Charles ve Charlize bir adım öne çıktılar. Charles boğazını temizledi.
"Bu savaş zulme karşı yapılan bir savaştır. Mazlumun zalime karşı savaşıdır. Yıllar önce bizden alınan tahtı geri alma savaşıdır. Sizler de bizim yanımızdasınız. İnanıyorum ki bu savaşı kazanacağız!"
Ordudan kazanacağız sesleri yükseldi. Charlize böyle konuşmalar yapabileceğini zannetmiyordu. O yüzden saraya bakmaya devam etti. Okçuların yerlerini aldığını görebiliyordu. Oklarını ateşe batırmalarını izledi. Derin bir nefes aldı. Sarayın büyük kapısı açıldı ve at üzerinde biri onlara doğru gelmeye başladı. Herkes o tarafa döndü. Charles Adrian'a işaret etti. Adrian adamla konuşmak için atla ilerlemeye başladı. İlk önce anlaşmaya çalışacaklardı. Bu pek mümkün görünmüyordu ama denemekte fayda vardı. Adrian ve adam orta yerde buluştular.
"Adrian,demek sen de bize karşısın. O kadar yıl kralın ekmeğini yedin."
Adrian'ın dudağı yukarı kıvrıldı.
"Onun ekmeği olduğuna emin misin? Sömürdüğü halkın ekmeğiydi."
Adam boğazını temizledi.
"Herneyse. Kral geri dönmeniz halinde kan dökülmeyeceğini söyledi. Prens ve prensese şato inşa edilecek. Ömürleri boyunca rahat yaşayacaklar."
Adrian kahkaha attı.
"Bunu kabul edeceklerini düşündü mü gerçekten? Cevabımız hayır."
Adam kaşlarını çattı.
"O zaman savaşacağız."
Hızla geriye döndü. Adrian da geri döndü. Charlize kralın surların tepesine çıktığını gördü. Alayla ordularını süzüyordu. Charlize savaş arzusuyla dolduğunu hissetti. Charles ve Adrian ona bakıp göz kırptı. Charlize elini kaldırıp ordunun hücuma geçmesine izin verdi. İki ordu bağırışlar eşliğinde çarpışmaya başladılar. Yukardan okçuların attığı oklar yağıyordu. Charlize gözlerini kapatıp burnuna çiçek kokularının geldiği bir bahçede olmak istedi. Kan kokularının geldiği bir savaş meydanında değil. Adrian elini tutunca ona döndü.
"Seni seviyorum Charlize. Bunu unutma olur mu?"
"Veda etme," dedi Charlize hıçkırarak. Adrian elini tutup öptü. Savaş narası atarak öne atıldı. Charlize Charles'ın durduğu tarafa baktı ama yoktu. Çoktan savaşmaya başlamıştı. Arkada oturan Rachel'a bakıp gözleri dolu dolu gülümsedi. Rachel başını olumlu anlamda salladı. Charlize miğferini başına geçirdi. Artık onun kız olduğunu anlamayacaklardı. Öne atıldı. Askerlerden biri ona doğru geliyordu. Bildiği bütün yöntemleri kullanıp kılıcını askerin karnına sapladı.
"Aferin,"diyen Adrian'ın sesini duymak çok iyi gelmişti. İlerleyip ona doğru gelen askerle savaşmaya başladı. Ne yaparsa yapsın askerle baş edemiyordu. En sonunda asker kılıcını elinden attırdı. Kılıcın kabzasıyla Charlize'e vurdu. Charlize yere kapaklandı.
"Ne acemi bir asker," dedi ve Charlize'i başından tutup kaldırmak istedi. Bu sırada Charlize'in miğferi uçtu.
"Sen kızmışsın."
Son sözleri oldu. Adrian tek hamleyle askeri öldürdü. Charlize ağlayarak miğferini takmaya çalışıyordu. Adrian miğferi elinden aldı.
"Geri gidiyorsun Charlize. Ben yetişemeseydim ölecektin."
Charlize'in itiraz edecek gücü yoktu. Az kalsın ölecekti. Adrian kalkanıyla siper oldu ve Charlize Rachel'ın yanına döndü. Savaşa bakma şansı elde etmişti. Orduları yeniliyordu. Kral James ayağa kalktı. Odaklanıp Flago askerlerine bakmaya başladı. Teker teker donuyorlardı. Charlize'in dudağı yukarı kıvrıldı. Aslında güçlerini kullanarak yenebilirlerdi ama kadere müdahale edemiyorlardı. Askerler buza dönerken surlarda kıpırdanma oldu. Charlize dikkatini oraya verdi. Kral cadıyı zorla turuyordu. Bir şey yapmaya zorladığı belliydi. Donan askerleri çözdürecek. Charlize bu gerçekle gerildi.
"Askerleri çözdürecek," dediğinde Rachel ona döndü.
"James yine de yardım edecek size."
Önce donanlar çözülene kadar kral James yenilerini donduruyordu. Sonra hiçbir asker donmamaya başladı. Cadı kralın gücünü kullanmasına engel oluyordu. Kral James mutsuz bir şekilde gelip yerine oturdu. Charlize işte şimdi korkuyordu. Askerlere baktı. Çok kan kaybetmelerine rağmen savaşmaya devam ediyorlardı. Charles'a baktı. Bir askerle ölümüne savaşıyordu. Adrian'ı göremedi. Kraliçe Elanora'nın oluşturduğu bitkileri de cadıya kurutturmuşlardı. Charlize ileri atıldı. Rachel kolunu tuttunca ona döndü.
"Gitmem gerek. Geri dönmeliyiz. Kaybedeceğiz."
Rachel istemeyerek bıraktı. Charlize koşarak savaşa girdi. Elindeki kalkanı siper yapıyordu. Charles'ı buldu.
"Geri dönelim," dedi fısıldayarak. Charles başını iki yana salladı. O anda biri gelip Charlize'i kollarından yakaladı.
"Biraz erken gitmiyor musunuz prenses?" Dediğinde Charlize her şeyin bittiğini anladı. Aynı şekilde Charles'ı da tutmuşlardı. Askerler ölmemek için ayakta zor dururken onları nasıl kurtaracaklardı?
"Bırakın onları!" Diye bağıran Adrian'a baktı Charlize. Ağlamaya başladı. Asker onu sürükleyerek götürürken dudaklarıyla seni seviyorum diyebildi. Adrian askerlerin elinden kurtulabilmek için kendisini yerden yere atıyordu ama faydasızdı. Askerlerin kolları çelik gibiydi.Charlize ve Charles'ı mahzene ittiler. Charlize dengesini kaybedip düştü. Dudağı miğferin kenarına geldiği için kanıyordu. Dudağını sildiğini gören bir asker kolundan tutup duvara itti. Bacaklarına ve ellerine demir kelepçe geçirdi.
"Bu kadar hassassan ne işin var savaşta?" diyip güldü. Charlize gözlerini kapattı. Cevap veremeyecek kadar çok canı yanıyordu. Adamlar çıkınca gözlerini açtı. Charles'ı yanına bağlamışlardı.
"Sonumuzun böyle olacağını tahmin ediyor muydun?" Dedi hüzünle. Charles başını iki yana salladı.
"Kazanacağımıza o kadar çok inanıyordum ki. Büyük hüsrana uğradım."
Charlize yerinde kıpırdanarak Charles'a yaklaştı. Gözyaşları içinde elele tutuştular. Karanlığı izlediler. Charlize Adrian'ın ölüp ölmediğini bilmiyordu. Rachel'ın kaçıp kaçmadığını bilmiyordu. Kaç kişinin öldüğünü bilmiyordu. Buradan çıkıp çıkamayacaklarını bilmiyordu. Uykusu gelince gözlerini kapattı.
"Sence buradan çıkar mıyız Charles?" Dedi giderek alçalan sesiyle. Charles'ın elini sıktığını hissetti. Tıpkı Pagos Krallığı'nda ilk karşılaştıkları günkü gibi.
"Biz hayatta kalmayı çok başardık Charlize. Bebekliğimizi hatırla. Annemiz ve babamız öldürülünce hayatta kalabilmiştik. Şimdi de kalacağız."
Charlize'in taze gözyaşları eskilerinin yerini alıyordu. Derin bir nefes aldı. Charles'ın elini tutmaktan bilekleri acıyordu ama tutmadan kendisini çok yalnız hissediyordu.
"Söz mü?" Dedi hıçkırığını bastırmaya çalışarak. Charles'ın ağladığını duyar gibiydi.
"Söz," dedi yine de. Ağlamamayı başarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristal Kadeh
Historical Fiction#1-Sihirligüçler/İhanet intikamı doğurur derler. Hele ki ihanet bir krallıkta zehirli köklerini salmışsa. On sekiz yıl önce Floga Krallığı'nda kral ve kraliçe esrarengiz bir şekilde öldü. Ne bir silah bulundu ne de şüpheli bir kişi. Öldükleri gün s...