(Kodaline - All I Want)
Müziğin beni ele geçirmesine izin vermiştim. İnanılmaz iyi bir şarkıydı. Daha sonra Charlie'den ismini almam gerektiğini aklımın bir köşesine yazdım. Barda tek tük insan vardı. Gözlerimi boş masaların üstünde gezindirdim. Burası bazılarına göre sinek avlıyordu fakat bana göre oldukça huzurlu bir mekandı.
"Ne düşünüyorsun?" Charlie'nin boğuk sesi beni bir anda düşüncelerimden çekip almıştı.
"Gündüz diyorum. Asıl gündüz ihtiyaç duydu örtünmeye bu sebeble yaratıldı gece." önümde duran biradan bir yudum aldıktan sonra bar tezgahına geri bıraktım. Charlie gece arkadaş olduğum tek insandı. Ona her şeyi kısmen anlatırdım. O da hiçbir şey anlamayarak işimi kolaylaştırırdı. Beni dinliyordu ve bu bana yetiyordu.
Charlie gülümseyerek "Seni anlamıyorum." dedi.
İçten bir kahkaha attım. "Biliyorum."
Charlie uzun yıllardır barmenlik yapıyordu fakat görüntüsü bir barmenden ziyade güvenlik görevlisini andırıyordu. İri yarıydı ve sert yüz hatlarına sahipti. Yüz ifadesini yumuşatan tek şey kocaman yeşil gözleriydi. Omuzlarına kadar inen saçlarının arasındaki gri teller yaşını hemen ele veriyordu.
"Her cuma buraya geliyorsun. Bir kaç bira içip gidiyorsun. Senin hakkında bildiğim tek şey bu fakat çok daha fazlası varmış gibi." Charlie bar tezgahını silerken aynı zamanda benimle konuşmaya çalışıyordu.
"Var Charlie. Çok daha fazlası var. Beni kocaman bir yokluğa çeken bir varlık var. Ruhumu ikiye bölen. Bir benim seçtiğim bir de beni seçen." her konuştuğumda Charlie daha büyük bir bilinmezliğin içine düşüyordu.
"Seni sersem! Bir şey anlatma da Charlie meraktan ölsün." gülümsediğinde yüzünün şekli değişiyordu. O sert adamdan eser kalmıyordu.
"Her neyse Charlie. Aden'in eve gidip meraktan ölen arkadaşı için yas tutması gerekiyor." dedim oturduğum yerden kalkarak. Ceketimi giydikten sonra sırt çantamı tek koluma taktım.
"Cumaya görüşürüz Aden."
İç çekerek "Görüşürüz Charlie." dedim.
Bardan çıkarken tatlı bir esinti yüzümü yalamıştı. Sağa döndüm. Ayaklarıma söz geçiremiyordum. Beni yine oraya götürüyorlardı. Hayatımı esir alan tek şey kaybetme duygusuydu. Yürümeyi bırakıp yere çöktüğümde yeniden bu duyguyla yüz yüze gelmiştim. Tam karşımda duruyordu. Bir mezar taşı. Üzerinde babamın ismi yazıyordu. Scott Claflin. İki damla yaş yanaklarımdan süzülüp toprağa çarpmıştı. Babasız büyümüş bir çocuğun dünyası yarım, hayalleri buruktur. Babamı tanıyamadan, kokusunu içime çekip sesini duyamadan kaybetmiştim. Bir kaç fotoğrafın varlığıyla avutuyordum kendimi. Öyle yarım öyle eksiktim ki güçlü görünmek için ellimden geleni yapıyordum.
Telefonum çaldığında ekranda beliren isim Lydia idi.
"Ne oldu Lydia?" sesim titremişti.
"Kate seninle görüşmek istiyor."
yavaşça yerimden doğrulup mezarlık çıkışına doğru yürümeye başladım.
"Tamam. Nerdesiniz?" gözyaşlarımı ceketimin koluna silip bir taksi çevirdim.
"Depodayız." Lydia'nın sesindeki durgunluk dikkatimden kaçamıştı. Bir şeye canı sıkılmış olmalıydı.
"Yarım saate ordayım."
Taksiyi deponun yakınlarında durdurdum. Gerisini yürüyecektim. Taksicinin meraklı bakışları eşliğinde taksiden inip ormana daldım. Biraz ilerde terkedilmiş bir fabrika ve hemen yanında yıkık dökük bir depo vardı. Tüm toplantıları burada yaparak gözlerden uzak oluyorduk. Deponun kapısını gürültülü bir şekilde açtım. Deponun cılız ışığında zar zor seçilebilen dört yüz vardı. Kate, Lydia, Marry ve yeni kız Ashley.
"Selam." dedim Kate'e bakarak. Ashley hemen Kate'in yanında duruyordu. Kızıl saçlarını yukardan bağlayıp mini siyah bir elbise giymişti. Deri botları bacaklarını baştan aşağı sarıyordu. Belli ki Kate'in yeni gözdesiydi.
"Hoşgeldin Aden. Biz de seni bekliyorduk." Kate'in gözlerinin içi gülüyordu.
"Yeni bir operasyon mu var?" sorum Kate idi fakat Lydia cevap vermişti.
"Bil bakalım başrolde kim var?"
"Ben mi?" gayet soğukkanlı bir tavır sergilemiştim.
"Bu seferki iş çok büyük Lydia. Aden'den başka şansımız yok." Kate benden çok Lydia'yı ikna etmeye çalışıyor gibiydi.
"Bahsettiğin iş çok tehlikeli. Aden'i bile bile ölüme göndermek demek." Lydia'nın sesindeki korku yüzüne yansımıştı.
"Görevi kabul ediyorum." dedim Lydia'nın söylediklerini duymazdan gelerek. Kurallar gereğince verilen her görev sorgusuz sualsiz yerine getirilmeliydi. Lydia'nın benim yerime konuşması da canımı sıkmaya başlamıştı.
Lydia inanamıyormuş gibi bana baktı. "Canına mı susadın sen?"
Kate'e yaklaşarak "Görev ne?" dedim. Lydia'ya açıklama yapmak zorunda değildim.
Kate beni alkışlarak "İşte bu." dedi.
Lydia önünde duran iskembeye sert bir tekme attı.
Kate, Lydia'yı umursamadan konuşmaya devam etmişti. "Bu sefer ki iş çok önemli Aden. Damon young'ı kendine aşık etmen gerekiyor."
Bu isim nedense çok tanıdık gelmişti. "Suçu ne?"
"Yaptıklarından bahsedersem kendini bu işe veremessin. Onu gördüğün yerde öldürürsün." Kate'in sesindeki nefret dikkatimden kaçmamıştı.
Damon Young. Damon Young. Şimdi hatırlamıştım. Bu ismi popiler bir ekonomi dergisinde görmüştüm. Yılın en genç ve en başarılı iş adamı.
"Neden ben Kate?" Lydia ve Ashley gibi meteorlar dururken işi bana vermesi garibime gitmişti.
"Çünkü hem zeki hem de seksisin. Ayrıca kızlar arasında duygularını en az belli eden kişi de sensin. Damon güçlü kadınlardan hoşlanır. Onu kendine aşık edebilirsen ipini çekeriz." Damon Young'ı yakından tanıyormuş gibi konuşuyordu.
Lydia daha fazla dayanamayarak "O adam lanet bir katil. O bir mafya. Aden'nin aslında ne amaçla yanında olduğunu öğrenirse gözünü kırpmadan onu öldürür." dedi.
"Ne yapmamı istiyorsun Lydia?" Kate, Lydia'nın aksine oldukça sakindi.
"Beni görevlendir." Lydia kararlı görünüyordu.
"Yeter Lydia! Aden'e olan aşkın seni işe yaramaz yapıyor." Kate sinirlenmeye başlamıştı.
Başımı önüme eğdim. Lydia'nın duygularının farkındaydım fakat bunun sesli söylenmesine hazır değildim.
"Seni sürtük!" Lydia ağlayarak depodan çıktı. Belli ki utanmıştı.
Kendimi şimdi daha kötü hissediyordum.
"Aden Artık detayları konuşabiliriz." Kate, Lydia'nın gidişine sevinmiş gibiydi.
Tüm dikkatimi ona vererek "Seni dinliyorum Kate." dedim.
"Bak Aden bu iş tehlikeli. Başaramassan ölürsün. Başarırsan bir efsaneye dönüşürsün." dedi ve derin bir nefes alıp devam etti. "Damon Young bu pazar kendi evinde büyük bir party verecek. O party'e gitmen için elimden geleni yapacağım. Onu etkilemeyi başarırsan devamı gelecektir."
Ashley geceden beri ilk defa konuşuyordu. "Peki ya etkileyemesse?"
"O zaman başka bir yer de karşılaştırırız fakat buna gerek kalacağını sanmıyorum. Aden dikkatini hemen çekecek." Kate başarabileceğime çok inanıyordu. Elimden geleni yaparak onu haksız çıkarmayacaktım.
"Bu adam hakkında başka ne biliyorsun Kate?" gözlerimi Kate'e dikmiştim.
"Bencil bir adam. Ayrıca çok hırslı. Direk kollarına atlama. Onu ne kadar çok itersen o kadar çok çekersin. Ona dürüst ol. Seni araştıracaktır. Gece ve gündüz olayını bile saklama. Ona gündüz insanların istediği gibi gece ise kendi istediğin gibi yaşadığını söyle. Seni biraz gizemli ve diğer kadınlardan farklı bulsun. Bu görevde ki tek kural sakın ona aşık olma." Kate çok ciddiydi.
Söylediklerini aklıma kazımıştım. İhtiyacım olacaktı."Tamamdır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzüne Dokun
Teen FictionDamon avucundaki elimi sıkıca kavrayıp beni arkasına saklamaya çalışıyordu. Koruma içgüdüsüyle önüme atılıyordu. Damon'nın ne kadar gergin olduğunu hissedebiliyordum. Siyah mercedesten ikisi iri yarı, takım elbiseli üç adam indi. Kumral olan elliyle...