2.BÖLÜM

150 16 2
                                    

HATIRLATMA

Son söylediğimi duymuş olacak ki , camları dahi olmak üzere her şeyiyle lüks araba yavaşça geri geldi. Benim hizama gelince durmuştu. En azından özür dileyecekti.
--------------------------------------------------
2.BÖLÜM

Cadde tarafına bakan sürücü kapısı açıldı. O yanıma yaklaşırken onu inceleme fırsatım olmuştu. Arabanın etrafından dolanarak yanıma geldi . Yaklaşan her adımda az önce söylediğim sözler sankanki boğazıma takılmıştı. Üzerinizde insan üstü bir etki bırakıyordu. Simsiyah botlarından başlayıp , lacivert pantolonuyla , lacivert gömleğiyle ve deri ceketiyle zenginliğin beden bulmuş hali gibiydi. Kasları olduğu bariz belliydi çünkü üzerine tam oturmuş gömleğinden adeta özgürlüklerini ilan ediyorlardı. Bir mankeni andırıyordu. Yüzünün her bir zerresi ışıldıyordu. Sert bir yüz yapısı vardı. Yağmurdan sonraki ıslak toprak renginde gözleri , yağan yağmurdan dolayı rengi yavaşça koyulaşmaya başlayan saçları vardı . Kaşları neredeyse tek tek dizilmiş gibiydi. Kirpikleri bir kızın kıskanabileceği nitelikteydi. Yeni yeni çıkmış sakallarıyla ve düz burnuyla , sizi gerçek olduğuna inandıramayacak kadar güzeldi. Kaşlarını alayla kaldırmış bir biçimde karşıma dikildiğinde gözlerini gözlerime dikti.
" Az önce söylediklerini bir de böyle söyle " dedi , ellerini cebine sokarak. Az önceki sinirli halime geri dönerek gözlerimi kıstım.
" Öküz " dedim. " Sen tam anlamıyla bir öküzsün ! " .

Alaylı ifadesi suratından silinmiş yerini saf öfke almıştı.
" Zaten ıslanmıştın ne diye dır dır ediyorsun ki ? " dedi ellerini kaldırarak. Birde küstahtı.
" En azından temizdim ! Sayende her tarafım çamur oldu. Centilmen olda özür dile bari " dedim kollarımı birleştirerek. Alacağım güzel havayı da zehir etmişti. Aslında fırtına başladığında vazgeçmiştim ama , yinede özür dilemeliydi. En hassas noktamdı.

" Yere bakıp leyla gibi yürümeseydin." dedi suratını ifadesiz tutarak. Arabasına doğru yürümeye başladığında arkasından bağırdım.
" Ne saçma bir bahane bu ! Kaldırım burası kaldırım . Farınla gözümü kör ettin , bir de beni suçla. Gel buraya hemen dile özrünü , bekliyorum. " dedim gözlerimi kapatıp , ayağımla ritim tutmaya başlayarak. Sinirimi böyle atıyordum. Araba kapısının kapanma sesinin ardından , motorun çalışma sesini duyduğumda gözlerimi açtım. Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık kalmıştı. Özür bile dilemeden sürmeye başlamıştı !
" Hodük müsün sen ya ! " dedim olduğum yerde tepinerek. Çoktan uzaklaşmıştı bile.

Pes ederek yetimhaneye doğru adımlamaya başladım. Yetimhanenin kapısının önüne geldiğimde hava maviliğini çoktan yitirmişti. Mustafa amcaya iyi akşamlar diyerek demir kapıdan içeriye girdim. Binanın içerisine girerek ikizlerle kaldığımız odaya doğru ilerledigimde ikizleri odadan çıkarken gördüm. Sanırım her gece olduğu gibi Mina'nın yanına gidiyorlardı. Yorgun olduğum için hemen odaya girip üzerimdeki çamurlu giysilerden kurtularak banyoya girdim. Duş aldıktan sonra üşüdügüm için üzerime kalın bir şeyler geçirdim. Saçlarımı kurutmadan , açık bırakarak yatağıma yattığımda aklıma bugün olanlar geldi. Sanki biraz fazla yakışıklıydı. Hayır hayır yakışıklı falan değildi. O tam bir öküzdü. Yine sinirlenmiştim. "Bir insan en fazla ne kadar odun olabilir?" sorusunun yanıtıydı resmen. Onu düşünmemeye çalışarak uykuya daldım.

***
Uyandığımda ikizler odada yoktu. Mina'ın yanındalardır diye Mina'nın odasına gittiğimde, birbirlerine sarılarak uyuduklarını gördüm. Kapıya yaslanarak bir süre onları izledim. Birlikte yaşadığımız tüm anılar gözlerimin önünden film şeridi gibi geçmişti. Bugün beni almaya geleceklerdi. Onlardan nasıl ayrılacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Onları uyandırmamak için parmak uçlarımda yürüyerek tekrar odamıza döndüm. Üzerime açık renk bir kot ve bordo bir kazak giydikten sonra saçlarımı topuz yaparak yemekhaneye indim. Uyuşuk bir şekilde yemeğimi yerken tanıyıp tanımadığım herkes masama vedalaşmaya geliyor, kimisi ne kadar şanslı olduğum söylerken bakışlarından taşan kıskançlığı dizginlemeye çalışıyor, kimisi sadece iyi dileklerde bulunup gidiyordu. Bense hiçbini can kulağıyla dinlemezken o an düşündüğüm tek şey aldığım kararın yüküydü.

Bu kararı kolay vermemiştim. İlk başlarda çok endişeliydim. Eğer buradaki ailemi seçersem, hayatım boyunca sahip olamayacğım bir şansı kaçıracaktım. Bu yüzden Derinoğulları ailesi ne zaman benimle vakit geçirmeye gelse "Bu sefer onlara hayır diyeceğim." diyordum. Ama gel gör ki buradaki ailem dediğim insanlar, anlayış kelimesinin sözlük anlamıydı. Bir akşam bizim odada toplanmış sohbet ediyorduk.
"Seni çok sevdiğimizi biliyorsun," diye söze başlamıştı Gizem. "Burada iyi kötü anılarımız var. Buradaki her çocuk, buradan bir gün bir aileyle ayrılmanın hayaliyle yaşıyor. Biz doğduğumuzda, hayat bizi sevmedi Yağmur. Geçmişimiz, buradaki geçmişimiz belki çok iyi değil, ama bizi sahiplendiler. Yine de hangi birimiz bir gün ailemiz olmasının hayalini kurmadık ki?" dedi Gizem. İkizlerin babası, trafik kazasında hayatını kaybettikten sonra, annesi onları buraya bırakmıştı. Gamze annesiyle ya da babasıyla ilgili en ufak bir kelime duymak istemezken, Gizem çoğu zaman benimle dertleşir, içindeki anne ve baba özlemini anlatırdı.

Ben mi? Benim bir ailem olup olmadığı konusunda hiçbir fikrim yoktur. Yaşıyorlar mı, öldüler mi... Genelde bizi neden buraya bırakıldığımız bize anlatılmazdı, ama Müdire hanım ısrarlarımızı kırmamıştı ve anlatmıştı. Beni kimin getirdiğini kimse bilmiyordu. Yetimhanenin kapısının önüne, mor bir battaniyeye sarılı bırakılmıştım. Belki de zor durumda kalmışlardı, ama ne olursa olsun, bir aile çocuğuna bunu nasıl yapardı? Çoğu gece bunu düşünerek uyurdum, ama yine de bulunduğum konumdan asla şikayet etmemiştim.

"Sen de bu hayalleri kurdun Yağmur. Hepimiz kurduk. Ama bak, hayaller gerçek olabiliyormuş,değil mi? Seni adım gibi biliyorum Yağmur, sen bizi düşündüğün için burada kalmayı seçmek istiyorsun ama bak, biz mutluyuz. Lütfen, hayatında bir kez olsun kendini düşün ve mutlu ol. Mutlu olacaksın. Anladın mı? Söz mü?" diye sözlerini bitiren Gizem'in ardından Gamze'den bir hıçkırık kopmuştu ve ağlamaya başlamıştı. Onu görünce ben de ağlamaya başlamıştım. Gizem "Söz mü?" diye üsteleyince uysalca ona dönerek "Söz." dedim o zaman. "Söz veriyorum."

Yemeğimi bitirip kalkacakken Gizem'in "Yağmur," diye seslenen sesini duydum. Sol tarafındaki Gamze ile sağ tarafındaki Gizem'in ellerinden tutmuş olan Mina, onları bırakarak bana doğru koştu. Bir hamlede kucağıma alarak saçlarının arasına bir öpücük kondurdum.

"Seni almaya geldiler Yağmuy." dedi Mina başını boynuma gömerek. Onlarla birlikte yetimhaneden çıkarak Mina'yı kucağımdan indirdim. Kapıda Erdem Bey ve Yeliz Hanımın yanında duran şoför Ufuk amca, siyah bavulumu sürükleyerek girişteki merdivenlerden indirdi. Kızların hepsine sarıldım. Vedalaşmayacağımıza söz vermiştik, o yüzden fazla oyalanmadan siyah arabaya doğru yürüdüm. Arka koltuğa binip son bir kez pencereden dışarı baktığımda, Müdire Hanım da dahil olmak üzere herkes elini sallıyordu. Ağlayan Mina'yı içeriye geçiren kızlardan gözlerimi çevirerek göz yaşlarımı sildim.

Yeni bir hayatın başlangıcı olan bugün, hayatımla birlikte bir çok şeyi değiştirecekti. Bunu hissedebiliyordum.

Selaaamm. 2.bölümle karşınızdayız. İlk bölümlerin hakikaten kısa gittiğinin farkındayız, ama güzel ve uzunlu bölümlere çok az kaldıı. Lütfen, oylarınızı, o güzel yorumlarınızı eksik etmeyin. 3.bölümün biraz daha heyecanlı olduğunu söyleyebiliriz, o zamana kadar beklemede kalın. Sizleri seviyoruuz.

FIRTINA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin