Yaklaşık olarak 5500 kelimelik uzuun bir bölüm yazdım umarım beğenirsiniz, votelerinizi lütfen esirgemeyin ve bölüm hakkında yorumda yaparsanız beni çok mutlu edersiniz. Şimdiden teşekkür ederim. İYİ OKUMALAR:**
Tove lo - talking body
Sırtımı duvara yaslayıp derince iç çektikten sonra sırtımı soğuğu ile yalayan duvardan ayrıldım. Ne giyeceğimi düşünüyordum ve çok fazla seçeneğim olduğu da söylenemezdi. Burada bana yeşil ve dört kapaklı bir dolap verilmişti kesinlikle beklediğimin aksi olarak küçük bir dolap değildi ama İzmir'den plansızca geldiğimiz için çantalarımıza özenmeden ne bulduysak koyup evden hızla ayrılmıştık bu yüzden giyebileceğim pek fazla kıyafetim yoktu, yakın bir zamanda alışverişe çıkmayı aklıma not ettim.
Babamın parasını harcarsam ve onu hatırlatan şeyleri kullanırsam ona ihtiyacım olduğunu düşünüp mutlu olacağını ve onun içinde benim için kalan son umut kırıntılarını da harekete geçireceğini biliyordum ve bu istediğim son şey bile olamazdı, yeterince hayal kırıklığına uğratılmıştım. O tırnaklarında ihanettin keskin kan kokusunu taşıyan adamdan 'baba' adı altında bahsetmek ona bahşettiğim bir onurdu zaten, onu bu sıralarda tekrar görmeyi ne midem kaldırırdı ne de şu sıralarda ruhuma hükmeden vicdan adlı his izin verirdi. O da bu yüzden bizden bir süre uzak kalmayı seçmişti zaten. Kirli zihniyetinin içinde ona affedeceğime dair ufalanmış kalıntılar olduğuna emindim ama benim için o kalıntılar ceset misali çürümüş, katran bağlayıp işlevsiz hale gelmişti bile ama o gereksizin bundan haberi dahi yoktu. Ona artık ihtiyacımız da kalmamıştı ve bende bir şekilde buradaki hayata uyum sağlayacaktım, en azından öyle umuyordum.
Annemin biraz nakit parası vardı bankada, kendimi idare edebilecek kadar birkaç şey abartmadan ve pahalıya kaçmadan alabilirdim ama burada ki kıyafetlerimle biraz daha idare edebileceğimi düşünüp bu işi sonraya erteledim.
Siyah dar bir jeanle birlikte beyaz üstüne ince siyah çizgili t-shirtümü ve açık tonda kahve örgü hırkamı giymek için çıkarttım (multide), böylelikle son zamanlarda yaptığım en renkli kombini de yapmış oldum.
Tuhaf olduğunu biliyorum ama canım sıkın olduğu zamanlarda sürekli siyah giyip ortalıkta sadistler gibi dolaşmak gibi tuhaf bir huyum vardı ama Melis'in iki gün önce 'Ev cenaze evi değil Laden, biraz daha renkli giyinsen ne olur? Böyle giyinince hem bizi hemde kendi canını sıkıyorsun ,bu kadar karamsar olma.' demesi üzerine ona hak vermiştim ve vazgeçmeye çalışıyordum ama henüz deneme aşamasındaydım tabi, haklıydı geçmişin üstünü karalayıp buraya uyum sağlamaya bir yerden başlamalıydım bunun içinde karamsarlığı bırakmalıydım önce beynime dişlerini geçiren şeytanları bir umut adlı asitle olabildiğince hızlı yok etmeliydim artık. Normalde de siyah kombinler yapmayı severdim, siyah asaletin rengi gibiydi, onunla eş değer olduğumu düşünürüm bir çok konuda ama asalet bunlardan biri değildi sanırım. Bende bu sıralarda elimi neye atsam onu siyah gibi en dibe batırıp içimdeki hüznün karanlık pençelerini ona saplıyordum ve beklenen son olarakta dipsiz uçurumumun karanlık dibine sürüklüyordum.
Bana sonsuz gibi hissetirdiği için de severdim bu rengi ama bu sürekli olunca can sıkıcı oluyordu.
Mayıs ayının gelmesiyle havalarda ısınmaya başlamıştı ve sıcak benim için huzurdu. Her şey canlanırdı bu zamanlarda, kuşlar sınırsız özgürlükleriyle birlikte selam verirdi doğaya, doğa ise uçsuz bucaksız özgür kanatlarıyla birlikte davet ederdi onları sonsuz dallarındaki arsız yeşiline...
Duş almak için banyoya girdikten sonra acelemiz olmadığını farkedip duş yerine uzun ve köpüklü sıcak bir banyo yaptım, çıkıp saçlarımı kuruttuktan ve tarayıp belimin yaklaşık bir karış üstünde biten koyu kahve ve hafif dalgalı saçlarımı açmakla tüm enerjimi tükettikten sonra seçtiğim kıyafetleri giydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA
Teen Fiction#İnvisus gençkurgu birinciliği... "Neden?"dedi sonra duraksadı birkaç saniye... "Neden gözlerin hep buğulu, neden kimsesizliğini akamayan yaşlarında saklıyorsun Laden?" deyip gözümden yanağıma süzülen bir damla kimsesizliğimi usulca öptü. O an çekti...