Sevdiğiniz biri öldüğünde ve giderken içinizde söylenmemiş sözler bıraktığında acı çekersiniz. Ama elinizden hiçbir şey gelmez. Onu geri getiremezsiniz, içinizdekileri de dökemezsiniz çünkü sizi duyamayacak kadar boşlukta ya da cevap veremeyecek kadar uzaktadır. Sadece hissedersiniz.
Acıyı.
O bitmek tükenmek bilmeyen acıyı ve anıları. Unutamazsınız da. Onlar hep ordadır. Öylece durur ve size birisini kaybetmenin ne boktan bir şey olduğunu hatırlatırlar.
Karanlık odanın kirişine döktüğümüz beyaz toza burnumu dayayıp bir nefesle içime çekerken Karen’ı düşünmemeye çalıştım. Ama onu kovmayı başarsam bile bu sefer Keith bana işkence etmeye başlıyordu. Düşüncelerime yön vermek için doğrulup kirişin önünden çekildim. Arkamda bayağı sıra olmalıydı.
Sahi neresiydi burası? Çok karanlıktı. Neden bu kadar karanlıktı? Karen karanlıktan çok korkardı. Işık bulmalıydım. Karen korkmamalıydı. Işık nerede Rae? Işığı bul, ona ulaş.
Etrafımdaki insanları itekleyerek çıkışı aradım. Kafamın içinde bir uğultu vardı. Kapının kolunu bulduğumda düşünmeden açtım. Buradan çıkmam gerekiyordu. Karen’ı bulmalıydım.
Kapının ardında bir arap saçı vardı ama o uğultunun kaynağını bulmuştum. Müzik vardı. İnsanlar vardı.
Kalabalık… Çok gürültülü. Rengarenk ışıklar ama karanlık.
Başım dönüyordu. Birkaç adım atıp partinin çıkışını aramaya başladım. Keith. Karen.
Ama dünya dönüyordu. Durmuyordu. Çok gürültülü. Gözlerimi kapattım. Çok karanlıktı, tekrar açtım. Karanlığı istemiyordum. Karanlık kötüydü. Onu yutmuştu, beni de yutardı. Başımı ellerimin arasına aldım, başım ağrıyordu. Acı! Çok fazlaydı. Neden durdurmuyorlardı? Durdurun şunu. Canım yanıyor. Durdurun!
Çığlık attım ve her şey karanlığa gömüldü. Tüm o ışıklar, müzik, insanlar. Hepsi parçalar halinde kaydı ve küçük, kara bir deliğin içinde kayboldu.
**
Acı.
Ah. Daha önce dayak yemiştim ama bu kez bana neyle vurdularsa epey sağlam bir şey olmalıydı çünkü beynimi iki yandan sıkıştıran ağrı beni öldürecekti. Lanet olsun! Gözlerimi açtım ve kendimi doğrulmaya zorladım. Bu işkence gibiydi. Gözlerime iğneler batıyor, bütün vücudum ağrıyordu. Ağzımda sanki biri ağzıma işemiş gibi bir tat vardı ve üstelik çok da açtım.
İşte hem meteliksiz hem alkolik bir sürtük olmanın dezavantajlarından biri daha; daima aç olurdunuz. Neyse ki benim gibileri doyurmak için yeterince ucuz içki vardı.
İyice doğruldum ve tepeme kadar çıkmış eteğimi siyah taytımın üzerine indirdim. Yine neredeydim acaba? Kalktım ve başımın dönmesini umursamadan etrafıma bakındım. Her yerde kırmızı bardaklar, bitmiş cips paketleri, kıyafetler vardı. Durduğum yer salona benziyordu ve sanırım şu kanepede yatan kızıl da Naomi Spark olmalıydı ama evi tanımıyordum. Siktir, en son ne hatırladığımı bile hatırlamıyordum.
Evin dışına çıkıp tekrar baktığımda evin Gregor’ın olduğunu fark ettim. Ah Gregor, taytım hala üzerimde olduğuna göre dün gece o küçük solucanı ve ufaklığını kendimden uzak tutabilecek kadar ayık olmalıydım. Yine de kiminle ne halt yediğim hakkında en ufak fikrim yoktu. Umurumda da değildi. Hatırlamak isteseydim şimdi bu halde olmazdım zaten.
Evden iyice uzaklaştığımda benimkileri bulmak için yıllardır aşinası olduğum yolları takip ederek Park’a vardım.
Onları göletin yanındaki ağacın dibinde buldum. Dakikalar önce benim olduğum gibi sere serpe yatıyorlardı. Jack’in yanına gidip onu tekmeledim. Biri uyanırsa hepsi uyanırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı
Fiksi RemajaUyuşturucu bataklığında boğulan, tüm ailesini bir şekilde yitirmiş dengesiz ve mutsuz bir genç kız. Uyuşturucuya kurban vermiş, terk edilmiş ruhu yaralı bir genç adam. İngiltere'nin tekinsiz mahallelerinden birinde geçen bu hikayede umudu, güveni ve...