dark paradise | final
Yine sensiz bir günle uyandım.
Sağ tarafıma dönüp, fotoğrafını seyrettim bir süre.
Yataktan kalkmam gerekiyordu ama buna gücüm yok gibiydi sanki.
Derin bir nefes alıp kalktım.
Bu seferde gözüm kıyafetlerine kaydı.
Dolaba doğru yürüyüp elime beyaz ince gömleğini ve siyah pantalonunu aldım.
Hala kokuyorlardı. Tebessüm ettim.
Saate döndüm.
Güzel, yine saatler birbirine girmişti.
Akşam uyanmıştım. Ama etraf azda olsa aydınlıktı.
Yatağı topladım ilk başta.
Kıyafetlerimi çıkarttım ve gömleği ilikledim.
Kış ayıydı, soğuktu her yer.
Giyinirken içimin titrediğini hissettim.
Bu biraz da senin bu soğuk evde, beni donmuş kalbimle bırakmandan dolayıydı.
Aldırmadan pantalonu da geçirdim altıma.
Aynanın karşısına geçtim.
Uzun, kokusuz ve bakımsız saçlarımı inceledim önce.
Çökmüş gözlerime baktım.
Ellerim yüzüme gitti sonra. Sertti, kuruydu.
Oysaki o kadar yaş onu kurutmamalıydı, değil mi?
Tarağı elime aldım.
Karışmış saçlarımı tararken canım yanıyordu.
Gözümden bir damla yaş akmıştı bir anda.
Şaşırmıştım.
Neye ağlıyordum?
Saçımın acımasına mı yoksa kalbimin acısına mı?
Elimin tersiyle sildim yaşı.
Meleğimin yanına giderken böyle görünmemeliydim.
Kremi alıp acemice sürdüm yüzüme.
Beyaz gömleğime yakışsın diye biraz beyazlar sürdüm gözüme.
Kırmızı ruju aldım.
Normalde yapmayacağım şeydi ruj sürmek.
Ama sürdüm.
Güzel durmuştu.
Ben normalde aşıkta olmazdım.
Ama yapmayacağım şeyler yapmıştım.
Yapardı insanlar.
Yapardık.
Ayağa kalktım.
İnce gömlekten içim gözüküyordu.
İnsanların tuhaf bakışlarını düşündüm.
Onlar benim kendi içimi göremezken, gördükleriyle yetineceklerdi.
Uzun süredir yapıyordum.
Yine yaptım; umursamadım.
Odaya baktım. Topluydu.
O sevmezdi zaten dağınık odaları.
Sen sevmezdin.
Elime çantayı aldım.
İçine telefonumu, anahtarımı koydum.
Mont giymeyecektim.
Çılgınlık değil mi?
Kendimi bir an sokak fahişeleri gibi hissetmiştim.
İç gösteren gömlek, siyah dar pantalon, kırmızı ruj.
Ve yine umursamadım.
Sevgilim beni bekliyordu.
Acele ederek evden çıkmalıydım.
Jung Joonil karşı dairemde oturuyordu.
Anahtarlar onda da vardı.
Merak etmemesi için not yazdım.
'Meleğimin yanına gidiyorum, merak etme. -Meleğin Cenneti'
Girişe notu bıraktıktan sonra apartmandan çıktım.
İlk önce bir yere uğrayacaktım.
Meleğimi ilk tanıdığım yere doğru yürüdüm.
Saçımda annemin tokası vardı.
Tahmin ettiğim gibi insanlar bakıyolardı, tuhaf tuhaf.
Meleğimle nasıl tanışmıştım?
Doğru. Koşuyordum, tokamı kaybetmiştim, tokamı ararken meleğimi bulmuştum.
Yine koşsam gelir misin?
Annemin emanetini kaybettim korkusuyla derin nefesler alıp versem gelir misin?
Gelmezsin değil mi?
Gelemezsin.
Bu gerçeklikten nefret ediyorum Jeon Jungkook.
Ama olsun. Ben yine hayal dünyamdaydım nasıl olsa.
Adımlarımı hızlandırdım.
Koşmaya başlamıştım.
Ciğerlerim patlayana kadar koşmaya hazırdım.
Uzun ve kaslı bir kol önümü kesmişti.
'Bayan?' dedi önce.
O masal bir kere olur Jungkyong dedim kendime.
Sesin sahibine döndüm.
Onunda benden bir farkı yoktu. İnce bir gömlek giymişti. Düğmeleri varla yok arasıydı ve ince bir hırka geçirmişti üzerine.
İki kişi vardı önümde. Biri arkada duruyordu.
Diğeri sırıtıyordu.
'İyi iş yapıyorsun gibi duruyor' dedi sesin sahibi.
Ve iğrenç kelimesinin ötesindeki kahkahasını attı.
'Eminim işimi ne kadar iyi becerebildiğimi görmek istemezdin' dedim onun gibi sırıtarak.
Bu masal meleğimi getirmeyecekti bana.
Ama bugün normalde yapmayacağım şeyleri yapacağım gibi gözüküyordu.
'Sana cenneti tattıracağım, güzellik' diyerek beni kendine çekti.
'Cennet' kelimesi bir insanın ağzına bu kadar yakışmayabilirdi.
'Bir dakika' diyerek tokamı çıkardım.
Saçlarımı geriye doğru savurdum.
Arkadaki adama döndüğümde orada olmadığını gördüm.
'Şuan başbaşa kaldığımıza göre' dedim, adamın kulağına doğru eğilip devam ettim 'Cenneti tatmaya hazır ol.'
Gözleri kocaman açılmıştı.
Yavaş yavaş ellerimden kayıyordu.
Yerde kıvranan bedenine baktım.
'Bu masal için fazla şeytansın. Oysa benim meleğe ihtiyacım var' dedim ona son bir kez.
Ve kanlanmış tokamı umursamadan kafama takıp koştum.
İstediğim yere ulaştığımda durdum.
Göğsüm hızla kalkıp iniyordu.
Çantamı yere koydum. İçindeki anahtarımı rastgele savurdum.
Telefonumun şarjını çıkarttım ve onu da bir yerlere savurdum.
Meleğime saygısızlık olurdu.
Görüşmeye hazırdım artık.
Dik durdum ve üstümü düzelttim.
Gözüm hemen kırmızı ellerime kaydı.
Bir küfür savurdum içimden.
Olsun, meleğim beni böyle de kabul ederdi.Jeon Jungkook, ben geldim meleğim. Konuşuyorum, ne kadar tuhaf değil mi? Ah, yine ağlıyorum. Üzgünüm.
Biraz heyecanlıyım meleğim. Seni ilk kez ziyaret ediyorum. Kızgınsındır bana. Haklısın. Ama yapamadım sevgilim. Gelemedim. Ama şimdi burdayım. Sana bir şey itiraf edeceğim.
Cennetin, artık saf değil meleğim.
Senin gibi bir meleğe nasıl kol kanat gerecek bu cennet?
Kirlendim ben Jungkook.
Ama dünyadan bir kiri temizleyerek kirlendim. Neden senin yanına gelirken yaptım bilmiyorum.
Bugün, normalde yapmayacağım şeyleri yaptığım gün.
Kırmızı rujum dikkatini çekmiş olmalı.
Kırmızıdan nefret ederim, biliyorsun.
Çok fazla kırmızı şey gördüğümden beri nefret ediyorum bu renkten.
Annemi de, Jungkwang'ı da kırmızılar içinde yolladım bu dünyadan.
Sen de öyle gittin.
Bugünkü kirde kırmızılarla silindi.
Bembeyaz gömleğinde, annemin emanetide kırmızılandılar.
Cehennem de kırmızı Jungkook.
Sen beyazsın.
Ben şimdi neyim?
Ben siyahlaşıyorum sevgilim.
Ben ölüyorum. Sen gittiğinden beri kararıyorum. Belki bugün rahata kavuşurum. Belki yanında rengim açılır, diye geldim yanına.
Tam bu yerde öldün Jungkook.
Bu patika yolda öldün.
Bu patikanın ilerisinde ne var biliyor musun? Bu yolun sonunda huzur var.
Seninle olmak var. Sana kavuşmak var. Ve bende şimdi buradayım.
Patikanın sonu uçurumdu Jungkook.
Sen uçurumdan dolayı ölmedin.
Ama ben yanına gelmeyi bu yolla seçtim sevgilim.
Tanrı bizi kavuşturur mu Jungkook?
Kötü şeyler yaptım. Beni o kırmızılığa mı yollar?
Cennetin, cehennemde yok olurken gelip beni kurtar meleğim.
Her zamanki yaptığın şeyi yap ve kurtar beni yine.
Beni kurtar bugün, lütfen.
Yanına gelmeye hazırım.
Jung Joonil'e de öyle demiştim. Meleğimin yanına gidiyorum diye. Yalan değil. Yanına geliyorum.
Seni özledim meleğim.
Her zamanki düşüncemle geliyorum yanına.
Meleklerin cennetinden ayrıldığı zaman melek olmaktan çıkacaklarını, meleklerin olmadığı bir cennetin cehennem olacağını düşünerek geliyorum.