7. Bölüm - Şaşkın

208 12 1
                                    

Not: Merhaba, şey geciktirdiğim için üzgünüm.  Teşekkürler :D Bölümün adı da çok saçma oldu ama bulamadım bir şey. Neyse iyi okumalar :D

''Sana fazla bir şey anlatamam. Sadece ondan uzak dur.'' derken nefesini dışarı üflemişti. Gözlerinin önüne düşen sarı perçemini kulağının arkasına atarken gözlerim morarmış bileklerine takıldı. 

''Bana nedenini söylemezsen nasıl sana inanabilirim ki?'' dedim mantıklı olmaya çalışarak. Onu koridora çekeli on dakika olmuştu ama hala Charles-a-güvenme'den başka bir şey duymamıştım. 

''Bana inanıp inanmaman umurumda değil, sadece üstüme düşeni yapıp seni uyardım.'' diye karşılık verdi. Ters cevap verdiği falan yoktu bu yüzden doğru söylediğine inanıyordum. Ama daha fazla bilgiye ihtiyacım vardı.

''Tamam bak, sağ ol ama ona zaten güvenmiyorum. Hatta şu an bu binada ondan daha fazla sinirimi bozan bir canlı yok.'' Bu konuda ciddiydim. Bal Çocuk iki günde Bayan danışman-tire-rehber Keller'ı bile geçmişti bu konuda.

''Pekala, sen yine de dikkatli ol.'' dedikten sonra zayıfça gülümsedi, dönüp gitmeye kalktığında kolundan tutup onu durdurdum. Dönüp onu tutan elime baktı ama aldırmadım, az önce aynısını o da bana yapmıştı. 

''Dur, daha gitme. Bana ondan neden korktuğunu söylemek zorundasın.''

 Sanki çok komik bir şey söylemişim gibi güldü. ''Ondan korkmuyorum.'' dedi. Şaşkın yüzüne birkaç saniye baktıktan sonra ''Öyleyse neden bir şey anlatmıyorsun? Bileklerini bu hale getiren de o mu?'' diye cevapladım merakla.

''Hayır.'' dedi hemen. Yüzüne gözüne bulaştırmış gibi inledi. ''Hayır, lanet olsun. Pekala o benim abim.'' Ona bakakaldım.

''Burrows-Hayden?'' 

''Üvey abim.'' diye düzeltti. Vay canına, bir kardeşi olduğunu bilmiyordum. ''Sen sadece beni dinle.''

''Neden seni dinleyeyim ki?'' dedim. ''Seni tanımıyorum bile.''

''Abimi de tanımıyorsun.'' diye yapıştırdı cevabı. Bir an cevap veremedim ve o da bundan faydalanıp lafına devam etti. ''Bak, ben sadece seni uyardım. Söylediklerimle ne yapacağın sana kalmış. Şimdi bırak kolumu.'' Kolunu tuttuğumun hatta sıktığımın farkında bile değildim ve birden söyleyince itaat edip bırakıverdim. O da tıpkı bir kuş gibi ellerimden kurtulup gitti, koridorun sonunda kayboldu. 

''Sana da, abine de..'' diye söylenirken sınıfa girmiştim bile. Charles derse girmedi. 

Ders çıkışında Lily ve David'i kapının önünde bulmayı beklemiyordum ama bu beni şaşırtmamıştı. Beni asıl şaşırtan şey Charles'ın da onlarla birlikte olmasıydı. Yüzümdeki ifadesizliği korumaya çalışarak yanlarına gittim ve ''Selam!'' dedim. David bana güldü ama Lily'nin yüzünden bir şeyler olduğu belliydi. Charles'a hiç bakmadan Lily'ye 'Bunun burda ne işi var?' der gibi baktım. Gözlerini kaçırdı. Ah, Lily!

''Selam, Rae.'' Charles'ın tok, kendinden emin sesi üzerine ona döndüm.

''Rachel.'' diye düzelttim sertçe. O kim oluyordu da..? Gülümsedi.

''Çocuklar nerde?'' diye sordum ortaya. Gerçekten merak etmiyordum elbette, sadece gözlerimi ve dikkatimi Charles'tan uzak tutmaya çalışıyordum.

''Jack ve Greg mi? Sanırım okula yeni kızlar gelmiş, taze et avına çıkmış olmalılar.'' dedi alayla. Başımı salladım. David benim bu sorumda samimi olmadığımı anlamış mıydı bilmiyordum ama siyah bilekliklerin dizili olduğu kollarını göğsünde bağlayıp bana garip bir bakış attı. 

''Ne?'' dedim ona. Sigaradan rengini kaybetmiş dudaklarını büzerek omuz silkti. Keyfin bilir.

Gözlerimi onun üzerinden çekip Lily'ye baktım ama o benimle ilgilenmiyordu. Charles'a baktığını gördüğüm an kendime engel olamadan koluna yapıştım. Öyle hayran hayran bakmıyordu ya da flört falan etmiyordu, zaten etse de umurumda olmazdı ama hiçbir arkadaşımın yanında olmasından hoşlanmıyordum işte. 

Sonun BaşlangıcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin