-Ouronas Krallığı-
Charles ve Amy yine bahçede oturuyorlardı. Saraydan görünmeyen yeri özenle seçmişlerdi. Bayan Britany onları gözetliyor olabilirdi. Charles yeşilliklere bakarak konuşmaya başladı.
"Eğer özel bir gücün olsaydı birine söyler miydin?"
Amy ona baktı.
"Güvendiğim biriyse söylerdim. İçinde tutmak zor olurdu."
Charles ona baktı. Söylemeli miydi? Amy masum bir kızdı. Başka birine söyleyeceğini düşünmüyordu. Kısa bir kararsızlıktan sonra kararını verdi.
"Birkaç kez istediğim şeyler gerçek oldu. Tam olarak kontrol edemiyorum ama. Tatlılar oluşturmuştum mesela. Misafirlerin geldiği gece görünmez olmak istedim ama beceremedim."
Amy şaşırmıştı. Böyle bir şey demesini beklemiyordu.
"O zaman dene. Denemekten vazgeçme. Denemeden kontrol edemezsin."
Charles nefesini dışarı verdi.
"Tamam. Ne isterdin şimdi?" Dediğinde Amy gülümsedi.
"Deniz kenarında olmak isterdim."
Charles başını salladı. Gözlerini kapatıp odaklandı. Dalgaların sesini duymayı bekledi ama hiçbir şey olmuyordu.
"Uyuyor musunuz Charles?"
Charles gözlerini açtı. Bayan Britany yüzündeki aynı sert ifadeyle ona bakıyordu. Charles boğazını temizledi.
"Güneşten başım dönmüştü de. O yüzden."
Bayan Britany bu bahanelere kanmam bakışını attı.
"Amy kraliçenin odası temizlenecek. Charles sen de çarşıya git."
Böylece bir deneme daha başarısız oldu.Charles ve Amy'nin yeni bir deneme yapmaları için bir gün beklemeleri gerekmişti. Bayan Britany çok meşguldu. Charles ve Amy'yi rahatsız edemezdi. Bahçenin uzak bir köşesinde oturdular. Charles bu kez gözlerini kapattığında dalgaları hayal etti. Dalga seslerini duyuyordu. Gözlerini açtığında gerçekten de deniz kenarındaydılar. Amy ayağa kalkıp ellerini çırptı.
"Başardın Charles!"
Eteklerini yukarı kaldırıp suya girdi. Charles Amy'nin suda gülerek ilerlemesini izlerken gülümsüyordu. Deniz havasını ciğerlerine çekti. Amy kendini fazla kaptırmadan geri dönmeliydiler.
"Gidiyoruz Amy," dediğinde Amy gelip yanına oturdu. Geri dönmek daha kolay olmuştu. Charles o kadar özel gücüne odaklanmıştı ki Pagos Krallığı'na mektup götüreceğini unutmuştu. Hava kararmak üzereydi. Daha önce Pagos Krallığı'na hiç gitmemişti. Yolları bilmiyordu.Yemekten sonra bu konuyu Amy ile konuşmaya karar verdi. Mutfakta oturuyorlardı.
"Daha önce Pagos Krallığı'na gittin mi?" Dediğinde Amy başını salladı.
"Küçükken annemle gitmiştim. Orada yaşayan uzaktan bir akrabamız vardı. Çok soğuk olduğunu hatırlıyorum. Montumun içinde titriyordum."
"Yolu biliyor musun?"
Ümitle Amy'ye bakıyordu. Amy başını iki yana salladı.
"Çok küçüktüm ve yol boyunca uyumuştum. Bayan Britany biliyordur."
Charles gözlerini devirdi.
"Onunla gitmemi beklemiyorsun herhalde."Neyse ki Bayan Britany bugünlerde çok meşguldü. Gelmesi mümkün değildi. Kral yolu bilen bir adamını Charles'ın yanında gönderecekti. Böylesi çok daha iyiydi. Öğlen saatlerinde Charles çiçekleri sularken gücünü kullanıp gerçek ailesini görebilir mi diye düşünüyordu. En azından öğrenmiş olurdu. Gece olunca yatağına uzandı. Gözlerini kapatıp çocukluğunu düşündü. Ouronas sokaklarında yırtık bir elbiseyle koştuğunu görüyordu. O sokaklara nasıl çıktığını hatırlamaya çalıştı. Eski bir evden kaçmıştı. Evde onu döven bir adam vardı. Kolları morluklar içindeydi. Sonunda adamdan kaçtığında gülüyordu. Mutluluğu kısa sürmüştü. Kaçtığının akşamına varmadan başka bir adam yakalamıştı onu. Karnını iyice doyuruyordu. Bir sürü kız ve erkek çocuk vardı. Charles önce adamın iyi biri olduğunu düşünmüştü. Çocuklara yardım eden biriydi herhalde. Daha sonra gerçek ortaya çıkmıştı. Adam onları bir gün esir pazarına çıkarmıştı. Onlara bakan adamların,kadınların önünde utanmıştı. Hem de çok. Ona sanki evlerine almak istedikleri bir eşyaymış gibi bakıyorlardı.
Charles gözlerini açtı. Kötü anılar onu yine ağlatmıştı. Beklediği gibi gerçek ailesini görememişti. İlk hatırladığı şey adamın onu dövdüğüydü. Gerçek ailesi kimse onu bebekken bırakmış olmalıydı. O gece ailesini rüyasında görebilmek için uyudu. Yıllardır olduğu gibi yine göremedi. Onlara dair bir tane bile hatırası yoktu ki.
Ertesi gün mektubu götürmek için hazırlandı. Ahıra gidip atı eyerlerken Bayan Britany geldi.
"Bugün işler var. Gidemezsin."
Charles öfkeyle içini çekti.
"Bakın bayan artık gitmem lazım. Kral mektubu vereli çok oldu. Kızacak artık."
Bayan Britany dudak büktü.
"O zaman ilk önce işleri bitir. Zaten yol uzunmuş. Bu gece bir yerde kalırsınız."
Charles başını salladı. Kurtuluş yoktu yine. Bayan Britany'nin dediği yeri kazdı, atların tüylerini temizledi, yıkanan çamaşırları taşıdı. Bayan Britany işler bitince gitmesine izin verdi. Charles ve kralın adamı hazırlanan atlara binerken Amy geldi.
"Benim için de bakın. Oraya gitmeyi özledim," dedi Charles'a. Charles gülümsedi.
"Bakınırım."
Amy kulağına doğru eğildi.
"Bayan Britany'nin iş bulmamasını diler misin?" Dediğinde Charles güldü.
"Bunu başaracağımı sanmıyorum," dedi fısıldayarak.Yola çıktıklarında Pagos Krallığı hakkında konuşmaya başladılar. Adam konuya bayağı hakimdi.
"O krallık çok soğuktur. Neredeyse bütün yıl kar yağar," dediğinde Charles ona baktı.
"Nasıl tarım yapıyorlar?" Dedi meraklı bir sesle. Adam omuzlarını silkti.
"Dışardan alıyorlar herhalde. Gördüğüm kadarıyla halk demircilikle uğraşıyor. Tarım dışı işlerle yani. Belki de gitmediğim bir bölgesi tarıma uygundur."
Bir süre konuşmadan yol aldılar. Bu taraflar bile ormanlarla kaplıydı. Ouronas Krallığı'nın ormanlarından sonra Pagos Krallığı'nın karları tuhaf gelecekti. Karanlık olmaya başladığında Charles adama döndü.
"Daha çok yol var mı?" Dediğinde adam etrafına bakındı.
"İki saatlik yol kaldı ama gece gitmeyelim. Bilirsin eşkiyalar yol keser."
Charles başını sallarken eşkiyaları yok ettiği anı düşündü. Çok geçmeden yol kenarında büyük bir han buldular. Charles ve adam atlarını ahıra bağladılar. Hana doğru ilerlediklerinde gürültüler gelmeye başlamıştı bile. Biri şarkı söylüyordu. İçeri girdiler. Neredeyse bütün masalar doluydu. Charles hepsine göz attı. Hepsi doluydu. Daha fazla yol alamazlardı. Her an eşkiyalar çıkabilirdi. Hancı yanlarına geldi.
"Üzgünüm beyler. Hiç boş yer yok. Oda da yok."
Charles'ın gücünü kullanma zamanı gelmişti. Yanındaki adam hancıyla konuşurken gözlerini kapattı.
"İşte şurada bir tane var," dedi eliyle göstererek. Hancı gözlerini patlattı.
"Ne ara gitmişler?"
Charles gülümsedi.
"Biz gelirken birileri çıkıyordu," dedi hemen. Masaya oturdular. Charles yemekler gelene kadar bu denli acıktığını bilmiyordu. Tıka basa yiyip odalarına çıktılar. Saat daha erkendi ama Charles'ın çok uykusu vardı. Yatağa uzanıp gözlerini kapattı. Uykuya dalması uzun sürmedi.Rüya görüyordu. Ferah bir oda vardı. Güneş ışıklarıyla yıkanan. Perdeler altın işlemeliydi. Yatak örtüleri bordonun hoş bir tonuydu. Charles odada geziniyordu. Parlak taşlarla süslü bir beşikten bebek sesleri geliyordu. Charles ilerleyip beşiğe baktı. Sarışın bir bebek ona gülücükler atıyordu. Aynı Charles gibi gözleri kehribar rengiydi. Charles uzanıp eline dokundu. Ona değdiği anda vücuduna bir enerji yayılmıştı. Charles gerçeği anladı. O bebek kendisiydi. Odanın kapısının açıldığını duydu. Biri geliyordu. Charles saklanmak için bir yer aradı. Dolaplar bile duvarın içindeydi. Buraya nasıl geldiğini hatırlamıyordu ama bir şeyler söyleyebilirdi herhalde. Kapı açıldı. İçeri kucağında bebekle sarışın bir kadın girdi. Charles kadına büyük bir sevgiyle baktı. Annesiydi bu kadın. Charles'a doğru yürürken gülümsüyordu. Aslında kadın onun büyük halini görmüyordu ama orada olduğunu hissediyordu. Charles annesine dokunmak için elini uzattığında her yer karardı. Uyanıp yemek yediğinde ve tekrar yola çıktıklarında Charles'ın tek düşünebildiği şey gördüğü rüyaydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristal Kadeh
Historische Romane#1-Sihirligüçler/İhanet intikamı doğurur derler. Hele ki ihanet bir krallıkta zehirli köklerini salmışsa. On sekiz yıl önce Floga Krallığı'nda kral ve kraliçe esrarengiz bir şekilde öldü. Ne bir silah bulundu ne de şüpheli bir kişi. Öldükleri gün s...