BÖLÜM-65 KOMUTAN'IN ATAĞI

935 176 268
                                    


   Media: Basil Poledouris / Theology

   "Sultanım! Şükürler olsun sağ salim döndün!"

  "Gün doğmadan döneceğimi söylemiştim değil mi? Artık tasanı yüreğinden çıkar sende. Gün ışıkları yükseldiğinde zafere doğru ilerleyeceğiz."

  Bekan'ın yeşil gözleri zaferi görür gibi ışıldadı. Simsiyah bedenini sağa sola sürükledi, dilinden dökülen tıslamalarda ise bir dünya soru işareti gizliydi oysa. Gece boyu Evran neredeydi? Yüzü hiç olmadığı kadar coşku ve sevinç pırıltıları saçıyordu. Rüya'nın yanına mı gitmişti. Birden iç geçirdi, boynundan kuyruğunun ucuna kadar halka halka kasıldı. Ademoğulları onu görmüş olabilir miydi? Ya gördü iseler! Her şey başa dönerdi. 'Ah' diye inledi Bekan.  

  Baba olarak gördüğü vezirinin sınırlarını haddinden fazla zorladığını bilen Evran, önce etrafı dinledi. Kulakları mağaranın dışından gelen gürültülerle doldu. Civarda kendi halkından başka kimse yoktu fakat çok uzakta çalılar içinde heyecanlı ve çekingen bir yılanın asgari gürültü ile sürünüşünü duydu. Yılan, onları işitemeyecek kadar uzaktaydı. Gizlice onu göz hapsinde tutan ve agresif hareketlerine rağmen yakalanmamayı başarmış başka bir yılan daha. İçi rahatladı Evran'ın. Bekan'a yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi siyah gövdesine atılıp sıkıca sarıldı. 

   "Aziz vezirim sana iyi haberlerim var!" Dedi sevinç nidaları atarak. Yeterince şefkat hissettiği siyah, sıcak bedenden uzaklaşıp ciddileşti.

 "Şahlarımız! Artık özgürler, ayrıca veliahtları ve eşleri de!"

"Sultanım...Sen...Yoksa? Hani Aydilge'ye gitmeyecektin?"

  Evran, sağ salim döndüğü halde tek başına oraya gittiği ve kim bilir nelerle karşılaştığı fikri Bekan'ın canını sıktı biraz.

   "Bırak artık endişe etmeyi yaşanmış bitmiş hadise için. Ona gitmedim ki...Bize tuzak kuran o kadının oyununu bozduk sadece."

   Evran olan biteni anlattı; Debur'un oyununu, şahların infaz edilmeden kurtarılışını, aileleri ile birlikte Vengard'ta güvenliklerinin sağlanışını, neden her şeyi gizli tuttuğunu...

   Bekan, gurur taşırdı her yanından Evran'ı dinlerken. 

  "İşte böyle...Debur hakkında en ufak şüphe dahi bırakmamalıydık arkamızda. Ve o sersem casus buralarda bir yerlerde şimdi."

  "Ne? Nasıl? Ben neden duyamadım onu? Sultanım hemen gidip onu..."

  Evran Bekan'ı durdurdu hemen gitmek üzere atılınca.

 "Çünkü yakınlaşmaya cesaret edemiyor. Ayrıca Yabsu-Tag'ın göz hapsinde bulunduğundan bihaber. Ve...Yabsu-Tag, az sonra burada olur malumat vermek için."

   Dilini çıkarıp havayı koklayan Bekan, komutanın hızla yaklaştığını anladı. Kısa bir süre sonra da Yabsu-Tag, içeriye daldı. Boynu dik, hızla sürünerek iç galerinin önünde müsaade istedi girmek için. 

   "Gel Yabsu-Tag! Hala orada mı?"

  Sultanının o daha başlamadan ne kast ettiğine şaşıran komutan, karanlık ağzını bir karış açıp kekeledi.

   "E...Evet sultanım! Onu gördüğümü bilmiyor. Bir süre etrafta dolaştı ve az önce bedenini soğutup sezdirmeden inzivaya çekildi. Sanırım sizi izler."

   Evran, galeriyi çınlatarak kahkaha attı ardı ardına. Bekan'a döndü sonra.

   "Ne dersin aziz vezirim, yakın dostunun oğluna baskın yapsak...Yüreğine şüphe tohumları eksek, malum az sonra gün doğacak ve yeni doğan günün ışıkları ile o tohumlar filizlense...Ne dersin?"

ŞAHMARAN'IN SIRRI-YILAN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin