Charlize pencereden içeri süzülen güneş ışığına baktı. O kadar az geliyordu ki içerideki karanlığa hiçbir faydası dokunmuyordu.
"Bugün son günümüz olabilir," dedi Charles'a. Charles ona yorgunlukla baktı.
"O zaman güzel anılarımızdan bahsedelim."
Charlize güzel anılarını hatırlamaya çalıştı. Bir tanesi aklına gelince anlatmaya başladı.
"Küçükken hep almak istediğim bir bebek vardı. Paramız olmadığı için alamıyorduk. Sonra bir doğum günümde bebeği uyandığımda yanımda bulmuştum. Büyükannem maaşını harcayıp o bebeği almıştı. Canım büyükannem. Bebeğin kırmızı saçları vardı."
Charles gülümsedi.
"Ouronas sarayına ilk gittiğim gün o zamanlar prens olan kral Theo'nun oyuncak atını bulmuştum. O güne kadar hiç oyuncağım olmadığı için tuhaf gelmişti ve oynamaya başlamıştım. Derken Bayan Britany beni yakaladı. Oyuncağı vermemek için diretince zorla almaya çalıştı. O sırada prens oradan geçiyormuş. Bana baktığını görünce kızacak diye çok korkmuştum. Oysaki o gelip benimle oynamıştı. Prens hizmetkarla oynamıştı."
Charlize gülümsedi.
"En çok neye üzülüyorum biliyor musun? Ailemizin intikamını almadan öleceğiz diye. Onların ruhları rahat etsin istiyordum."
Charles üzgün üzgün ona baktı.
"Buradan kaçmanın bir yolu olmalı. Özel güçlerimizi kullansak," dediğinde Charlize başını iki yana salladı.
"Çoktan denedim. Her ne yaptıysalar sihir işlemiyor burada. Kendimiz kaçmak zorundayız."Uzun bir süre konuşmadan oturdular. Kapıdan sesler gelince oraya döndüler. Yemek ve su getirmişlerdi. Elleri kolları bağlıyken nasıl yiyebilirlerdi ki? Sadece görevlerini yapmış oluyorlardı işte. Charlize çok susamıştı aslında. İleride buraya ittiklerinde üzerinden düşen çantası vardı. İçinde su ve yiyecek olmalıydı. Charles'ın elini bırakıp vücudunu aşağıya kaymaya zorladı. Gücü tükenince derin bir nefes aldı.
"Yapabilirim," diye mırıldandı. Biraz daha hareket ettiğinde ayaklarının arasına çantayı sıkıştırmayı başarmıştı. Bileklerindeki kelepçelerin izin verdiği kadar çantayı açıp suyu çıkardı. Birazını içip geri kalanını Charles'a verdi.Amy şatonun en üst katındaydı. Valeria bu odada bir şey saklıyordu. Konuşma sesleri gelince kulak kabarttı.
"Kilitli şu anda. İkizler için kullanacağız. Aynı kristal kadehle ölecekler. Kadeh zaten zehirli. İçine bir de zehir katınca ölmeleri kaçınılmaz olacak."
Amy yumruklarını sıktı. Odadan çıkmak üzereyken çarptığı masanın altından bir kutu fırladı. Bahsettikleri kristal kadeh bunun içinde olsa gerekti. Kutuyu şalla sardı. Şatodan kaçacaktı. Kapının önünden geçerken biri arkasından seslendi.
"Nereye gidiyorsun?"
Amy yutkundu.
"Şatoda eksikler var da. Onları alacağım."
Cevap vermedi. Amy de Charlize ve Charles'ın evine gitti. Adrian ağlıyordu. Amy yanına oturdu.
"Üzülme Adrian. Kristal kadehi aldım. Sen kutuyu aç. Halk hazır. Charlize ve Charles'ı kurtarmaya gidelim."
Adrian uzun zamandır ilk kez gülümsedi.Charlize sıkıntıdan şarkı söylüyordu. Yine Charles'ın elini tutmuştu. Sanki her an kapı açılacak ve içeri cellatlar girecekti. Her an ölüme hazır gibiydiler.
"Sence saat kaç?" Dedi boş bir sesle. Charles omuzlarını silkti. Kapıda bir hareketlenme olunca yerlerinde doğruldular. Kapı kırılarak açıldı. Cellatlar gelmişti! Charlize duvara yapıştı. Karna giren kılıç sesi duyuldu. Birkaç adam bağırdı.
"Birazdan öleceğiz," dedi Charles. Charlize korkudan gözlerini kapattı.
"Gözlerini açabilirsin sevgilim."
Charlize gözlerini açtı. Karşısında Adrian vardı. Sevinç çığlığı attı. Adrian gelip ellerini ve ayaklarını çözdü. Kelepçeler iz yapmıştı. Amy içeri elinde kutuyla girdi.
"Bu annenizin ve babanızın öldürüldüğü kristal kadeh. Siz de aynısıyla Valeria ve Hector'u öldüreceksiniz."
Charlize başını salladı. Mahzenden çıkınca yüzüne gelen güneş ışığıyla gözlerini kıstı. Aşağının göründüğü yerden toplanan orduya baktı. Adrian kılıcını yere koydu.
"Asıl savaş şimdi başlıyor."Charlize'e göre her şey rüya gibiydi. Bahçeye inince savaşı izlemeye başladı. Kraliçe Rachel'ın yanına oturdu. Yenilen halk daha çok kişi toplamıştı. Kral James'in gücünü kullandığını görünce Rachel'a döndü.
"Gücü engellenmiyor mu?" Dediğinde Rachel başını iki yana salladı.
"Cadı saraydan kaçmış. Geçen seferki savaş için özür dilediğini söylemiş."
Ordu Flago ordusunu yenip saraya doğru ilerliyordu. Charles'ın bu kadar iyi savaştığını bilmiyordu. Daha bir hırsla savaşıyordu. Charlize arkasından sesler duyunca oraya baktı. Ouronas kralı ordusuyla birlikte gelmişti. Onlar da savaşa katılınca çok geçmeden Flago ordusunu yendiler. Her şey bitince Charles ve Adrian Charlize'e işaret ettiler. Charlize yerinden kalkıp kraliçe edasıyla yürümeye başladı. Charles ve Adrian'ın yanına varınca üçü yanyana yürümeye başladılar. Charlize sarayı tanıyordu. Adrian da öyle.
"Gidip kralı esir alalım," dedi Adrian. Odasına girdiklerinde oda boştu. Askerlerden biri odayı aradı ama yoktu.
"Kaçmış olmalı ama dışarıda adamlarımız var," dedi asker. Charlize yürüyüp balkona çıktı. Bugün mahzende esirdiler. Şimdi ise tahtı ele geçirmiş sayılıyorlardı. Her şey kralın ölmesine kalmıştı.
"Kral bulunana dek evde kalalım," dedi Charles. Charlize başını salladı. Hep birlikte eve gittiler. Amy de onlarla kalacaktı.Gece Amy şatoda yaşadıklarını anlattı. Valeria tam anlamıyla pisliğin tekiydi. Olur olmaz sebeplerden ötürü hizmetçilere bağırıyordu. Hiçbir yemeği beğenmiyordu. Giysilerini giyip giyip değiştiriyordu. Tek sevdiği şey balo balo gezmekti. Amy bunları anlatıp gülerken Charles elini tuttu. Adrian ve Charlize yan odaya geçtiler. Yine de içerden birbirlerine aşklarını ilan ettiklerini duydular. Charlize Charles adına çok sevinmişti.
Sabah kapı çaldı ve askerlerden biri kral Nicholas'ın öldüğünü söyledi. Kraliçe Ashley'nin yalvarması üzerine canı bağışlanmıştı ve krallığı terk etmişti. Taht Charlize ve Charles'a kalmıştı. Tek bir engel vardı artık. Leydi Valeria ve lord Hector. Onların da ölüm yöntemleri hazırdı. Hep birlikte şatolarını basmaya gittiler. İçeri giren asker eli boş döndü.
"Mutlaka yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz," dedi Charlize göğe bakarak. Anne ve babasının ruhuna söz vermişti. Ne olursa olsun sözünü tutacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristal Kadeh
Historical Fiction#1-Sihirligüçler/İhanet intikamı doğurur derler. Hele ki ihanet bir krallıkta zehirli köklerini salmışsa. On sekiz yıl önce Floga Krallığı'nda kral ve kraliçe esrarengiz bir şekilde öldü. Ne bir silah bulundu ne de şüpheli bir kişi. Öldükleri gün s...