Neyir, kumsalda dakikalar önce vurduğu köpeğin başında oturuyordu. Nemli gözlerini, hayvanın ferini kaybetmekteki gözlerine sabitlemişti. Ailenin korumaları, hızla yanına vardıklarında hamle yapmak üzereydiler ki Demir Dağıstanlı'nın sert bir baş hareketiyle oldukları yerde çivilendiler.
"Neyir Hanım," dedi genç adam yumuşak sesle kırdığı tek dizinin üstüne kollarıyla dayanırken, "iyi misiniz?"
Genç kadın, başını sallamakla yetindi: "Ölecek." dedi cevap vermek yerine.
"Belki de ölmez!" diyen ses aralarına daldı ve iri cüssesiyle kadının yanına ilişerek, elindeki silâhı aldı yumuşakça, aynı anda da devam ediyordu: "İyi atıştı, aferin sana!"
"Ama ölecek," diye yineledi kadın, yanaklarından akan yaşları silmeyerek.
"Belki de ölmez. Kalçasından vurmuşsun, şimdi alır götürürüm ben onu. Antalya'da tanıdığım iyi bir veteriner var."
"Gerçekten mi?"
Bora, köpeği kucaklarken, Demir de kadının ayağa kalkmasına yardım ediyordu. Bir iki adım atmışlardı ki, Neyir: "Senin ne işin var burada?" diye sordu, yeni yeni aklı başına geliyordu.
"Amcam..." dedi diğeri.
"O gönderdi değil mi, bizi takip et diye... Ah, anlamalıydım zaten, o rahat tavırlarından." Esmer biraz önceki üzüntüsünü unutmuş, kelimeleri eze eze konuşuyordu sinirinden.
Gözlerini devirdi Bora, sıkılmıştı bu muhabbetten: "İyi de kızım, haksız mı? Şu başınıza gelenlere bak! Hem ne işiniz vardı sizin Çelik Dağıstanlı'nın masasında?"
"Tesadüf..."
"Başlarım böyle tesadüfe..." daha sürdürecekti ki, Demir Dağıstanlı'nın bakışlarıyla karşılaşınca susmak zorunda kaldı. Neyir de kırdıkları potu fark ettiğinden sessizleşmişti. Genç Dağıstanlı ise ne düşüneceğini bilemez halde ikiliyi izliyordu dakikalardır. Yeğenlerinin hayatını kurtaran bu insanlar kimdi? Neden bahsediyorlardı böyle? Sorular ardı ardına zihnini esir almışken, duyduklarıyla yeniden şok geçirdi.
"Bora," diyordu genç kadın, "köpekte bir tuhaflık vardı... Sanki bir şey vermişler gibi..."
"Aynı şeyi Ilgın da söyledi... Gidince ona da baktıracağım..."
"Ne demek bir şey vermişler gibi?"
Demir'in sorusuyla yürüyüşlerine ara verirken, genç kadın tane tane açıkladı: "Hayvanı saldırganlaştıracak, delirtecek bir ilâç vermiş olabilirler."
"Nereden çıkardınız bunu?"
"Daha önce de benzerlerini görmüştüm."
"Yani bu durumda; birileri kasten, zarar vermek için..." devamını getiremeyerek sustuğunda Demir, diğerleri de cevap veremediler.
Kumlardan taşa, karanlıktan ışığa çıktıklarında, bir adamı koşarak geldi ve Bora'nın kucağındaki köpeği aldı. Yükünden kurtulur kurtulmaz ellerini silkeleyerek, bakışlarını Neyir'e çevirdiğinde: "Aklından bile geçirme!" diye tısladı niyetini anlayan genç kadın.
"Ama..."
"Benim bir şeyim yok. Sen asıl git Ilgın'ı kontrol et... Sahi nerede o?"
"Gayet iyi. Seni aramaya da o gönderdi zaten."
Rahatlamıştı esmer: "İyi hadi sen işine. Ben sağda solda kalmış eşyalarımızı toplayıp odama gideceğim. Yapacağım sevimsiz bir konuşma var." dedi itiraz kabul etmez şekilde, İstanbul'daki adamla görüşeceğini ima ederek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜVENLİ AŞK (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)
Dobrodružné-Neyir; dedi genç kadın adeta fısıldayarak. -Ilgın; diye cevapladı o da beti benzi atmış bir şekilde. -Şimdi sen bizi, şu koca Antalya'da ve şu koca otelde bula bula amcamın en azılı, en büyük ve en diş bilediği rakibinin masasına mı oturttun? ...