BÖLÜM- 3 TATİL GÜNLÜKLERi

3.7K 339 333
                                    

Bu sabah gözlerimi açtığımda, annem ve babamı yatağımın kenarında beni izlerken görünce tarifsiz bir sevinç yaşadım. Ancak bu kavuşma başka bir ayrılığın habercisiydi.

"Vakit geldi mi?" Diye sordum ikisine de uzun uzun sarıldıktan sonra. Dün gece erkenden uyumuştum ve küp gibi yatmış olmalıyım ki geldiklerini duymamışım rahatsız etmemek için sabahı beklemişler zira yol yorgunu onlar da hemen uyumuş. Güneş yeni doğuyordu, neden bu kadar erken kalktık diye düşünürken gürültülere kulak kabarttım. Kahvaltıdan sonra hep birlikte tarlaya gitme planı yapılıyordu. Anneannem arabamızı tıka basa doldurma niyetinde idi düşündüklerini dedemin tekrar dile getirmesine kızıp birbirlerine homurdanıp durdular. Çok güldüm bu hallerine; ses tonları, yükselip alçalan tansiyonla doğru orantılıydı. İki insan sinirlenip birbirine ateş püskürürken nasıl aynı zamanda bu kadar tatlı olabilirdi ki. Atışmalarına daldım ve arkadaşlarımı unuttum, aceleyle merdivenlerden atlayıp Semalara koştum. Onlar olmadan tarlaya gidemezdim elbette. Muhlis amcaları bahçede hazır görünce korkumun yersiz olduğunu anladım.

Yorucu ve bir o kadar da zevkli geçen bostan talanından sonra akşam yemeğimizi bitirip çaya Muhlis amcalara gittik. Karnımız doyunca üçümüz terasa çıktık, minderlerimize oturup konuşmaya daldık. Aşağıda da çayın demi kadar koyu bir sohbet ortamı olduğunu anlamamak imkânsızdı. Daha önceki gecelerden farkı ise annem ve babamın evimde hissettiren sesleriydi.

Akdeniz, bilmiş edalarla ekinlerin yetişme sürecini ve sebzelerin toprakta geçirdiği evrimleri anlatıyordu. Bende o konuşurken sözünü kesip kızdırıyordum ve birbirimizin eline koluna vuruyorduk. O sırada Sema her iki elinin işret parmaklarını kaldırıp Akdeniz'in ve benim dudaklarımıza dokundu heyecanlanarak.

"Susun! Sessiz olun!"

İyice yoğunlaşmak için gözlerini kapadı ve tekrar aşağıdan gelen konuşmaları dinledi.

"Hadi balkon tarafına çabuk! Çabuk!"

Ellerimizden tutup bizi kaldırdı ve eğilip yerden minderini aldı, bize de almamız için kaş göz işareti yaptı. Onu taklit ederek terasın balkonu gören kenarına geldik ve aşağıyı görecek şekilde yüzüstü yere yattık. Sohbet gerçekten çok ilginç yerlere gelmişti. Gözlerim yuvalarından fırlayacak kalbim duracak gibi hissetmiştim Muhlis amcanın 'karayılan' dediğini duyduğumda. Çok korktum ve refleksle kafamı Akdeniz'in kolunun altına soktum beklemediği ani hareketimle donakaldı. Korktuğumu anlayıp kendini toparladı ve diğer kolunun üzerine dayanarak yan döndü. Kafamı sakladığım kolunu kaldırıp omzuma yerleştirdi. Elinin baş ve işaret parmağını hafif diğer üçünü ikinci eklemlerinden kavisli bir şekilde öne doğru eğdi, kolunu dirseğinden kaldırdı yelesini açmış bir kobra görüntüsü verdi. Tıss... Tıss... Diye dişlerinin arasından yılan sesi çıkarıp parmaklarıyla kafama vurdu. Bende, onun elini yakalayıp şaplaklar indirdim yüzüne, kafasına artık neresi denk geldiyse. Biri kulağına isabet etti ve inlediğini görüp ancak durdum. Sema "şiştt..." Diyerek araya girdi ve

"Susun da dedemi dinleyelim"

Hemen eski halimize döndük, yanaklarımız avuçlarımızın arasında kulaklarımız sonuna kadar açık. Muhlis amca heyecanla anlatıyordu. Şimdi hatırlamıştım annemler sebze toplarken biz oyun oynuyorduk o sırada bizden uzaklaşıp aşağı tarlaya doğru gitmişti.

"Bizim muhtar Elifgilin mahsulü bıldır ki gibi deelmiş. Halil'i görünce yanına tarlalarının ucuna vardım Selamün aleyküm dedim, Halil yere çömelmiş ekin destelerinin arasından başını uzattı. Elini alnına siper edip 've aleyküm selam' dedi amma yüzü gıpgırmızı kan ter içinde burnundan soluyo. 'Eyi misin oğlum hayırdır ' diye sorar sormaz goşuverdi yanımda bitti. 'Valla hayır mı bilmem Muhlis, emmi bak hele' dedi geldiği yeri gösterip. 'Aboo!' dedim bir garayılan, orakla kesmiş başını öyle galmış yerde. Bedeni aha golum gadar, boyu ben deyim iki metre siz deyin üç metre. 'Geçen hafta anam görmüş tarlaya geldiğinde. Dünde bizim avrat, e gorkmuşlar çoluk çocuğu sokar diye. Yetiş Halil! Diye bağırdı demincek anam. Soyha ekinleri de telef etmiş Muhlis emmi bende orağı bir salladım gafasına aha işte.' Dedi. Aman oğlum garayılanlar bu zamanda eşsiz gezmez ağzının içine bir parça ekmek sokuştur, eşi peşine düşer. Ekmeği görürse hırhızlık etmiş der bırakır gider. 'He eyi dedin Muhlis emmi goyarım elbet ' dedi Halil.

ŞAHMARAN'IN SIRRI-YILAN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin