Yazardan
Hemşire Carolin labaratuvara gitti ve olanları düşünmeye başladı. Bu yaşananlar tıpkı 2 yıl önce olanlar gibiydi. Yeniden yayılabilirmiydi virüs?
Koltuğuna oturdu ve başını yasladı. Ne yapabilirim diyordu kendi kendine. Nasıl bulunabilirdi panzehir? Kafayı yiyecekti yine!
Hele o çocukları gördükten sonra...kesinlikle bulmalıydı. Onları korumalıydı. Koruyacaktı. Ne pahasına olursa olsun!
Hemşire Carolin düşünceler denizinde boğulurken , yönetim kurulundan çağırıldı. Normalde asla oraya çağrılmazdı.
Hızlıca asansöre bindi ve -10.kat tuşuna bastı. Ve asansörün aşşağı inmesini bekledi. Sonunda indiğinde ,yönetim odasına gitti.
Bütün askerler buradaydı.
"Mavi kodu başlatmamız gerek!"
Dedi bir asker. Nasıl yani? Olamazdı bu diye düşündü Carolin.
"Nasıl olur?!"dedi sinirle.
"Hemşire ,endişeni anlıyoruz. Ama sadece tedbir amaçlı."dedi asker.
Mavi kod demek,karantina demekti. Ve bu kesin bir dille, virüsün tekrarladığını söylüyordu!
Yönetim kurulu tartışırken, araştırma tesisinde gençler ve Komutan George virüs hakkında tartışıyorlardı.
Peter
Bizi anlamıyorlardı!
Aslında bize teşekkür etmelilerdi! Ama o siktiğim küçük akıllarıyla , herkesten herşeyi saklamayı seçmişlerdi!
Bu olmamalıydı. Olmasına izin vermemeliydik!"Komutan George. Bakın...biliyorum. Kaos ve onun gibi bir şey istemiyorsunuz. Ama bunu insanlardan saklayamazsınız. Hazırlıksız yakalanırlarsa daha büyük bir kaos olur. Ama önceden bilgilendirilirlerse, daha kolay olur."
"Zaten yapıcak başka bir şeyimizde yok."dedi Teressa.
İlk defa bana hak veriyordu ve bu beni sebepsizce mutlu etmişti. O bilmesede benim için çok değerliydi. Keşke bilseydi...
Teressa
Peter haklı...ve ona hak vermem sebepsizce beni mutsuz etmişti. Yani o benim umrumda olmamalıydı!
Komutan George ayağa kalktı ve bir şiir okumaya başladı.
"Eğer dört tanesi birini açıyorsa bahtına,
Dördün üçü parolayı gösterir
Dördün ikisi götürür ölümün peşine
Ve dördün biri çıkartır göğe."Bu neydi şimdi? Parola falan mı?
Bu iş gittikçe daha da acayipleşiyordu. Herşey karmakarışık , akıl almaz haldeydi."Bu nedir?"dedi ablam.
Komutan George , sarhoş edasıyla güldü ve bize doğru bir adım attı. Durdu ve düşünür gibi yapıp ,
"Sizin gibi zeki çocukların anlıyacağını düşünmüştüm. Yanılmışım. Yoksa size vericeğim görevi haketmiyor musunuz?"
"Ne görevi?"bu sefer konuşan Peter olmuştu.
"Soruma cevap verin. Sizce hakediyor musunuz?"
"Siz kafayı mı yediniz?"dedi ablam.
"Biliyor musunuz? Size vericeğim görevi , kolaylık olsun diye söyliyecektim. Ama siz, bayan küstah! Bu kolaylık şansını kaybettirdiniz! Artık hem görevin ne olduğunu bulucaksınız , hemde bu görevi layıkıyla yerine getiriceksiniz!"
Bayan küstah diyerek ablamı kastetmişti. Benim ablama kimse küstah diyemez!
"Siz ne hakla ablama böyle bir şey söyleyebiliyorsunuz?"
"Ben buranın komutanıyım. O hakla söylüyorum. Bayan özgüven!"
Bu adamda manyak galiba! Bir iyi bir kötü!
"Neyse...Bay aptal, sizde alın arkadaşlarınızı ve gidin!"
Çıkarken Peter'e bakıp, gülerek;
"Yanlış söyledi. Bay Aptal değil , Bay Salak olucaktı."dedim ve kahkaha attım. Bu çocukla uğraşmak çok motive ediyordu beni.
"Biliyor musun? Komutan özgüvenle ukalalığı , cesaretlede aptallığı karıştırmış."
Gerçekten lafı iyi koydu. Normalde olsa gülmezdim ama kendimi tutamadım ve kahkaha attım. Gerçi normal diye bir şey yoktuda...neyse.
"Ha yüzüne tükürsem , yağmur diye seviniceksin. Yüzsüzlüğün sözlükte ki karşılığısın resmen."
"Sen ilk önce kendine bak! Mal mal hareketler bir şeyler! Hemşireye nasıl baktığını da gördüm zaten! Pis sapık!"
Biz böyle tartışırken binanın çıkışına gelmiştik. Ve bir askeri araca bindik.
"Hadi çabuk binin! Şoförünüz yok burda!"
Aaa gene o gıcık asker! Ben buna ağzının payını verirdim de , dua etsin asker. Ukala salak mal.
"Nasıl geçti görüşmeniz? Yeterince haşladımı sizi komutan?"
"Önünüze döner misiniz ŞOFÖR BEY ?"
Şoför beyi özellikle bastırarak söylemiştim. Hahah bize sataşamıyacağını anlamıştır umarım.
"Bak ! Beni sinirlendirmek istemezsin!"
"Hadi ya! Bak zaten yeterince gerginiz daha da germe! "
"Geriyorum. Var mı?"
"SÜR ŞU LANET ARABAYI !!!"
Diye gürledi Peter. Bu çocuk beni korkutmaya başladı cidden.
Asker çocuk korkmuş olucak ki, sessizce arabayı sürmeye başladı. Bende yorgunluktan uyuyakaldım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ENFEKTE
Science FictionLondra... Üç kader ortağı... Zor bir hayat... Virüs... Ancak bu dört cümle anlatabilirdi onların hayatını... İntikam ateşi ile yaşayan , boş kafalı baş belaları... Tüm bu dertlere rağmen gülmeyi , eğlenmeyi bilen üç kafadar... Kurtulabilecekler mi ?