17. BÖLÜM

250 23 27
                                    


BUGÜNE KADAR YAZDIĞIM EN UZUN BÖLÜM OLDU. SATIR ARASI YORUM İSTİYORUM O YÜZDEN SİZDEN :D MULTIDE GİZEM'İN GİYDİĞİ ELBİSE VAR :D


Sıla Hanım'ın "Çınar" diyen sesi ile hızlıca Çınar'ın dudaklarından ayrıldım ve ellerimi göğsüne koyup Çınar'ı itmeye çalıştım. Çınar yüzümü avuçlarının içine hapsetti ona "ne yapıyorsun, bırak" desem de bırakmadı.

Dahası ise alnım ile saçlarımın birleştiği kısma küçük bir öpücük kondurdu "utanma" diye fısıldadı ve sanırım kokumu içine çekti. Sanırım diyorum çünkü derin bir nefes aldı, sanırım diyorum çünkü çenesi saçlarımın üstündeydi.

Ben ise Çınar'ın ademcik elması ile bakışıyordum. Daha önce kimsenin ademcik elmasını incelememiştim dolayısıyla daha önce hiç bu kadar güzel bir ademcik elması görmemiştim.

Bir insanın her şeyi nasıl bu kadar mükemmel olabilir?

Çınar yüzümden ellerini çekince birden boşluğa düşmüş gibi hissettim kendimi... Ancak o boşluk hemen yerini utançla, suçluluk duygusu ile doldurdu.

Benim az önce öpüştüğüm adamın karısı bizi görmüştü...

Ben nasıl oldu da bu kadar kaybettim kendimi?

Ben nasıl oldu da onun bana bu kadar yaklaşmasına izin verdim?

Elleri kalçamdaydı!

Sokağın ortasında öpüştük!

Lanet olsun ağlamak istiyorum ama ağlayamam!

"Sıla sonra açıklarım" diyen Çınar'a şok olmuş bir şekilde baktım.

Nasıl bu kadar rahat olabiliyordu?

Önemsiz bir öpüşme miydi onun için?

Tabi ya ne bekliyordum ki, adam başkasıyla öpüştü diye boşanacak hali yoktu ya, ya da benimle birlikte olacak...

Resmen önemsiz, sıradan biri gibi hissediyordum kendimi dahası ise aşağılık bir fahişe...

Gözümden akmak için izin isteyen gözyaşımı zorlukta tuttum. Ağlayamam en azından şimdi olmaz.

"Çınar siz daha önceden tanışıyor muydunuz?" Burak Bey'in sorusu ile daha da kötü hissettim kendimi.

"Özür dilerim Sıla Hanım, önemsiz, sıradan bir şeydi. Ben işten ayrılıyorum merak etmeyin bir daha beni görmeyeceksiniz"

Kimseye bakmadan hızlıca yürümeye başladım. "Çınar bir açıklama bekliyorum" diyen Sıla Hanım'ı "Sıla sonra" diye kükreyen Çınar'ı "Gizem benim olacaktı" diyen Burak Bey'i arkamda bıraktım...

Unutacaktım az önce yaşananları... Onu unutacaktım... Yoksa kendimi yuva yıkan aşağılık biri gibi hissetmeye mahkûm edecektim.

Yoldan geçen bir taksiyi durdurdum ve hemen arka koltuğa oturdum "en yakın sahile"

Eve gidemezdim, Seda'nın yanına gidemezdim, okula gidemezdim, artık olmayan işime de gidemezdim...

Gidecek ne bir yerim, ne de kimsem vardı... Kalabalığın içinde yalnızım. Etrafımdaki onca kişiye rağmen yalnızım.

Yalnızlık...

Yalnız yaşamayı seviyoruz deriz... Yalnız, özgür, bağımsız yaşamak bize cazip gelir.

Peki, nasıl bir yalnızlık bu?

Tek başına bir evde yaşamak mı?

Canın her istediğinde arkadaşlarının sana gelmesi ve sabaha kadar eğlenmesi mi?

AĞLARSAM GEÇER Mİ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin