1

34 5 0
                                    

        II

       Annem daha gelmediğinden buzdolabından dondurulmuş pizza aldım ve mikrodalgaya attım. Göz ucuyla mutfaktaki duvarda duran saate baktım. Saat altıydı, Hanna'nın gelmesine bir saat kalmıştı. İç geçirerek ağırlığımı diğer ayağıma verdim ve o sırada mikrodalganın alışıldık sesi duyuldu. Kapağını açarak ve güzel kokusunu içime çekerek masada duran kolamı alıp salondaki koltuğa geçtim.  Bugün günlerden cumaydı, her hafta takip ettiğim dizinin yeni bölümü vardı. Keyifle kumandadan bbc'yi açtım.  Özeti veriliyordu, pizzamın kalan dilimlerinden birini daha ısırırken aklım Hanna'ya kaydı. Hanna mavi gözlü sarışın ve ince bir kız. Birbirimizle anaokulundan beri arkadaşız. Karakteristik özelliklerimiz birbirinden oldukça farklı olmasına rağmen, bu zamana kadar hep birbirimizi tamamlayacak bir yol bulabildik. Bunları düşünürken telefonumun mesaj geldiğini belirten melodisini buldum. Kolamı önümdeki sehpaya bırakarak parmaklarımı peçeteme sildim ve komodinden telefonumu aldım.  Mesaj Hanna'dandı.

<  Planlarda değişiklik oldu. Altı buçuk gibi seni alırım, güzel bir şeyler giy. >

Televizyondan saate baktım, saat altıyı çeyrek geçiyordu. Pizzamın son diliminden kalan parçaları ağzıma tıkarak koltuktan fırladım ve üst kata odama çıktım. Gittiğimiz yer Connie'nin yeri'nin karşı sokağında olduğundan gardırobumda siyah kot pantolonumu aramaya koyuldum. Akşam hava soğuk olacağından üstüme de lacivert kazağımı giymeye karar verdim.  Salona indiğimde Vosvogen'in tanıdık sesi duyuldu anahtarlıktan anahtarlarımı kaptığım gibi dışarı çıktım. Hanna camı indirmiş bana sırıtıyordu.  Kapıyı açtım ve arabanın tanıdık kokusunu içime çektim. Hanna'ya bir göz attım. Tam anlamıyla şıktı. Üstüme bakarak gideceğimiz yerin o kadar da güzel olmamasını umdum.  Hanna camı kapatarak bana döndü.  Bana doğru eğilerek torpidoyu açtı ve içinden çıkardı parlatıcıyı bana uzattı. ''Sen dışarı çıkmadan önce aynaya baktın mı?'' dedi.  Dikiz aynasından kendimi kontrol etmeye kalkıştığımda kolunu arkama attı ve arabayı evin girişinden çıkardı. Normal bir şekilde giyinmiştim. Abartı olan oydu. Umarım.

''Ters davranmayacaksın değil mi?'' Sorusunun üzerine Hanna'ya döndüm. Gözleri yoldaydı, heyecanlı olduğunu yan koltuktan sezebiliyordum. En yakın arkadaş olmanın dezavantajlarından biri fedakarlık yapmaktır. Koltuğumda aşağı doğru kayarak iç geçirdim. ''Davranmayacağım.''  Demem üzerine Hanna sırıtarak bana döndü ve gülümsedi.

Yaklaştığımızda ikimizde uygun bir park yeri bakınmaya başlamıştık. Ben uygun yeri ona gösterince Hanna arabayı park etti ve ikimizde indik. Hanna bana kafenin kapısını açarak geçmemi işaret etti. İçerisi mor ve gri renkleriyle döşenmişti. Şık bir yerdi. Evet, oldukça şıktı ve ben çok sıradandım. Hanna koluma girerek kulağıma yaklaştı. '' Parlatıcı hala torpidoda, bilmek istersen.'' Dedi. Umutsuzca iç çektim, bir parlatıcının durumu kurtaracağını sanmıyordum.  Etrafıma bakındım, Brian ve Liam köşedeki masada oturuyorlardı. Yanlarına geldiğimizde ikisi de ayağa kalktı. Aslında hiç gerek yoktu ama olan olmuştu, Brian bana sarılmaya hamle etti ve ben gafil avlandım.  O da yılışık biri olmadığından hafifçe yanağımdan öperek geri çekildi. Tebessüm etmeye çalışarak Hanna'nın yanına yerime oturdum.  Liam ve Hanna birbirlerine bakarak flörtözce gülümsüyorlardı. İçimden bu gecenin hızlı bitmesi için kısa bir dua ettim.

Garson yanımıza geldiğinde sohbet çoktan başlamıştı. Liam Hanna ve Brian yeni açılan gece kulübünden bahsediyorlardı. Gülümseyerek bize siparişlerimizi sorduğunda Liam Hanna'ya döndü.

''Yemek mi yiyelim yoksa bir şeyler mi içelim?''

Tam tahmin ettiğim ve umduğum gibi Hanna bana döndü ve soru sorarcasına kaşlarını kaldırdı. Hayır anlamında başımı salladım. Hanna anlamış olacak ki Liam'a doğru gülümseyerek '' Bir şeyler içelim.'' Dedi.  Liam garsona döndü ve Brian'dan işareti alınca '' İki tane bira.'' Dedi.  Tam beklediğim gibi Hanna'da onlara uydu. Garson gözlerini bana dikince gülümseyerek zencefilli çay istedim. 

Siparişler gelene kadar dönen muhabbet hemen hemen aynıydı. İçeceklerimiz geldiğinde her zamanki gibi iki şekerin bir tanesini kırıp toplam bir buçuk tanesini çayımın içine attım. Brian ve Liam bana bakarken Hanna alıştığından dikkatini bile çekmemişti. Nihayet gözler çayımdan çekilince, Hanna konuyu değiştirdi.

''Okuldan sonra ne yapmayı düşünüyorsun Brian?''

Hanna, Brian'ı tanımam için uğraşıyordu. İnatla ilgilenmiyormuş gibi çayımdan bir yudum aldım. Brian gülümseyerek cevapladı.

''Basketbola devam edeceğim. '' Üniversiteye gideceğim demediği için şaşırmıştım açıkçası. Brian derslerde en az basketbolda olduğu kadar iyiydi. Bu durum Hanna'nın da ilgisini çekmiş olacak ki, Liam'a diktiği flörtöz bakışlarını Brian'a kaydırdı. ''Üniversiteye gidersin sanıyordum.''

Brian sıkıntıyla omuz silktiğinde gözüm Liam'a takıldı. Dosdoğru yüzüğüme bakıyordu. Yüzüğümü iki yıldır hiç parmağımdan çıkarmamıştım. Nereden aldığımı da hatırlamıyordum ve şu ana kadar hiç kimse yüzüğümle direkt olarak ilgilenmemişti hatta kimsenin dikkatini çekmemişti.  Bu yüzden Liam'ın bu kadar dikkatle bakması beni rahatsız etti. Elimi rahatsızlıkla kucağıma indirince toparlandı ve sohbete dahil olmak için başarılı bir giriş yaptı.

Yaklaşık bir saat boyunca birbirini izleyen konular sonunda nihayet kalkmaya karar verdik. Hanna'nın kalmak istediğini biliyordum ancak, fazla biranın ona dokunacağından eminim. Fazla Lam'ında tabii. Brian'ın eve bırakma ricalarına karşılık inatla direnmem sonucunda kendimi Hanna'nın bilindik vosvogeninde  buldum. Kolay sarhoş olduğundan iki birayla çakırkeyif durumuna geçmişti bu yüzden sürücü koltuğuna geçtim ve park yerinden çıktım. Yol boyunca beklediğimin aksine Hanna sessiz kaldı ve başını cama yaslayarak etrafı izledi.  Evine geldiğimizde onun direkt olarak arka girişten odasına çıkmasına yardım ettim ve volsvogeni yarın bırakmak üzere ödünç aldım.

5-4Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin