Not: Olayların biraz, pekala fazla yavaş ilerlediğini ve Charles'ı yani nam-ı diğer ''Bal Çocuk''u merak ettiğinizi biliyorum ama 7.bölümde önemli bilgileri size sunacağım. Ve zaten bu uzun soluklu bir hikaye olacak, en azından 35'i geçerim diye umuyorum. :D Neyse, azıcık yorum piliiiz. Şarkıyı açmayı unutmayın.
Uyandığımı hissederek olduğum yerde hareketlendim. Ve başıma, bütün sırtıma, kollarıma, bacaklarıma batan o ağrı hissiyle donakaldım. Siktir! Bundan nefret ediyordum.
Gözlerimi zorlukla aralayıp kendime gelmeye çalıştım, önümdeki bulanık manzara netleştiğinde ve tekrar hareket etmeye cesaret edebildiğimde nerde sızdıysam tek başıma olduğumu fark ettim. Burrows'un merdivenin yanında uyanmıştım ve lanet olsun ki her şeyi hatırlıyordum.
Lanet saydırmamın iki sebebi vardı. İki isim. Gregor McField ve Charles Burrows. Bu iki ismin de son günlerde çok fazla karşıma çıkıyor olması tesadüf müydü? Bu sorunun cevabını bilmiyordum ama bu işten sıkılmaya başlamıştım. Uzandığım rahatsız yerden inleyerek doğrulup elimi saçıma attım. Ah, keçe gibi olmuşlardı, banyo yapmalıydım.
Kendime düşünme izni vermemek için kalktım ve başımdaki ağrıyı görmezden gelip hemen o evi terk ettim. Daha önce olduğu gibi Lily'nin ya da Charles'ın bir yerlerden fırlayıp beni sorguya çekmesine dayanamazdım. George'un evde olup olmamasını umursamayarak hemen üst kata çıktım. Odama gidip telefonumu şarja taktım -şarj aleti komşunundu- ve kendimi banyoya attım. Üzerimdeki paçavralardan kurtulurken ilk defa hayatımın neden bu kadar monoton olduğu konusunda bir yakınma geçti içimden. Bu da ödümü patlatmaya yetmişti, ben sıkılmazdım. Monoton bulmazdım, yorum yapmazdım. Sadece yaşardım. Neyim vardı benim böyle?
Kısa ama sıcak bir banyonun ardından her zamankinden de hızlı bir şekilde giyindim; dar, mavi bir Jean ve siyah, neredeyse dizlerime inen eski bir tişörtün altına siyah çizmelerim. Saçımı kurutmakla uğraşamadım çünkü aynadaki açık mavi, solgun gözlerime bakmaya dayanamıyordum bugün. Belki de bugün ben olan tek şey kıyafetlerimdi.
Telefonumu alıp sessizce evden çıkarken midemin kazındığını hissettim. Lily'yle buluşmamız gereken yere gidip onu beklemeye başladım. Kafamdaki saçmalıklardan kurtulmak için kulaklığımı alabilirdim ama bunun için önce bir kulaklık 'satın almam' gerekiyordu.
Çok geçmeden Lily de sokağın başında gözüktü, benden çok da farklı gözükmüyordu. Solgun ve moralsiz gözüküyordu. Pekala, kızmayın ama onu böyle görmek beni daha iyi hissettirdi. Dünden sonra dağılan tek kişi ben olsaydım bu çok sinirimi bozardı. bu yüzden onun asla nedenini bilmeyeceği bir sebeple -bencilliğim- ona sarılarak selam verdim. Bu sevgi gösterisine şaşırmış gözüktü ama aldırmadı. Belki uğraşmak istemedi, belki uğraşamayacak kadar kötüydü. Sonuç olarak sessiz bir anlaşmayla hiç konuşmadan okula yürüdük.
Bahçeden içeri girdiğimizde Lily ağacın altına yürüdü ama ben oraya gitmek istemiyordum.
''Sen git, ben bugün içeri gireceğim.'' dedim elimle görüşürüz gibi bir hareket yaparken. Tepkisini beklemeden yürümeye devam etsem de arkamdan bir şeyler mırıldandığını duymuştum. Umursamadım. Garip bir şekilde bugün kimseyi göresim yoktu, sanki.. biliyorum saçma gelecek ama kötü bir şey yapmış gibi hissediyordum. Utanılacak bir şey.
Buralarda bu utanılacak bir şey sayılmazdı gerçi ama gerçekten bir şey yapmıştım. Hap için Gregor'ı öpmüştüm ve işin kötüsü Charles bizi görmüş olabilirdi, hapı aldığımı zaten görmüştü. Ah, işte en kötü kısmı geliyor. Azarlayıp bir ergen gibi laf sokma yarışına girdiğim çocuğa sarılıp uyumuştum.
Kazınan midemi bastıracak bir şeyler almak için kantine ulaşmaya çalışıyordum ki duyduğum 'tartışma' beni dürttü ve erkekler tuvaletinin kapısına yapışmama neden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı
Teen FictionUyuşturucu bataklığında boğulan, tüm ailesini bir şekilde yitirmiş dengesiz ve mutsuz bir genç kız. Uyuşturucuya kurban vermiş, terk edilmiş ruhu yaralı bir genç adam. İngiltere'nin tekinsiz mahallelerinden birinde geçen bu hikayede umudu, güveni ve...