Calum,
Orada da ağlıyor musun?
Bir keresinde içli içli ağlayışını izlediğimi hatırlıyorum. Zar zor gülen bir adamdın zaten. Ağlamak senin için Edith Piaf'ın rap yapması gibi bir şeydi ama ağlamıştın işte.
Niye ağladın bilmiyorum. Gerçi şimdi ağlarken sesin nasıl çıkardı onu bile hatırlamıyorum ancak titreyen ellerin sigara ardına sigara yakıyordu, burnunun kırmızılığı üstünde beyaz toz parlıyordu.
Bende seni öptüm. İçinde ne kadar kırık kalp parçası varsa onları birleştirecek kadar çok öptüm. Fakat işe yaramadı. Sadece beni kucaklayıp yatağa bıraktın ve ben ne gördüğümü unutana kadar beni düzdün.
Üzerinden 19 yıl geçti. Sen gideli ise 17 yıl oldu. Sen tamamen gideli de neredeyse 6 yıl. Hala niye ağladığını bilmiyorum. Düşünüyorum; uyduruk işimden geldiğimde, gece tek kişilik yatağımda, çorabımın diğer tekini ararken, kırışmış yüzümü makyajla örtmeye çalışırken.
Niye ağladın? Ben niye bileklerindeki kırmızı izleri azaltamadım? Çünkü bazen açık pencereden yüzüne rüzgar estiğinde kıvırcık saçların uçuşur, dudakların mükemmel bir gülümsemeyle gerilirdi.
"Yaşamak istiyorum," derdin. "Seninle yaşamayı köpek gibi istiyorum."
Belki de yaşamakla, nefes almanın aynı şey olduğunu düşünerek hata yaptım.
09.10.2040
Sonia Vashkov
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Je viens, ma chérie / c.h
Short StoryÇünkü şimdi yolda önümden yürüyüşünü bile özlüyorum. #CalumHoodFanfic