'Biliyor musun Jungkyong? Sesini duymayı her şeyden daha çok isterdim'
Kafamı yasladığım göğsünden kaldırıp yüzüne baktım.
Tanrım, her zamanki gibi kusursuzdu yüz hatları.
Merakla ona baktım devamını beklercesine.
'Mesela, sende şarkı söylüyordun. Seninle şarkı söylemeyi çok isterdim' dedi gözlerini gözlerime sabitleyip.
Midemdeki şeyler tekrar harekete geçmişti.
O bana her öyle baktığında milyonlarca kelebek uçuşuyordu sanki içimde.
Gülümsedim, burukça.Bende isterdim şarkı söylemeyi melek.
Bende isterdim.Hızlıca yanından kalkıp salona doğru ilerledim. İçeriden laptopumu alıp tekrardan yerimi aldım.
Yatağa bağdaş kurar bir şekilde oturup aradığım dosyayı açtım.
Yataktan doğrularak o da benim gibi bağdaş kurdu.
'Bunlar ne?' dedi merakla beni izlerken.
Bir videoya bastım.
Ekranda dizlerine kadar gelen beyaz elbiseli bir kız vardı.
Saçlarına sıkıca at kuyruğu yapmış, kahkülleri rüzgarın etkisiyle savruluyordu.
Fiziği ve yüzü güzeldi aslında.
Beyaz elbisesiyle melekleri kıskandırıyordu.
Yanına bir erkek yaklaştı yavaştan.
Siyah takımıyla meleğin yanında aldı yerini.
Saçları o kadar güzeldi ki, buradan bile kokusu alınıyordu sanki o ferahlığın.
Siyahın en güzel tonuydu kusursuz saçları.
O, kusursuzdu.
Güzel elleri meleğin elleriyle buluştu.
Birbirlerine bakıp güzeller güzeli gülüşlerini sergilediler.
İyice kenelenmişti ellerini birbirlerine.
Kusursuz olan ellerindeki mikrofonu götürdü yine kusursuz dudaklarına.
Şarkı söylemeye başlamıştı dudaklarının arasından.
Açık havada seyircilerin karşısında birbirine bakıp şarkı söyleyen iki insan vardı ekranda.
İki kardeş.
İki melek.
İki kusursuzluk.
Elleri ve kalpleri birbirine kenetlenmiş iki şarkıcı.
Onları ağlayarak izleyen bir anne.
Gururla çocuklarını alkışlayan baba.
Ve yine kusursuz olan bir aile tablosu.
Şarkılarını bitirip selam verdi iki genç.
Alkış koptu seyirciler arasında, ıslıklarla beraber.
Kendimi o anı yaşıyormuş gibi mutlu ve heyecanlı hissettim.
Aslında daha çok üzgündüm.
Meleğimle ve annemle olan son anımdı bu.
Sonrasında yok olmuşlardı onlar.
Canımı yakmaya başlayan anılara son verdim kafamda.
Kulaklarıma Jungkwang'ın sesi dolmuştu.
Kalbimin huzurla dolmasına sebepti bu.
Gülümsememe ve ağlamama engel olamıyordum.
Kollarını bana sardı diğer bir meleğim.
Saçlarımın arasına değdirdi dudaklarını.
Sıcacık elleri arasında rahatlamıştım.
'O kadar güzelsin ki Hathor, her şeyinle melekleri kıskandırıyorsun' dedi saçları ellerimin arasında dolanırken.
'Kalbim sesini kaydetti Jungkyong. Seslerin en güzeline sahipsin sen'
Kafamı kaldırıp o derin gözlerine sabitledim gözlerimi.
Sonra kokusunu çektim nazikçe.
Nasıl isterdim bağıra bağıra 'seni seviyorum' demeyi.
Nasıl isterdim onu sıkına kadar konuşmayı.
Nasıl isterdim ona uyurken masal anlatmayı.
Ve nasıl isterdim seslerimizin birbirine karışıp dünyanın en güzel şarkılarını söylemeyi.