4- "Burası sana tarif ettiğim yer değil?"

4 2 0
                                    


Sinirlenmeye başlıyordum. Sinirli bir yapım vardı, ama bunun yapıyla alakası yoktu. Karşımda oturan en sabırlı insanı bile delirtecek yapıya sahipti. Bana soğuk havalarda mı yoksa denizde mi üşüdüğümü soran kişi sıradan bir soru sormuşçasına davranıyordu ve ben soru sorduğumda özel alana girmiş oluyordum. Sandalyemde sinirle kıpırdandım.

''Sen de benim özel alanıma giriyorsun '' Dedim. Gülümsemesi daha da genişledi. Karşımda arkasına rahatça yaslanmış, en ufak bir sinirlenme belirtisi göstermiyordu.

''Ben sana yaşadığın yerin altında bir tür depo olup olmadığını sormadım.'' Dedi.

Haklıydı.

Umursamaz bir tavırla omuzlarımı silktim ve kalkarak pencerenin kenarına gittim. Dışarıdaki fırtına nispeten dinmişti. Bu havada eve gidip gidemeyeceğimi düşünüyordum ki ne düşündüğümü anlamış gibi ''Gideceğin yer uzak mı?'' diye sordu.

Arkamı pencereye döndüm ve dosdoğru ona baktım.

''İşte şimdi sen benim özel alanıma giriyorsun.''

Livia hanesine bir puan.

Haneme puan yazdıramadığımı anlatır bir bakışla bana bakarak ayağa kalktı. ''İyi araba kullanabiliyorsan fırtına dinmişken gidebilirsin.'' Dedi.

Hayır, bu kadar yağmur yağmışken yolların halini düşünmek bile istemiyordum. Araba kullanabiliyordum ancak daha önce böyle bir havada hiç kullanmamıştım. Yine de ona söylemek zorunda değildim. Yanımda yeterince para vardı ve bir taksi tutabilirdim. Sabahta Hanna'nın arabasını almak için tekrar gelirdim. Yalancı bir gülümsemeyle başımı onaylar gibi salladım. Gitme vakti gelmişti.

Masadan çantamı aldığımda o da daha önce dikkatimi bir kez daha çeken çekmeceden arabasının olduğunu düşündüğüm anahtarları aldı. Kaşlarımı kaldırarak baktım ve bana beni ilgilendirmediğini anlatan bir geri bakış gönderdi. Evet, beni ilgilendirmiyordu. Ancak bu yollarda araba kullanabildiğimi söyledikten sonra beni taksiye binerken görmesini istemiyordum.

Kulübeden çıktığımda etrafıma baktım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum, telefonuma hamle edecekken hala yağmurun yağdığını fark ettim. Telefonun su almasını istemediğim için çıkarmadım, kumsalın çıkışına doğru yürümeye devam ettim. Her yer su içindeydi. Ayaklarım suya gömülüp tekrar çıkıyordu. Taksi tutma fikri her geçen saniye daha da cazipleşiyordu. Gelen ayak seslerinden arkamda olduğunu biliyordum. Kumsalın çıkışından yola çıktığımızda park ettiğim yere doğru ilerledim. Puslu havada caddeden, çalıştırdıkları sileceklerin kar etmediği arabalar geçiyordu. Bu havada taksi geçeceğine dair olan ümitlerimi her geçen dakika biraz daha yitiriyordum.

Soğuktan titreyerek hırkama sarındığımda arkamdan gelen ayak seslerinin kesildiğini fark ettim ve arkama döndüm. Arabasının yanında durarak bana bakıyordu. Bakışlarından ne anlatmak istediğinin farkındaydım. Eve bırakmayı teklif ediyordu. Mantıklı bir teklifti, bu havada hiçbir taksi beni almazdı. Kendim kullanmak istemiyordum, tehlikeliydi. Geriye ya yürümek ya da Daniel'la gitmek kalıyordu. Daniel'da tehlikeli sayılmalıydı. Daha yeni tanışmıştık, tanışıyor bile sayılmazdık. Kendisi hakkında sadece bir kulübenin altında yaşadığını, adının Daniel olduğunu ve sinir bozucu bir karaktere sahip olduğunu biliyordum.

Orada öylece durup imkanlarımı tartarken yağan yağmurun şiddetlenmesiyle kararımı vermiş oldum. Arabasına doğru başımı yağmurdan koruyarak gittiğimde neredeyse memnun duruyordu. Kapımı açtı ve sürücü koltuğuna geçip kapısını kapattı. Nazik bir davranıştı.

Ben de arabaya binip kapımı çektikten sonra derin bir nefes alarak arkama yaslandım. Arabanın içi sıcacıktı. Tüm kıyafetlerim sırılsıklam olmuştu. Çantamın içini açıp telefonumu çıkardım Hanna'dan bir mesaj vardı.

<Liam beni eve bıraktı. Kendisi de gelmek isteyince kırmadım, film izliyoruz.>

Kıskançlıkla iç çektim. Liam'ın yanında olmasına rağmen şuan tanıdık bir evde olmak için neler vermezdim.

Kontağı çalıştırıp ani bir kalkışla yola çıktı. Şaşkınlıkla bakışlarımı telefondan kaldırıp Daniel'a diktim.

''Ne yapıyorsun sen?''

''Ne yapıyorum?'' Yandan bana baktı ve soldaki gamzesini çıkaracak şekilde gülümsedi. Sinirlerim o kadar harap haldeydi ki hiçbir espriyi kaldıracak durumda değildim. ''Böyle bir havada ani dönüşler yapıyorsun.'' Dedim.

Ne olacak dercesine bana geri baktı ve bakışlarını yola çevirdi. Boylu boyunca uzanan kumsal yolundan oldukça uzaklaştıktan sonra beni nereye bırakacağını söylemediğimi fark ettim. Evimi tarif etmeyecektim. Beni Hanna'nın evinin yakınlarında bırakabilirdi. Annem şu saatlerde evde yoktu ve tek olmaya dayanamazdım.

Yolu tarif ettikten sonra itiraz etmedi başını sallayarak radyo kanallarında gezinmeye başladı. Ben kumsala gelirken radyoda duyduğum konuşma şuan başka bir kanaldaydı.

''Bugün şehrin belirli bir kısmında soğuyan hava tüm meteorologları şaşkına düşürdü. Bu olay bize iki yıl önce yaşanan kasırgayı hatırlatıyor.''

Gözlerimi devirdim. Uzun süredir bunları duyduğumdan artık sıkılmıştım. ''Kanalı değiştirir misin?'' dedim. Direksiyonu sağa kırdıktan sonra ''Neden?'' diye sordu. Aslında buna cevap olarak özel hayatıma dalma polemiğine tekrar girebilirdim ama halim kalmamıştı. Bıkkınlıkla iç çekerek ''Çünkü aynı haberleri duymaktan sıkıldım. Kumsala gelirken de aynı konudan bahsediyorlardı.''dedim.

Anladığını belirterek başını salladı. Şuan bulunduğumuz caddeyi tanıyordum. Tarif ettiğim yere gelmemize az kalmıştı. Çantamdan telefonumu çıkarıp saate baktım, öğlen ikiye geliyordu. Zaman çabuk geçmişti. Zaten bu kadar olaydan sonra yavaş geçmesini bekleyemezdim. Elimde bir süre telefonu döndürdükten sonra ortadaki boşluğa inerken almak üzere bıraktım.

Daniel, Hanna'nın evinin karşı sokağında durdu. Şaşkınlıkla gözlerimin açıldığını hissediyordum. Ben ona, bu sokağa gelmeden bir yer tarif etmiştim.

''Burası sana tarif ettiğim yer değil?'' 

5-4Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin