BÖLÜM-48 HÜZÜN

1.4K 216 194
                                    



O güçlü bir sultan değil mi? Üstesinden gelecektir.

Henüz toparlanamamışken gücüne şahit olmuştum, endişeden aklımı kaçıracaktım galiba. Ona güvenim sonsuzdu oysa.

Ancak başka bir düşüncede içimi kemirmiyor değildi yani. İşleri yoluna koyduktan sonra ya beni unutup bir daha, onların tabiriyle 'diyarımıza' gelmezse? İşte bu saatten sonra asıl dayanılmayacak acı...

Sema kısık sayılabilecek sesi ile düşüncelerimi dağıtmaya çalıştı. Kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çekti ve başımı omzuna yasladı, gözlerini karşıdaki gür koruluğa sabitledi.

"Rüyacığım üzülme lütfen. Bak ben yanındayım, Akdeniz burada ve seni seni bu kadar kısa sürede bile olsa uğruna ölecek kadar sevdiğini her hali ile belli eden ve gördüğüm kadarıyla bununla da gurur duyan Evran var. Tamam, belki bir kaç gün ayrı kalacaksınız ama sonrasını düşün. Evet düşman çok acımasız ve zorlu ama biz hala sultanın hiç bir şeyini görmedik. İnan bak göz açıp kapayıncaya kadar çabuk geçecek ve yeniden bir araya geleceksiniz. Aslına bakarsan bende çok kızgınım; bu macerayı hayatta kaçırmak istemezdim ama ne yazık ki yerden göğe kadar haklı."

"Ama Sema!"

"Aması yok canım! Film seti değil orası. Diğer yaratıkları düşünmek bile istemiyorum, zehirli bir yılan soksa öldük bitti gitti."

"Evet haklısın" ne yazık ki haklıydı. Hydra'nın kuzenleri bir hiçti belki onlarında dediği gibi. Ve o tılsım... Evran'ı bir taşa dönüştürüp bin yıldan fazla hapseden o tılsım... Bekan'ı, azameti ile nefes alan her canlıya son nefesini alıyormuş gibi hissettirecek kadar güçlü Bekan'ı... Ona bunları yapan... Yok! Haklıydılar.

Sema, omzunun üstünden arkasına bakıp kıkırdadı. Dirseği ile beni dürtüp imalı sırıtışını sarkıttı dudaklarından.

"Rüya, bizim amca oğluna bir baksana çaktırmadan."

Akdeniz, Sema'nın ve benim fark etse sinir bozacak bakışlarımızı yakalayamadan önümüze dönüp gülüştük. Sessiz kahkahalarımız, vücudumuzun her yerine dağıldığında taşkınlıkla zıvanadan çıkmamak için gözlerimizle uyardık birbirimizi. Toparlanınca Sema devam etti.

"Rüya... Şimdi bizimkinin burnu kaf dağındaydı ya."

"Eeee?"

"Sultan buna 'dostum' falan dedi ya... Kaf dağını da aşmış baksana."

"Ya hiç sorma, şimdiden komutan gibi dikildi başımıza."

"Kıyamam ben amca oğluna. Yalnız bak bir şey söyleyeceğim; çok şanslısın. Seni canı gibi seven iki adam var burada, birisi çok şanslı. Diğeri melankolinin dibine vurmuş buna rağmen rakibine nasıl destek oluyor görüyor musun? Valla beni şaşırttı doğrusu. 'Rüya' deyince akan sular dururdu onun için. Seni değil paylaşmak, başka birinin yanında görmek bile deli olmasına yeterdi."

Sema, bugüne kadar Akdeniz ile paylaşıp benden sakladıklarını gün yüzüne çıkarmak istemiş olmalıydı biz gün ışığına çıkınca. Sırrın ifşasına başlamadan derin nefes aldı.

"İnci ablanın kına gecesinde tanıştığımız şu çocuk vardı ya neydi adı? Hani seni dansa kaldırmıştı."

"Oğuz mu? Eniştemin kuzenlerinden. Eee ne olmuş?"

Hatırlatma ile o geceye döndüm bir anda. Daha ben olanları yaşamaya başlamadan Sema çenesini çalıştırdı.

"O gece engel olmasaydım, amca oğlunun eli yerine Oğuz'un yüzü dağılacaktı. Anlamamış gibi bakma öyle. Bizimki, çocuğa dalamayınca babaannemin camına daldı."

ŞAHMARAN'IN SIRRI-YILAN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin