10- Kardeşler

20.7K 1.3K 298
                                    


BÖLÜM 10

'KARDEŞLER'

Rebekah alnında biriken teri elinin tersiyle sildi. Ter tanecikleri sırtından aşağıya yavaş yavaş süzülüyordu ve yerden tavana kadar uzanan camlardan içeriye süzülen rüzgar, tenini ürpertiyordu. Dantel elbisesinin ince tülü bedenine yapışmıştı. Karşısındaki yarı tanrı, bebeklerine hediyesini sunarken bir şeyler söylüyordu ancak genç kız onun söylediklerine bir türlü odaklanamıyordu. Dudaklarına sabitlediği gülümsemesi ile sanki onu dinliyormuş gibi gözlerinin içine bakıyor ve onaylarcasına başını sallıyordu.

Karnında hissettiği ani acı ile bedeni kaskatı kesildi. Bebekleri sürekli hareket halindeydi ve daha önce hiç yapmadıkları şekilde Rebekah'nın canını acıtıyorlardı. Genç kız onların huzursuzluğunun farkındaydı. Bir şeyler yolunda gitmiyordu. Birkaç dakikada bir karnında ve kasıklarında acı verici bir yanma hissi duyuyordu. Doğum yaklaşıyordu. İki gün sonra doğumu gerçekleşecekti ve genç kız ağrılarının şiddetlenmesinin doğal olduğunu biliyordu. Emin olamadığı şey ise bu kadar sık olmalarının doğal olup olmadığıydı. Aynı acı bu kez daha şiddetli bir şekilde kendini gösterince bedeni öne doğru büküldü ve acıyla inledi.

Karşısındaki adamın telaşla ''Artemis neler oluyor?''diye sorduğunu duydu. Kulakları uğuldayan Rebekah kendini toparlayabilmek için derin bir nefes aldı. Nefesi dudaklarının arasından uzunca bir süre soludu. Sakin olun bebeklerim diye seslendi üçüzlere. Sizi huzursuz edecek hiçbir şey yok. Güvendeyiz.

Dikkat çekmemek adına omuzlarını dikleştirdi ve tahttan destek alarak zorlukla ayağa kalktı. Kasıklarındaki acı nedeniyle oturamıyordu. Karnından kasıklarına doğru büyük bir basınç vardı. Sanki birisi karnını aşağıya doğru ittiriyor gibiydi. Yüzünden akan terler o kadar çoğalmıştı ki saçları her yerine yapışıyordu. Zoraki bir şekilde gülümsedi ve adama döndü. ''Sadece bebekler.''diye mırıldandı. ''Bugün biraz fazla hareket ediyorlar. Önemli bir şey değil.'' Sesinden hiçbir şeyin yolunda olmadığı belli oluyordu.

Ayağa kalkması ile birlikte tahtın arkasında duran Enyo ve Eris'in dikkatini çekti. Hızla genç kızın yanına geldiler. Eris, Rebekah'nın ayakta zor durduğunun farkına vararak genç kızın dirseğini tuttu ve ona destek oldu. ''Artemis, ne oldu?''

Enyo'nun ise yüzü endişeyle kırışmıştı. Genç kızın alnına yapışan saçları geriye ittirdi. ''İyi görünmüyorsun.'' Rebekah başını iki yana salladı. ''Sadece sancım var ve burası şuan üzerime yıkılacakmış gibi hissediyorum. Dışarıya çıkmam gerek. Temiz hava almaya ihtiyacım var.''

Eris genç kızın ağırlığını üzerine alırken Enyo'ya döndü. ''Sen Ares'i bul. Ben onu arka salona götürüyorum.'' Enyo başını sallayarak onayladı ve hızla kalabalığın içine daldı.

Rebekah kalabalıktaki uğultunun arttığını fark etti. Görmeyen gözlerle etrafına bakmaya çalıştı. Ancak başı o kadar çok dönüyordu ki midesindeki her şeyi çıkartma isteği ile doldu. Eris'in yardımı ile yavaş yavaş tahttın arkasındaki kapıya ilerledi. Beyaz kapının önündeki askerler kapıyı onlar için açtı. Rebekah kapının ardındaki merdivenlerden bir bir indi. Bir elini içgüdüsel olarak karnının altına yerleştirmişti. Bacaklarını fazla açamıyordu. Acı ve basınç o kadar fazlaydı ki saçma bir düşünceyle bebeklerinin her an düşebileceğini düşünüyordu. Sonunda merdivenleri inip ince uzun holde ilerlerken sürekli ayakları birbirine dolanmaya başladı.

''Bu hiç normal gözükmüyor Artemis.''dedi Eris. Genç kızı öyle sıkı kavramıştı ki her an düşebilme ihtimaline karşı tetikteydi. ''Hera'ya haber vermemiz gerek.''

Sonsuz Aşk 'Dolunayın Şarkısı' (Düzenleniyor / Devam Edecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin