colbert'e fırlattı ve güldü. Colbert ise dayanamayarak kahkaha attı. Lancelin kendi silahı ile vurulmuştu.
"Haha. Kusura bakmayın, o kadar komik ki gülmeyi unuttum."
Lancelin cümlesini bitirir bitirmez gözlerini devirdi. Sonra tekrar konuşmaya başladı.
"Aman ne hoş, yemeksiz kaldım."
"Sen beni eldivensiz bırakmıştın, hatırlarsan, aptal beyinli," dedi Colbert.
"Aptal beyinli mi," diye tekrar etti Lancelin.
"Evet, bu bir deyim."
"Ne deyimi?!"
"Ah, belki de aynada kendine hayranlıkla bakarak gün geçireceğine, biraz millet içine çıkıp vakit geçirmelisindir. Gerçekten de deyim ne demek bilmiyor musun?"
"Hayır, seni sersem. Aptal beyinli diye bir deyim yok."
"Evet, var."
"Öyle mi?"
"Kesinlikle."
"O halde açıkla bakalım, ne demek bu 'aptal beyinli' deyimi?"
"İki kelime ile mi?"
"Keyfin bilir."
"Lancelin Maynard."
Perceval kahkaha atmaya başladı. Lancelin sinirle oturduğu yerden kalktı.
"Kapa çeneni, Perceval!"
"Hey..."
Lancelin omzunda bir el hissetti. Dönüp baktığında Frederic'i gördü.
"...olay ne?"
Lancelin üsteledi.
"Hiçbir şey, kesinlikle hiçbir şey."
Frederic elini Lancelin'in omzundan çekip bir iki adım ileri yürüdü.
"O halde niye bağırdın? Kavga istemiyorum, aptal beyinliler."
Colbert ve Perceval yeniden gülmeye başladılar. Lancelin durumdan hoşnut olmasa gerek ki yere tekrar çömeldi. Frederic yandan sırıttı. Kuruyan dudaklarını yalayıp konuştu.
"Bu mola çok uzun sürdü, tekrar yola koyulmamız gerek. Perceval, haydi atları hazırla aslanım."
Lancelin biraz Colbert'e yaklaştı.
"İltifat içeren bir hitap dahi olsa, aynı cümlede iki kere hayvan ismi kullanması komik olmuyor mu sence de?"
Frederic, Lancelin'e döndü.
"Bunu duydum. İşin yoksa yanıma gel serseri."
Lancelin ayağa kalktı.
"Yine aldık başa belayı."
"Mızmızlanma da söyle bakalım, Canerd'in ormanına varmamız ne kadar zaman alır?"
"Geceyi bulur herhalde, ama daha çok değil."
Frederic başını salladı ve daha sonra atlara doğru yürüdü. Kendi kendine konuşuyordu.
"Herhaldeymiş, sensin herhalde."

Atlara binince Frederic tekrar Lancelin'i çağırdı.
"İstersen, benim yemeğimi yiyebilirsin."
Lancelin sırıttı.
"Önemli değil, çok aç değilim aslında."
Tabi dercesine Colbert gülümsedi. Lancelin göz devirmekle yetindi. Dışarıdan ne kadar asil ve olgun dursalar da kendi aralarında çocuk gibi kavga ediyorlardı. Lancelin, ata binince öne doğru atılıp biraz yüksek sesle konuştu.
"Haydi, artık gidelim."
"Lancelin."
Bu konuşan Frederic'ti.
"Evet?"
"Burada emirleri ben veririm, biliyorsun, değil mi?"
"Evet, Freddy."
Frederic, bu hitaptan memnun kalmamış olsa ki kaşlarını çattı.
Ama Lancelin konuşmaya devam etti.
"Hazır mısın?"
Frederic gözlerini devirdi. Lancelin istediği cevabı almış gibi gülümsedi ve konuşmaya devam etti.
"Güzel. O halde gidelim, kaptan."
Lancelin daha fazla cevap beklemeden atını sürmeye başladı. Geri kalan herkes harekete geçmişti. Colbert, yavaşça atını sürerek Frederic'e yaklaştı.
"Vay vay vay. Demek komutan emir alıyor, ha?"
Frederic sırıttı. Atını sürerken Colbert'e döndü.
"Kapa çeneni."

Suikastçinin İntikamıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin