14.BÖLÜM: "ENDİŞE"

329 39 46
                                    

~Sümeyye'den~

Birkaç saat önce...

"Daha hızlı, hadi!" Chanyeol'un komutuyla daha hızlı bir şekilde koşmaya başladım. Ama sanırım belim bana isyan ediyordu.

Durdum ve terli saçımı yüzümün önünden çektim. Siyah eşofmanlarımı işaret edip, "Bu güneşin altında egzersiz yapacağımızı söyleseydin, siyah giyinmezdim Sunbae. Bana garezin mi var?" dedim. Sonra yüzümdeki bezmiş ifadeyi acınası olanıyla değiştirdim. "Hem benim bel fıtığım var ya! Felç mi bırakmak istiyorsun beni?"

"Şu yüz ifadesini yapma Pijamalı kız. Aegyo yapmayı beceremiyorsun." Yüzümü normale soktum. "Bel fıtığın olduğunu biliyorum, en az elli kere söyledin." Chanyeol da benim kadar egzersiz yapmıştı ama o benden daha az terlemişti.

Gözlerimi şüpheci bir şekilde kıstım. "Sunbae, sen neden benim kadar terlemedin?"

Aramızdaki üç adımlık farkı bir adımlık farka indirdi ve "Terledim, ama benim cazibem böyle şeylerin dışarı vurulmasına engel oluyor," dedi. Gözlerimi olabildiğince devirdim.

"Tamam, her neyse. Hadi artık aşağıya inelim. Çatıda egzersiz yapmak senin fikrindi." Biraz duraksadım. "Ve tabii ki saçmaydı. Aşağıya düşsem ne yapacaktın?"

Düşünür gibi bir ses çıkardı. "Peşinden atlayacaktım?"

Ona inanmayan bir şekilde mırıldandım. "Eminim öyledir." Gülümsedim ve bu Chanyeol'un da gülümsemesine neden oldu. Alışmıştım artık, yanında birisi gülümseyince o da gülümsüyordu.

Çatının kapısından çıkıp aşağıya inmek üzere asansöre bindik. Onunla böyle kapalı bir ortamda kalmak garip hissettiriyordu. Bu yüzden konuşmaya başladım. "Asansör hep ter kokacak." Açtığım konunun rezilliğine gözlerim yaşardı.

Bir şeyi de düzgün yap be Sümeyye.

Chanyeol güldü ve "Terleyince kötü kokular çıkartan insanlar değiliz," dedi.

Yan gözle ona baktım ve burnumu kırıştırdım. "Kendi adına konuş."

"Sen de değilsin ki," dedi şefkatli bir ses tonuyla.

Yine aynı dalgacılığımdan ödün vermeyerek, "Nereden biliyorsunuz, Bay Park?" dedim.

"Kokunuzu alabiliyorum, Bayan Shin." Konuyu aç, fütursuzca konuş sonra da utan Sümeyye. Yemin ederim ömrümü yedin.

Ona 'İnşallah canım yaa' bakışlarımdan atıp önüme döndüm ama utandığım belliydi. Chanyeol o yüzden gülmüştü hatta. Asansör ineceğimiz kata geldiğinde hızla pratik odasına doğru yol aldım.

Kapıdan içeri girip derin bir nefes aldığımda karşımda Lay'i gördüm ve gülümsedim. "Çin'den döndün mü, Sunbae?" Yok Sümeyye dönmedi. Şu an karşında sana gülümseyen kişi aslında Lay'in hologramı. Tövbe ya. "Hoşgeldin!"

"Hoşbuldum, Shin Hae Na." Şöyle bir üzerimi süzdü. "Egzersizden mi?" Başımı sallayınca konuştu. "Güzel, ısınmış olmalısın. Hemen dans derslerine başlamalıyız."

Ona 'yok artık' adlı bakışlarımdan yollarken Chanyeol içeri girdi ve Lay'i görünce birbirlerine sarıldılar. Şu çocukların kardeşliğini seviyordum. Aynı TETİS gibilerdi. Hal hatır konuşmasından sonra Lay Chanyeol'a "Ne var ne yok?" diye sordu.

Chanyeol bana baktı ve "Çaylak eğitiyoruz işte," dedi.

"İyi mi bari?" dedi Lay, benimle dalga geçmek ister gibi.

"Pek sayılmaz, Hyung." Chanyeol'un dediği karşısında ağzım açık ona baktım. "Hiç susmuyor, çok konuşuyor."

Lay inanamayan gözlerle Chanyeol'a baktı. "İyi de sen zaten susan insanları sevmezsin ki? İstersin ki devamlı konuşsun, senin dediğin sözleri karşılıksız bırakmasın." Hay ağzını öpeyim Lay.

KADERİN OYUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin